Raşel Meseri’nin Delidolu Yayınları’ndan çıkan Köpekbalıklarının Kayıp Şarkıları belli bir kategoriye sokması hayli güç, fantastiğe ve absürde göz kırpan sürükleyici bir roman. Kitap boyunca ister istemez benimsemeye ve tartışmaya başlayacağımız “Zanzibar İlkeleri”ni kendine düstur edinmiş bir genç kadın, köpekbalıklarının kayıp şarkılarını bulmak için uzun ve zorlu bir yolculuğa çıkıyor. Yolculuk boyunca çeşitli zorluklarla karşılaşan kadın karakterin kendine telkin ettiği her bir Zanzibar ilkesi, okuyucuya sömürü karşısında eşitliği, savaş karşısında barışı, tekçilik karşısında çoğulculuğu, şiddet karşısında özgürlüğü telkin ediyor. Zanzibar İlkeleri, emekten yana pozisyon alıp aile ve mülkiyet ilişkisini tartışarak, cinsiyet ayrımcılığının karşısında konumlanıyor. Kitap boyunca Zanzibar İlkeleri süzgecinden geçirilmiş bir dil ve üslup, biz okuyuculara kendini muzip, alaycı ve eleştirel bir tavırla gösteriyor. Şarkıların peşinde koşan ve adını asla öğrenemediğimiz karakter, egemen kodların telkin ettiği her şeyi, belki en çok da dili yeni baştan tartışıp parçalayıp bölüp kavramların anlamlarını yeniden tartışmaya davet ediyor.
Zanzibar İlkeleri’nden şaşmayan, şaşmamaya gayret eden karakterimiz bu uzun yolculuk boyunca kendine yol arkadaşları ve yoldaşlar ediniyor. Tökezleyenler, ayağı takılanlar, dimdik kalanlar, taze gidenleri ve taze katılanlarıyla her bir karakter, tek başlarına ve birbirleriyle kol kola, sarsılmaz bir güven duygusu ve yoldaşlığın mümkün olduğunu düşündürüyorlar. Bildiğimiz anlamıyla insanlar ve hayvanlar arasındaki ilişkiyi de bulanıklaştıran bir anlatı bu. Karakterin hayvanlarla olan ilişkisi, yuvasından düşen bir kuşu kafasında, kıvırcık saçları arasında bir hafta ağırlamasıyla başlıyor. Kuş uçmaya başladıktan sonra ondan ayrılıyor ama bir hafta sonra pencere pervazına konuveriyor yeniden. Daha sonra, annesi tarafından kendisine emanet edilen “Orabura” adını verdiği yetim bir orangutan yavrusunu yanına alarak, köpekbalıklarının kayıp şarkılarını bulmaya, yollara düşüyor. Ancak yol arkadaşı Orabura, küçük harflerle yazmayı bilmeyen bir falcı tarafından kaçırılıyor. Falcı, üzerinde kara büyü yapıldığını ve bu nedenle küçük harflerle yazamadığını -ki küçük harflerle yazabilmesinin kendisi için oldukça önemi sonuçları vardır- ifade eden ve üzerindeki kara büyüyü bozması halinde Orabura’yı kendisine geri vereceğini söyleyen bir mektup yazıyor ona. Falcıyı bir şekilde bulup ondan kayıp şarkıların izini bulma yolunda ipucu alan karakterin yolculuğu bu noktadan sonra daha büyük bir ivme kazanıyor.
Yolculuk boyunca, kayıp şarkıların izindeki bu renkli ve heyecanlı ekip büyüyor. Üşüdüğünü gördüğü için ona kuzularından birini boynuna alıp sarmasını teklif eden çoban bunlardan bir tanesi. Karakterimiz kuzulardan bir tanesi ile yakınlaşıyor ve çobana dönüp kuzunun ismini soruyor. Çoban yanıtlıyor:
— Adsız olan tek kuzu o. Şimdiye kadar ona önerdiğim hiçbir ismi beğenmedi ve sahiplenmedi. Bizim buralarda isim takılmaz, önerilir. Canlı, kendi adını kendi seçer.
Bahsi geçen kuzu, kendi adını Anıçağıran koyuyor. İstediği zaman istediği herhangi bir şeyin -canlı veya cansız- anılarını hatırlatarak onları anılar yolculuğuna çıkarabilme yetisine sahip çünkü. Anıçağıran’ın yanı sıra, biyolojik olarak kadın ve erkek özelliklerini taşıyan Herşeyibilen ve yine ismiyle müsemma olan Zıpırdak Karkızıkar, Kıpırdak Denizkızıdeniz, karakterimizin zaman zaman -ama asla görevinden alıkoymayacak şekilde- gönlünü kaptırdığı oduncu ve diğerleri… Her birinin hikâyeleri birleşirken, bir yandan da biriciklikleriyle var olabiliyorlar, serüvencilikleri, akıl yürütme biçimleri, iflah olmaz muziplik ve direngenlikleri ile…
Kayıp şarkıların peşinde, her fırsatta düzene olan kinini taze tutan karakter bir noktada kinini şöyle ifade ediyor;
“…önemli bir görev beni bekliyordu ve eğer bu görevi yerine getirmeyeceksem bundan böyle dünya batıncaya kadar yediklerim içtiklerim bana haram olsundu! Dünyadaki bütün gizemler kadar başıma taş düşsündü! Lanet ettiğim muktedir, üstümde her çeşit usulsüzlüğü, hukuksuzluğu, uğursuzluğu ve edepsizliği acımasızca yapsındı!..”
Köpekbalıklarının Kayıp Şarkıları, okuyucuyu zaman zaman çocuk yerine, zaman zaman ise yetişkin yerine öylesine oyuncul ve şakacı yollarla koyuyor ki, kimin çocuk kimin yetişkin olduğu sorusu kitap bittikten sonra akılları meşgul etmeye devam ediyor.
Tugay Karakuzu – edebiyathaber.net (24 Temmuz 2018)