Elindeki silahı şakadan uzatan genç, parmağının tetiğe nasıl kaydığını anlamış değildi. Namludan aniden fırlayan mermiyle irkildi. Mermi, konuşmakta olan annesinin başına isabet etmişti. Başını biraz yana çevirmiş olsaydı hiçbir şey olmayacaktı, ama başı delip geçen mermi, kelimeleri yarıda bırakarak boş çuval misali yere yığmıştı annesini. Ani patlama sesiyle dut ağacının dallarında cıvıldayan yusufçuklar korkuyla pırrr havaya uçuvermişlerdi. Mutfakta bulaşık yıkamakla meşgul olan küçük kız kardeşi deterjanlı elleriyle avluya fırlamış çığlıklar atarak yerde yatan annesinin üzerine kapanmıştı. Serhat şaşkınlıkla annesine ve silaha bakarak, içinden bir şeyler kopmuş gibi oldu…Akıl ve duygu arasında gidip gelerek hayır, annemi kurtarmalıyım dedi. Kapıdan fırladı. Patlama sesini duyan komşular koşmuşlardı evlerine. Sokaktan caddeye doğru taksi getirmeye koşarken silahı arkadaşına vermek geldi içinden, vakit dardı olamazdı, birden kaçmak geldi içinden, hayır yapamazdı bunu. Kaçarsa insanlar ne derdi? Müebbete razı olurdu ama buna razı olamazdı, tekrar köşeden dönerek koştu. Koltuğunun altında kutsal kitapla Yasin okumak için giden mahallenin bakkalına gözleri takıldı. Acele ederek kan kaybından ölebilir ihtimaliyle taksiye koştu, kahvenin önünde gözleri hemen aradı şoförü, sarı reno taksiyi hemen getirdi kapıya, zor bela koydular taksiye. Kaçabilirdi tekrar, yine de olsun dedi kaçmak suçluluktur dedi, benim suçum yok ki dedi içinden.
Tetiği bozuk bir silahtan fırlayan mermi, acılara büsbütün yenik düşüren mermi, bir ailenin yaşam şeklini bütünüyle değiştiren mermi ne olurdu patlamasaydın o gün. Gençlik hevesiyle kendini dev aynasında gören çocuk silah senin neyineydi ki; kan davalı mıydın, düşmanların mı vardı? İşte gençliğin vermiş olduğu o heves. Sonunda en güzel varlığını yarım adam, kız kardeşini okuldan, kendini de hayata hep küskün bıraktın? Ne hayallerin vardı değil mi?Yarına dair ne umutların vardı. En sevdiğin varlığını ansızın yaralamak akla hayale sığmazdı. Sokak kapısını durmaksızın elleriyle vuran anneannen ve hayret içinde kalmış kardeşlerin ve içerde seni sorgulayan polisler, silah kimin? Arkadaşını satmamak adına benim dedin. Ellerin kelepçeyle ilk tanışmıştı. Dışarı çıkınca anneannen kızarak “lawo te çikir, Lawo te çikir!(Oğul sen ne yaptın, oğul sen ne yaptın!) demesiyle başını önüne eğip polislerle beraber karakola ilk defa götürülüyor ve polis aracına ilk defa biniyordun. Acıyı böyle göğüsleyebilecek miydin?Hayata yeniden merhaba diyebilecek miydin? Solukladığın o güzel günlere yeniden dönebilecek miydin? En sevdiğin varlıkla tekrar şakalaşabilecek miydin? Ne kadar şen şakrak biriydin değil mi? Yaşamın acı melodilerini dinleyecek ve hayat boyu bu burukluğu yaşayacaktın öyle mi? Üniversite okuma hevesin kursağında kaldı öyle mi? Bak bana çocuk güçlü olman gerekir kaza yapan bir insan suçlu sayılamaz. Suç ancak bilerek işlenen kötülükler için geçerlidir, başını kaldır ve dimdik yürü çocuk, demek geldi içinden
Dışarıda mevsim güz ve sen içerideydin. Gardiyanlar her sayım aldığında“Allah kurtarsın” derken buruk bir acıyla önüne bakardın. Sen hep düşünürken mahkumlar volta atarlardı avluda. Her sela okunduğunda pür dikkat kesilir, acaba annem mi? diye içinden geçirirdin. Ağabeyin ve dayın görüşmene geldiklerinde yüzlerinde bir sevinç vardı o gün“ölüm tehlikesini atlatmış” dediklerinde güneş yeniden doğmuş gibiydi sana, ağabeyine kadayıf getir de dağıtalım abi demiştin, dershane arkadaşların da gelmişti görüşmene, hele Ahmet abi hiç unutulmayacak biriydi. Bir kardeş sıcaklığıyla gerekirse avukat tutalım demişti ağabeyine. En sevdiğin varlık ölmedi şükür ama hayata yarım adam şeklinde döndü. İkinci mahkemede artık ifade verecek kadar iyileşmişti. Sen hakim karşısına çıkınca sanık sandalyesindeyken elini saklayıvermişti; çünkü bir eli tutamaz olmuştu. Hakim kendisine davacı mısın? Oğluna ceza verelim de içeride kalsın dediğinde gözleri dolmuş, ölüm gibi sessiz bir edayla, kadınlık gururunun onuru ile başını yukarı kaldırarak hayır “oğlum suçsuzdur kaza ile oldu hakim bey” demişti
İnsan hayatı muammalarla dolu eğri bir çizgi misalidir, bazen zikzaklar olur umulmadık yerde,tesadüfen acıyla tanışırsın, hayata nasıl başlamalıyım hesabını yaparsın yeniden. Buruk bir hayat beklemektedir seni, çünkü her şey anlamını yitirmiştir artık; yediğin içtiğin eski tadını vermez, kelimeler eskisi gibi çıkmaz,eskisi gibi kahkahalarla gülemezsin. Hep içinde yitik bir özlem kalmıştır anne bakışlarında. Çok iyi bir yaşam sürdürsen de hissedersin kurşun yarasını. Güle oynaya bir çocuk olmak istersin yeniden. Keşke hayat bir film gibi başa alınsa, keşke senaryoyu değiştirebilmek ihtimali olsa.
Serdar Ekmekçi – edebiyathaber.net (22 Nisan 2014)