1956 yılında Fildişi Sahili’nde, Abengourou’da doğan Koffi Kwahule, Abidjan’da başladığı sanat eğitimine Fransa’da devam etti. Oyunculuk ve yönetmenlik yaptıktan sonra bütün zamanını yazmaya ayırdı. Yıllar içerisinde Fransızca yazdığı tiyatro oyunları ve romanlardan oluşan geniş bir külliyata imza attı. Oyunları dünyanın birçok ülkesinde sahneye taşındı. Dünyaca tanınan Afrikalı yazarlardan biri olan Kwahule’nin oyunlarının büyük bir kısmı çok sayıda dile çevrildi. Yazdığı yirmiye yakın oyun çok sayıda ödüle layık görüldü. Fransa Sanat ve Edebiyat Nişanı sahibi olan Koffi Kwahule, dilin yaygın kullanımını tahrip eden, caz müziğinden yoğun biçimde beslenen, şiddetli, keskin, müzikal üslubuyla çağdaş tiyatro edebiyatında kendine özgü bir yer edindi. Kwahule uzun yıllardır Paris’te yaşıyor.
“Afrika’nın çatışmalarla kuşatılmış topraklarında ayakta kalmayı başarmış bir fabrika, savaştan galip çıkmış iki eli kanlı soytarı, şimdiyi yok edenlerin gelecek düşleri, barış, refah ve demokrasi vaadleri: Bira fabrikası…”
Bira Fabrikası, Kantat (Yiğitlik konulu tek ya da çok sesli olarak düzenlenen beste) bölümüyle açılıyor. Sahnenin açılışı, savaş seslerinden sonra oluşan bir sessizlik. Yüzbaşı-Ölümü-Sallamaz ve Onbaşı-Asalak mezbahada kana bulanmış kasaplar gibi sahnede belirir. Onbaşı-Asalak savaşın hâlâ bitmediğini zannetmektedir. Yüzbaşı-Ölümü-Sallamaz ise onu savaşın bittiğine, artık düşmanın kalmadığına ikna etmeye çalışır. Onbaşı seyirci gölgelerini asker zannedip onlara saldırmaya kalkar. Yüzbaşı, Onbaşı’ya gölgelere (seyircilere) burada bulunma sebeplerini anlatmasını ister. Bira fabrikasını bir sürü muhafız birliğiyle aylarca mücadele ederek, mani olmaya çalışan askerlere akıl almaz işkenceler yaparak ve ortalığı kanlı bir mezbahaya çevirerek kazandıklarını anlatır. Yüzbaşı amaçlarının ne olursa olsun bira fabrikasını almak olduğunu söyler. Nedeni ise, devletin ve bankaların parası bitmiştir, onlar ise bira satarak kısa yoldan para kazanmayı ve bu sayede Amerika’ya kaçmayı planlamaktadır. Her şeye sahip olma sırasının kendilerine geldiğini düşünmektedirler. Bunu ise demokrasi için, çocukların geleceği ve ekonomiyi canlandırmak amacıyla yaptıklarını söyleyerek gerçek amaçlarını gizlerler. O sırada çocukların söylediği Almanca şarkı başlar. Bu sesleri Onbaşı duymakta ama Yüzbaşı duymamaktadır. Yüzbaşı ona işitsel halüsinasyon yaşadığını söyler. Onbaşı ise bira fabrikasını görmemektedir. Sonunda fabrika bütün güzelliğiyle ortaya çıkar. Bu savaşın içinden hiçbir iz almadan mükemmel bir biçimde kurtulan bira fabrikasına hayran kalırlar. Onbaşı bunun nasıl olabildiğini anlamaz. Yüzbaşı ise bunun sebebinin savaşın ve halkların gizemi ismiyle ifade edilen her savaşta bir kurumun hiç yara almadan kurtulması şeklinde söyler. Örnek olarak Beyrut savaşında bankalara hiç dokunulmamıştır. Bunun nedenini ise Onbaşı’ya açıklamaz, kendisinin bulmasını ister. Bira fabrikasına girmek için plan yaparlar. İçeride birilerinin kalmış olabileceğini düşündükleri için temkinli girerler.
Bu bölüm oyunun tamamı için genel bir hazırlık. Yaratılmak istenen atmosfere dair izlerle dolu. Gölgeler, sesler, şarkılar, halüsinasyonlar; beş duyu aracılığıyla canlandırılıyor. Bu bölümde özellikle oyunun iki merkez kişisi olan Yüzbaşı-Ölümü-Sallamaz ve Onbaşı-Asalak’ı tanıyoruz, savaş havasını ve sonrasını hissediyoruz. Temel amaçları olan bira fabrikasını ele geçirme konusunu öğreniyoruz. Bu bölümde betimleme çok az, kişilerin eylemleri ve diyaloglar daha ağırlıkta. Oyunun kalan kısmının da bu mantıkla yani kahramanların bira fabrikasıyla olan meselesi üzerinden gelişeceğini düşünebiliriz.
Oyunun ikinci bölümü Yeni Babil adını taşıyor. Yüzbaşı ve Onbaşı’nın savaştan sonra kurulmasını hayal ettikleri yer, yeni bir Babil’e karşılık gelir.Bira fabrikasının içine girdiklerinde Schwanzchen adlı gençle karşılaşırlar. Bu gence işkence etmeye başlarlar. Sebebi bira fabrikasını çalıştırmayı bilen tek kişinin bu genç olduğunu öğrenmiş olmalarıdır. Schwanzchen alaycı bir şekilde davranarak yapılan işkenceleri umursamaz. Fabrikanın çalışma düğmesinin nerede olduğunu ve hangi düğme olduğunu söylemez. Gencin alaycı gülüşlerine dayanamayan Onbaşı, leğenin içindeki ayaklarına sülfirik asidi döker. Genç yine bir şey söylemez ve alaycı gülümsemesine devam eder. Ötekiler iyice çileden çıkar. Bu kez de işkencecilerin kralı olan ve bütün modern teknikleri bilen Yüzbaşı gelir. Gencin kafasına silahı dayar ve çeker. Bir ses gelir ama genç bundan da korkmaz. Yüzbaşı, gence yaşanılan ülkede her şeye sahip olunduğu halde kardeşin bile kardeşle kavga halinde olduğunu, bu yüzden de aynı gençte olan kişilerin bile kendilerini sevmediğini söyler. Yeni Babil’i kurmak için Yüzbaşı seyirciler karşısında ant içtiğini söyler. Genç bu sözlerin zırva olduğunu söyleyerek yine aldırmaz görünür. Genci çözerler ve Yüzbaşı gencin burcunu (boğa- yükseleni terazi) söyler. Genç, yine söylemeyeceğim der. Yüzbaşı ülkeye demokrasinin gelmesi gerektiğini bunun da ancak bira fabrikasının çalışmaya başlamasıyla mümkün olabileceğini söyler. Genç buna da inanmaz. Ama sonunda onlara demokrat oldukları için düğmenin yerini söyler. Yüzbaşı düğmeye basınca Alman çocukların şarkıları duyulur: “It’s a joke” Bu söz üzerine tartışırlar. Genç hiçbir şeyden etkilenmez. Yüzbaşı artık en etkili işkencesini yapmak için Onbaşı’ya gencin pantolonunu indirmesi ve dizlerinin üzerine çöktürmesini ister. Genç tecavüz edilmekten korkup gerçeği söyler. Bira fabrikasını asıl çalıştırmayı bilen kişinin hamile bir kadın olduğunu açıklar. Kadın çocuk yapmak için işçiler arasında seçim yapar. Çıplak erkekler arasından Schwanzchen’i en küçük erkeklik organına sahip olduğu için seçer. Kadın Almandır ve ismi Beyazbüyü’dür. Savaş yüzünden Paris’e kaçmış ve orada Moulin-Rouge’da baş dansçı olmuştur. Paris’te herkes onu tanır. Çok ünlü olmasının sebebi ilk defa hamile bir kadının revüde baş dansçı olasıdır. Gence “kuyruk” anlamına gelen Schwanzchen ismini de bu kadın takmıştır. Yüzbaşı kadını getirmesi için genci görevlendirir. Gelmezse her beş dakika içinde bir işçiyi öldüreceğini söyler. Scwanzchentemiz yüzlü, sempatik ancak yalancı biri, Onbaşı’nın anlattıklarına alaycı yaklaşır. Bira fabrikasının çalışması için hangi düğmeye basılması gerektiğini bilir ancak söylemez. Her şeye alaycı bir gülümsemeyle karşılık verir. İşkencelere yiğitçe, cesaretle ve sabırla karşılık verir. Yüzbaşı demokratik bir sistem kuracağını ve demokrat olduğunu söylediğinde düğmenin yerini söyler. Düğmeye basılınca şarkılar başlar. Bu kez tecavüze uğramayı göze alamaz ve gerçeği itiraf eder. Bira fabrikasıyla ilgili gerçekleri bilen Beyazbüyü’yü bulmak için Paris’e gider ve kadını getirir. Olup bitene her zaman alaycı yaklaşan, aşırı işkenceye dayanamayan, çirkin, kötü kokan biri ancak güzel bir kadın olan Beyazbüyü çocuk doğurmak için onu seçmiştir.
Onbaşı-Asalak ve Yüzbaşı-Ölümü-Sallamaz isimlerindeki sembolik anlamlara bakalım şimdi. Onbaşı-Asalak, konuşurken bazen kekeliyor (sebebi Yüzbaşı’nın tecavüzüne uğramış olması), bağımlı, hiyerarşide alt seviyede, emirleri sorgulamadan yerine getiriyor. İşkence yapma ustası, zekâsı kıt. Yüzbaşı’ya bağımlı olduğu, onun emirlerini sorgulamadığı için lakabı Asalak. Bira fabrikası sayesinde kısa yoldan zengin olma hayalleri kuruyor. Yüzbaşının dediklerini onaylıyor, onu hiç eleştirmiyor, sorgulamıyor, sürekli övüyor. Yüzbaşı Ölümü Sallamaz ise cesur, zeki, akıllı, savaş sanatı ustası, ölümden korkmadığı için lakabı Ölümü Sallamaz, yani ölümü umursamaz. Acımasız, amaçlarına ulaşmak için özellikle sınırsız şiddet uyguluyor, işkence yaptırıyor, saldırı planları yapıyor. Gözünü budaktan sakınmayan ölümü bile ciddiye almayan bir karakter. Peki, Yüzbaşı ile Onbaşı arasında nasıl bir ilişki var? Aralarında ast-üst ilişkisi var. Yüzbaşı Onbaşı’ya genellikle aşağılayıcı sıfatlarla hitap ediyor: angut, gerizekâlı, dangalak gibi. Onbaşı’ya fikirlerini soruyor, kendisine uymayan yerlerde onu eleştirip yanlışlarını düzeltiyor. Asalak genelde onaylayan konumda. Yüzbaşı’yı hep memnun etmeye çalışıyor. Yüzbaşı derinlikli düşünmediği için Onbaşı’yı aşağılıyor, savaşta sadece bankaların ayakta kalma nedenini kendisinin bulmasını istiyor. Yüzbaşı, onun anne babası gibi. Onbaşı, Yüzbaşı tarafından işkenceci olarak kullanılan kan dökücü bir palyaço. Yüzbaşı ise; acımasız, yırtıcı, kan dökücü, işkenceci; öte yandan demokrasi aracılığıyla hızla zenginlik hayalleri kuran, demokrat, savaş sanatının efsanesi.
Bu oyun aracılığıyla Kwafule genel ahlak anlayışını sarmayı hedefliyor olabilir mi? Genel ahlak anlayışını sarsmak; insanı bütün açıklığıyla, zaafları ve çelişkileriyle, iyi-kötü-çirkin-komik bütün yanlarıyla sergilemek, bunları anlatırken de okuyanları düşündürmeyi amaçlamak olarak anlaşılabilir. Merkez karakterlerin özellikle savaşta yaptıklarının anlatıldığı bölüm, bira fabrikasını ele geçirmek için yaptıkları işkenceler: amaca ulaşmak, paraya ulaşmak için her şey yapılabilir, insanlar yok edilebilir, işkence yapılıp tecavüz edilip onurları aşağılanabilir. Savaş çıkaranların devletin kasasını boşaltması ve yurt dışına kaçması, kısa yoldan para kazanmak için insanlara zarar vermek, bira satmak savaş çıkarmak… Savaşlarda her şeyin yıkılıp sadece bankaların ayakta kalması, en önemli değerin para haline gelmesi… Savaş çıkaran, şiddet uygulayarak doğayı ve insanları yok edenlerin bir yandan da refah, demokrasi ve barıştan söz etmesi ikiyüzlü ahlak anlayışını ifade eder. Bu çıkarımlardan hareketle “Bira Fabrikası” oyunu aracılığıyla Kwafule’nin yaşadığı toplumun genel geçer ahlak anlayışını sarsmayı hedeflediğini söyleyebiliriz.
“Caz müziğinin özgür ritimlerinden beslenen Koffi Kwahule tiyatrosu, şiddetli, şaşırtıcı, zengin anlatımıyla, okurunu ve seyircisini, savaşın yıkıcılığına, şiddetin cazibesine ve insanın arzularıyla mücadelesine yüzleşmeye davet ediyor.”
Kaynak: Bira Fabrikası, Big Shoot, Blue-S-cat , Koffi Kwahule, Fransızca Aslından Çeviren: Ezgi Coşkun, İmge Kitabevi Yayınları 1. Baskı: Ankara, Kasım 2018.
Serkan Parlak – edebiyathaber.net (11 Ocak 2021)