Söyleşi: Atlas Deniz
Çocuk ve gençlik kitapları yazarı Koray Avcı Çakman ile son kitabı “Oyunda Kal” ve yazma macerası üzerine söyleştik.
“Oyunda Kal”ı bize tanıtır mısınız?
Varvar’ı, Yokol’u, Devsil’i, Risk Ormanı ile gizemli bir kent; Varkent!
Bilgisayar başında değme korsanları kıskandıracak kadar başarılı, okulda sönük bir genç olan Asım, Youtuber olmak isteyen Mali, Melis ve okulun en havalısı bir o kadar da acımasızı Kutay.
Süpsüp vidası, pıtpıt teli ile yapılan bir robot!
Ağlak mantı, logosu ısırılmış limon olan bir teknoloji devi, haylaz bir papağan… Tüm bunların yolları kesişiyor ve macera başlıyor.
Çocuklar ve gençler için yazarken olmazsa olmazlarınız var mı? Varsa nelerdir?
Kitaptaki kahramanlarla bağ kurabildiğim, maceraya ortak olabildiğim, satırların arasında gezinebildiğim türde yazmayı seviyorum. O zaman okurun elinden tutup kâh meraklandırabiliyor, kâh şaşırtabiliyor, kâh güldürebiliyorsunuz.
Oyunda Kal’ı nelerden ilham alarak yazdınız?
Bilgisayar oyunlarından, telefonu elinden düşürmeyenlerden, youtuber olmak isteyen gençlerden, arkadaşımın evinde gördüğüm haylaz bir papağandan, ilginç bir yemek isminden, çocukluğumdan, kısacası etrafımdaki “her şeyden” ilham aldım.
İnsanlığı taş devrinden alıp da bu çağa taşıyan; soran, sorduran, buluşlara ışık tutan “merak” duygusu teknolojinin ışığıyla aydınlanacağına gün geçtikçe gölgeleniyordu. “Kim ne yapmış, kim kiminle nereye gitmiş, kim ne giymiş?” Merak edilenler sadece bunlardı. Bu yüzden hemen hemen her gün evinin bir köşesinin fotoğrafını, videosunu çekip de sosyal medyaya koyanlar fenomen hâline geliyor, Einstein’den, Edison’dan, Aziz Sancar’dan daha çok tanınıyorlardı.
Kitabınızdaki bu bölümden yola çıkarsak, sizce teknoloji çocukların ve gençlerin yaşamının neresinde olmalı? Bu çağın çocuklarını kitaplarla yakalayabilir miyiz?
Teknoloji bize hizmet ettiği sürece yaşamımızın bir parçası. Neyi, nasıl kullandığımıza ve kullanım süresine göreyse işin boyutu değişiyor. Maalesef okulda arkadaşıyla iletişim kuramayan pek çok çocuk, eline cep telefonunu alır almaz sosyal hâle geliveriyor. Yalnız çocuklar ve gençler değil, yetişkinler de artık duygu ve düşüncelerini emojilerle ifade ediyor. Elbetteki zamanın bunca değerli olduğu, mektupların yerini mesajların aldığı bir çağda upuzun yazının yerini şekiller alacaktı. Ancak, şekillerle anlatmaya çalıştığımız düşüncelerimizi, ruh durumumuzu ifade edecek sözcüklerimiz var mı, onları unuttuk mu ya da yeteri kadar biliyor muyuz? Neşemizi çiçek açan bir erik dalına, hüznü kuru bir dala benzetebiliyor muyuz? Deyimlerimiz, atasözlerimiz belleğimizde mi? Edebiyat yaşamı anlamak, anlamlandırmak ve yaşamdan haz almak için var. Bu çağın çocuklarına yazdığımız gerçeğini unutmazsak onları yakalayabilir, duygu ve düşüncelerine, ilgi alanlarına edebiyatla ortak olabiliriz.
Kitapta çok ilginç isimler var: Bakben, İzleben, Varkent vb. Bölüm başlıkları da bir o kadar ilginç ve merak uyandırıcı: Oyun Oynayanlarla Oyun Oynayan, Ağlak Mantı, Şaşkın Yemek bunlardan bir kaçı. Tüm bu isimlere ve kitabın isimine nasıl karar verdiniz?
Kahramanların, mekanların ismi kitabın ruhuna uygun olsun istedim. Bölüm başlıkları da anlatılanla ilgili ipuçları veriyor.
Kitabın isminde ise metafor kullandım. Kitabın ortalarında da, bitirdiğinde de düşündürmek istedim okuru. Neyin, ne kadar farkındayız? Bu yüzden de Oyunda Kal bir gençlik kitabı diye geçse de yetişkinlerin, ebeveynlerin de okumasını isterim.
edebiyathaber.net (22 Mayıs 2019)