Walker Percy’nin “Lancelot adlı romanı, Suzan Arak Akçora çevirisiyle Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlanmıştı. 1. baskısı 2010 yılında yapılan roman okurlardan fazlaca ilgi görmedi. İyi bir kitap keşfetmek için fırsat olduğunu düşünüyoruz.
Tanıtım bülteninden
National Book Award da dahil olmak üzere birçok ödül alan ve çağdaş Amerikan edebiyatının en önemli yazarlarından biri olarak kabul edilen Walker Percy’den kolay okunacak ama zor unutulacak bir kült roman…
Hayal kırıklığına uğramış liberal bir avukat olan Lancelot Andrews Lamar, kendini hatırlanmaya değmez gibi görünen anılarla bir akıl hastanesine kapatılmış bulur. “Eski bir dostu”yla karşılaşması vahşet dolu yolculuğunu düşünme fırsatı verir ona. Yolculuk, küçük kızının babası olmadığını tesadüfen keşfettiği gün başlamıştır. Bu keşif onun modern Amerika’nın yozlaşma sürecini tersine çevirme ve yeni bir şövalyelik ve romans çağı başlatma saplantısını tetiklemiştir. Lancelot giderek artan bir öfkeyle, parlak bir şövalye haline gelmiştir; ama romansın değil, intikamın şövalyesi.
Zamanımızın Yuvarlak Masa Şövalyesi, eski dostuna ne yapacağını şöyle anlatır: “Ne yapacağımı bilmek istediğini söylüyorsun. Pekâlâ. Sana memnuniyetle söylerim çünkü bu sabah uyandığımda ilk defa tam olarak ne yapacağımı biliyordum. Sana kolaylık olsun diye bunu basit bir skolastik önerme olarak ifade edebilirim: Sodom’da yaşıyoruz. Tanrı ya vardır ya yoktur. Eğer varsa, Sodom’a daha fazla hoşgörü göstermeyecektir. Eğer Tanrı yoksa buna hoşgörü göstermeyecek olan Tanrı değil, ben olacağım.”
Walker Percy
Walker Alexander Percy, 1916’da Alabama, Birmingham’da dünyaya geldi. On üç yaşındayken, başarılı bir avukat olan babasının intihar etmesi, iki yıl sonra da annesinin gizemli bir trafik kazasında ölmesiyle zor bir ergenlik dönemi geçirdi. Genç Walker her zaman, arabası bir köprüden aşağı yuvarlanan annesinin de kendi iradesiyle hayatına son verdiğinden kuşkulandı. Belki bu yüzden, yetişkin yaşamında verdiği yapıtlarda intihar sürekli yinelenen bir tema olacaktı.
Annesiyle babasının ölümü üzerine Walker Percy ve iki erkek kardeşi babalarının yazar olan kuzeni William Alexander Percy’yle birlikte yaşamak üzere Mississippi, Greenville’e gönderildiler. Bu taşınma, Walker Percy’nin kitapların arasında ve sanatla iç içe büyümesini sağladı. “Will Amca”sının yazdığı Lanterns on the Levee: Recollections of a Planter’s Son adlı kitabın Percy’nin yapıtlarını etkilediği söylenir. Kendisi gibi Mississippi, Greenville’de yetişen Shelby Foote da Percy’yi yazmaya teşvik etti. Aralarında yaşamları boyunca süren bir dostluk kurulan Percy ile Foote düzenli olarak mektuplaştılar. Mektupları daha sonra Conversations between Percy and Foote başlıklı bir kitapta toplandı.
Percy North Carolina Üniversitesi’nde kimya okuduktan sonra, Columbia Üniversitesi’nde tıp öğrenimi gördü. 1941’de tıp fakültesinden mezun oldu ve New York’taki Bellevue Hastanesi’nde staja başladı. Ancak tüberküloza yakalanmasıyla stajı yarım kaldı. 1942’de hastalığı nedeniyle hastanedeki görevini bırakmak zorunda kaldı. Daha sonra ders vermek üzere Columbia Üniversitesi’ne geri döndü.
Tüberkülozun nüksetmesi üzerine; ancak üç yıl yapabildiği doktorluk mesleğini bütünüyle bıraktığında yazarlık kariyeri başladı. 1946’da Mary Bernice Townsend’le evlendi. Bir süre New Orleans’ta yaşayan Percy ve eşi Louisiana, Covington’a taşınarak, iki çocuklarını burada yetiştirdiler.
Percy’nin yazdığı altı romandan üçü çeşitli ödüllere değer görüldü. 1961 yılında yayımlanan The Moviegoer [Sinema Müdavimi, Çev. Gamze Varım, Ayrıntı Yay. 2005] kurmaca dalında Ulusal Kitap Ödülü’nü, 1971’de yayımlanan Love in the Ruins [Harabelerde Aşk] de Ulusal Katolik Kitap Ödülü’nü aldı. Second Coming (1980) Los Angeles Times Kitap Ödülü’ne ve PEN/Faulkner Ödülü’ne değer görülürken, Amerikan Kitap Ödülü’ne de aday gösterildi. Percy, 1983’te yayımlanan ve denemelerinden oluşan Lost in the Cosmos: The Last Self-Help Book ile de St. Louis Edebiyat Ödülü’nün sahibi oldu.
Percy ayrıca The Last Gentleman (1966) ve Lancelot (1977) [Lancelot, Çev. Suzan Aral Akçora, Ayrıntı Yay. 2010] adlı iki romanla, bir diğer deneme kitabı The Message in the Bottle’ı (1975) yazdı.
Walker Percy, otuz yılı aşkın bir zaman dilimine yayılan yazarlık serüveni boyunca yazdığı romanlarda ilginç kurgularla önemli meseleleri bir araya getirdi. Hatta evrenin doğasıyla, insanın evrendeki yeriyle ilgilendiğinden, kendisine ABD’nin Güney eyaletlerinin Kierkegaard’ı anlamında “Dixie Kierkegaard” diyenler bile çıktı. Doktorluktan erken emekli olmak zorunda kalan Percy, romancının bir doktor gibi davranıp insan ruhunun açmazları konusunda bir teşhis uzmanı olması gerektiğini savundu. Percy ve yapıtları hakkında pek çok kitap ve makale yayımlandı. Kansere yakalanan yazar, 10 Mayıs 1990’da yaşama veda etti.
edebiyathaber.net (8 Ağustos 2019)