Dünyadaki başkentlerin kafası karışık… Konuşan herkes, “dünyada en büyük yanlış olarak Kabe’nin yıkılmasını kabul edersek, bu ondan önceki büyük yanlış, çok çok büyük bir yanlış” diyor; “kaos,” “radikal gruplar,” “terör,” “savaş,” “kargaşa” ve “kıyametten” söz ediyor, ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması karşısında.
Çoktan unutulmuş olan barıştan söz eden yok…
Can sıkıntısı, üzüntüyü doğuruyor, üzüntü çaresizliği. Karanlık kaplıyor her yeri. O karanlıkta akıllar yitiyor. Körler yine işbaşında. Televizyonlar, radyolar… internet ve bilcümle sosyal medya felaket tellallığına çoktan başladı, ben bu satırları yazarken. Az önce elimde bir şiir kitabı vardı, “Başka Şeylerin Şiirleri.” Çok tuhaf bir durumla karşı karşıya kaldım, kitabı bırakıp beklediğim haberi okuyan haberciyi ve haberden sonra ekrana çıkarılan uzmanların konuşmalarını dinlerken. Hepsi çok karamsar; yukarıda alıntıladığım kavramlar onların konuşmalarından. Televizyonu kapatmak en iyi yol karanlıkta kaybolmaktan, ama kurtuluş için yeterli değil; en iyisi kitaba, okumaya dönmek…
“Biliyorduk sınırların değişeceğini/ Körler çizecekti geleceği” dizeleri, kitabın ilk şiirinden, ama başlangıç şiiri değil sanki. Kitap arka kapağındaki şiirle başlıyor gibi, en azından ben öyle algıladım. İsa Küçük’ün Bilgi Yayınevinden önceki ay çıkan yeni şiir kitabı “Başka Şeylerin Şiirleri” tezhip, ebru, hat, minyatür ve hamiş başlıklı beş bölümden oluşuyor ve “tezhip” mitolojinin ilk cümlesiyle açılıyor, “Başlangıçta kaos -uçurum ve sonsuz boşluk- vardı. her şey bu boşluktan, kaostan doğdu…” ilk şiiri de mitolojik anlatımın hemen arka sayfasında “milenyum/ ay dokuz, gün on bir/ uçak çan kule/ yıkıldı dünya/ yakıldı canlar/ falnamede yoktu yeri” dizeleriyle başlıyor… ve “yitirince kendimizi/ hem vardık hem yok/ dünyayı dar edip birbirimize/ olmayanı bulacaktık/ ve kördük” diyerek bitiyor. Aslında sadece I numaralı şiir bitiyor. İlk bakışta kitaptaki görünen bölüm ve şiirlerin, birbirleriyle hiç bağlantısı yokmuş gibi görünüyor. Ama günümüzdeki gelişmelerle birlikte, özellikle “Başkent Kudüs” açıklaması ve sonrasındaki değerlendirme konuşmaları ve gelecek aylarda/yıllarda yaşayacaklarımızı düşündükçe, kitaptaki her şiirin bir başka şiirle ve birbirleriyle ilginç bir biçimde bağlantılı olduğunu görüyoruz. Bu kitapla birlikte ilk kez tanık olduğumuz -kitabın içinde olmayan ama arka kapağında yer alan- şiirin, kitabın ilk sayfasına hatta kitapta yer almış her şiirin başlangıcına olan uyumu nedeniyle de kendi kendime sormadan edemiyorum: Arka kapakta gördüğümüz “Caminin hoparlörünü ele geçirmiş anarşist” geçmişi mi konuşuyor geleceği mi?
Beş bölümün her birinde yer almış sert, yakıcı ama aynı oranda güzel şiirler, bize insanca olan ve insana karşı olanın çatışmasının yarattığı acı ve ıstırabı tattırmaya çalışıyor. Dördüncü bölümü oluşturan “minyatür” başlığı altındaki son iki şiirin (iki minyatürün mü demeli?) sırasıyla “Çöl Fırtınası” ve “Arap Baharı” adını taşıması ve “Arabistan taraflarında bir ateş yanacak/ sonra kıyamet kopacak derdi annem/ …/ siz görmeyeceksiniz/ ama sizden olanlar muhakkak görecek” dizelerinin yarattığı çağrışımla kitapta yer alan şiirlerin sadece estetik açıdan değil, siyasal tarih açısından da önemli bir çalışmanın ürünü olduğunu gösteriyor… Ve kaçınılmaz olarak dünyanın “başlangıçtaki kaosa” döneceğini imliyor. Şair, dönüşün başladığı bu noktada okuru Annabel Lee’nin öldürülüşüne tanıklığa davet ettikten sonra da “Kimsenin Beğendiği Dua” ya ortak kılıyor;
“ısı sıfıra küsmüş
Doğan güneş pişman
Bin dev saldırıyor bir çocuğa
Takunyalı bir ay söndürüyor ocakları
Ey barış
Ey hürriyet
Nerde isen çık gel, çabuk gel
Şimdi gel, hemen gel
İster Musa ol
İster İsa
İster Muhammet
…..
Ey insan
Ey akıl
Kitabın son iki şiirinin başlığı, “Yeşil Kuşak” ve “Post-truth” isimlerini taşıyor. Posttruth (gerçeklik ötesi, gerçeklik sonrası) sözcüğünün/kavramının dünyada 2016 yılının sözcüğü olarak seçildiği düşünüldüğünde, yaşanmakta olanın korkulacak şeylere, “kıyamete” gebe olduğunu anlatıyor bize. Ve şair, yaşanırken yazılmakta olan bir destana dönüştürdüğü Başka Şeylerin Şiirleri’ni şu dizelerle bitiriyor:
“Soru/cevap/ Eee, yeter be!/ Tarih çıplak/ ‘it is it that is that!’// Öyleyse/Hep beraber/ Haydi/ bir, ki, üç/ Ko-mü-nist-ler A-merika’ya!”
*Yazımı bitirip düzeltmek için yaptığım okumada, kitaptaki sert ve acıtıcı şiirlerden söz ederken güzel şiirleri -gündemin çekiciliğine teslim olup- atladığımı gördüm. Şairine ve okura haksızlık etmemek için “Hat” bölümünden bir “güzel” seçtim: “UĞURBÖCEĞİ” “Unuttum sanma/ Mutlu yaşa/ Sen yaşadıkça/ Hayat çıldırsın”
Barış Belleten – edebiyathaber.net (11 Aralık 2017)