“Küçücük bir köpek yavrusunu kestiler caminin önünde. Ben seyrettim. Kulaklarından başladılar ilkin. Dişlerini söktüler sonra, ağzını yırtarak. Son bir kez “Ah!” dedi hayvan. Evet, “Ah!” Kör bir bıçakla, karnını yarıp, bağırsaklarını döktüler sokağın tam orta yerine. Gelen geçen ahali seyretti. Köpek, bir kere “Ah!” dedi, başka da bir şey demedi.”
Yusuf Reha Alp tarafından kaleme alınan Konuşan Öyküler geçtiğimiz günlerde raflarda yerini aldı. Öykü, tür olarak her zaman sadık okurlarını bulan ve buluşmanın kıymeti de okunan öykünün damaklarda bıraktığı tatla ölçülen bir yolculuk. Köy Yeri, Pastırımka, Ağaç, Tanrım Bana Dokun, Yağmur, Otobüs, Bir Şairin Ölümü ve Sonra Tekrar Ölümü, Aptal Kutusu ve Yetim adlı öykülerden oluşan Konuşan Öyküler yazarın ikinci kitabı. Alp’in kaleminden süzülen 9 öyküde en çarpıcı özellik olarak mekân kurgusu dikkat çekiyor. Bir öyküde bir ağacın tepesinde yedi yüz otuz sekiz gün boyunca o ağaç kesilmesin diye eylem yapan bir kadının vicdanında hissederken bir diğer öyküde sert ve katı taşra yaşamının kurallarını elinin tersiyle iten bir babanın aşka saygısı önünde eğiliyorsunuz. Öykünün tür olarak okura sunduğu yolculuk yapma imkânını bir adım ileriye taşıyor Alp değişen mekânlarla. Şehir yaşamının ikiyüzlü kodlarından, iktidarın kendini her an yeniden üretişine, insan denen varlığın da bunu kanıksayışına duyulan öfkeyi ise anlamak okur için hiç zor olmuyor. Tam da bu noktada, kitap boyunca tüm öykülerde zihninizden yükselen ve sizinle sohbet eden bir sesin varlığını idrak ediyorsunuz. Farklı mekânlarda, farklı karakterlere bürünen aynı ses tüm kitap boyunca sizinle konuşmaya devam ediyor. Bir sohbet halinde devam eden okuma eyleminden sonra, öykülerin tamamının bir konuşma aracı olduğu hissediliyor. Yazarın, kitabı yazma amacı bu muydu bilinmez ama iletişim kuran bir dili olduğu kesin.
“Ve fakat, insanoğlu yaratıldığından beri var olan kural, babam için de değişmedi. Babam.
Öldü.
Öngörebilseydi öleceğini, mezar taşına şunu yazdırmamı vasiyet edebilirdi: “Her şey iyi gidiyordu. Sonra kötü giden bir şey oldu. Öldüm.”
Küsurat Yayınları tarafından yayımlanan ikinci öykü kitabı olan Konuşan Öyküler, herkesin en az bir kere deneyimlediği, havanın kararmaya en yakın olduğu saatlerde koşarak eve dönme isteğine çok yakın duyguları da hatırlatıyor. Bunu yaparken, en çok baba-oğul hesaplaşmalarını odağına alıyor. Evde bekleyen despot babaya verilemeyen cevaplar, rakı masasında hatrına içilenler, sorumluluğunu alamadıklarımız, vicdanımıza sığdıramadıklarımız… Konuşan Öyküler’den gelen tanıdık seslerden yalnızca bazıları…
Leyla Sarıgencer – edebiyathaber.net (31 Ocak 2018)