Alanında ilk kez yayınlanan kitapların öncelikle tarihsel değeri vardır. Ancak bazı ilk kitaplar incelediği olgunun hakkını da sonuna kadar verir. Kolici’nin; seri cinayet sorunsalını açık ve net bir biçimde ele alması ve bunu yaparken sorgulayıcı ve eleştirel bir tarzı olması daha ilk bakışta hemen dikkat çekiyor.
Metis Yayınları’ndan çıkan ilk basımından on yedi yıl sonra Profil Kitap etiketiyle okurlarla yeniden buluşan Kolici’nin ilk bölümünde Amerika ve Avrupa’da seri katiller üzerine yapılan yüzlerce araştırma, analiz ve genellemelerden hareketle seri katillerin yirmi dört özelliği sıralanmış. Bölümün sonunda Türkiye’de ortaya çıkan seri katillerden üçünün Orhan Aksoy-misyoner- , Seyit Ahmet Demirci-Hedonist- , Hamdi Kayapınar’ın-heyecan- hem ortak özellikleri hem de dünyadaki örneklerle benzeşen yönleri özetlenmiş. Kitabın omurgasını oluşturan ikinci bölümde Orhan Aksoy’un cinayetleri işlediği süreç, maktul yakınlarının Orhan Aksoy hakkındaki düşünceleri, son olarak da yargı süreci ve polisin cinayetleri nasıl çözdüğü mülakat tekniğiyle ele alınmış. Seri cinayet ve seri katil olgusunu sınırlı da olsa felsefi ve sosyolojik yönleriyle temellerini sorgulamaya çalışması kitabın en önemli artısı ancak yeterli değil. Metne gazetecilik normlarına uygun belgesel ve betimleyici bir anlatım hâkim olması bu durumun temel nedenini oluşturuyor.
Seri cinayet olgusunun Türkiye’ye özgülüğünün farklı görünümlerini ortaya çıkarmak ve çözümlemek sosyolog ve psikiyatrlara düşüyor. Ancak konuyla ilgili en temel kavramlardan haberdar ortalama bir okuyucu; sorunun öncelikle içinde yaşadığımız ekonomik sistem olan kapitalizme özgü bir olay ve olgu olduğunu hemen fark edebilir. Türkiye hâlâ cemiyet toplumu değil, sosyolojik anlamda daha çok cemaat toplumu. Ancak özellikle 2000’lerden sonra kapitalizmin özellikle kentler üzerinden daha incelikli ve karmaşık görünümleri ortaya çıkmaya başlıyor. Toplum gitgide atomlaşıyor. Bireyselliğin her türlü ifadesi ve yalnızlık revaçta. Toplumun dayattığı suçlardan bireysel suçlara doğru bir kayış söz konusu. Türkiye toplumunda cinayet işleme sebepleri öncelikle şunlardı: namus, kin, töre, alacak-verecek meselesi, ani kızgınlıklar, alkol, ailevi geçimsizlik, gönül ilişkisi, aileler arası husumet, kişiler arası düşmanlık, özellikle son dönemde kadınların eşlerinden boşanma istekleri. Boşanma oranları ve buna bağlı olarak ailelerin dağılması her geçen gün artmakta. Refah düzeyinin yükselmesi ve bireysel silahlanma oranlarının artış da göz ardı edilemeyecek bir gerçek. Sosyal medya ve sinemanın özendirici etkisini de ekleyelim.
Kolici’nin son bölümü metni iki ana damara ayıran seri cinayet olgusunun kökenlerine ayrılmış. “Seri Katil” tanımı FBI ajanı Robert K. Ressler’e ait. Tek başına ve ortak özellikler taşıyan en az üç cinayet işlemiş kişiler için kullanılıyor. Bu bölümün en dikkat çekici özelliği Bakırköy Sinir Hastalıkları Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Arif Verimli ve İsviçre Basel Üniversitesi Kriz Müdahale Şefliği de yapan Doç. Dr. A. Tarık Yılmaz’la yapılan görüşmeler. Kitabın son bölümünde belli başlı seri katiller kısa ve özlü bir biçimde ele alınmış. Peki neden cinayet işliyorlar? Hemen hemen hepsinin kökeninde çocuklukta yaşanan travmalar var. Bunlar da genellikle şiddet ve tecavüz oluyor. Bu kişilerin hayatlarının bir döneminde travma geçiren ve cinayet işlemeyen binlerce insandan farkı şu: Travmalarıyla baş edemiyorlar, farklı bakış açıları geliştiremiyorlar. Travma her an aktüel kalıyor, yaşandığı andaki canlılığını koruyor, bazen de tetiklenebiliyor. Bu kişiler kendilerini aslında yalnız, çaresiz ve güçsüz hissediyor. Hâkimiyet ve güç isteklerini kurbanları üzerinden gerçekleştiriyorlar. Travmalarının tedavi edilmesi, zaman ve mekan açısından yaşadıklarının kişiliklerine entegre edilmesi gerekiyor. Psikiyatrik tedavi kesinlikle şart.
Sonuç olarak seri cinayet gibi modern hayata özgü kimi hastalıkların ülkemizin özellikle ekonomik anlamdaki gelişimine bağlı olarak özellikle kentlerde çeşitli görünümleri olacağını söylemek için kâhin olmaya gerek yok. Seri cinayet olgusu ve seri katiller üzerinden sorunun kökenlerini bir kez daha düşündüğümüzde çok geç olmadan çeşitli önlemler alınması gerekiyor. Bunun için de öncelikle kurduğumuz en örgütlü yapı olan devlete düşüyor ilk iş. Nasıl her yurttaşın bir aile hekimi varsa aynı şekilde bir de psikolojik danışmanda sağlanarak ilk adım atılabilir.
Serkan Parlak – edebiyathaber.net (8 Kasım 2018)