İnsanın en değerli varlığıdır evladı. Ana rahmine düştüğü andan itibaren en iyi hastaneleri, en iyi doktorları araştırır bulur, elverdiğince. Doğar gelir, tabiri caizse pamuklara yatırır, gözünün içine bakar sağlıklı olarak büyüsün gelişsin diye. Sonra eğitim! Yine arayışlar başlar, en iyi okullar, en iyi öğretmenler için. Sadece akademik olarak başarı yeterli olmaz tabi. Nitelikli bir birey olması için sosyal gelişimi de önemlidir ebeveynler için. Bir enstrüman çalsın isterler, bir spor dalında uzmanlaşsın ya da… Nitekim bir insan kolay yetişmiyor. Çocuk sahibi olan herkes de bunu biliyor ve yaşıyor.
Can Çocuk tarafından yayımlanan “Korkunç Yüzme Antrenörü”nde de çocuğu için en iyisini isteyen bir babayla karşı karşıyayız. “Lev’in babası Bay De Bruin. Kendisini sıradan bir adam olarak görüyordur. Fakat oğlunun kendisi gibi sıradan biri olarak yetişmesini hiç istemez. Onu, geleceğin dünya yüzme şampiyonu yapma hayalini kuruyordur. Bu hayali için de Lev’i, gerçek bir dünya şampiyonu olan Boris Kwikzilver’in yüzme okuluna gönderir. Lev’in bu konuda çok fazla yeteneği olmasa da babası ona olan inancını yitirmez, yeteneğinin olmadığını kabullenmez. Yaşamının tüm programını Lev’in yüzme derslerine göre ayarlar. (Çok fazla yabancı gelmeyen davranışlar bunlar!) “… İster inan ister inanma evlat, dedi Bay De Bruin gururla, ‘yüzme sporunu sonsuza kadar değiştireceğiz.’ Çarşamba günü öğleden sonraydı. Bay De Bruin oğlunu arabasıyla yüzme antrenmanına getirmişti. Lev bir şey söylemedi. Gözlerini sessizce karşıya dikti. ‘Ne oldu? Neden bu kadar üzgün görünüyorsun?’ diye sordu Bay De Bruin. ‘Aaa. Hadi ama biraz yüzün gülsün,’ dedi ve Lev’in koluna yumruğuyla hafifçe dokundu. ‘Hayatımızın fırsatını yakalıyoruz ufaklık. Sahip olabileceğimiz en büyük şans bu. Tek yapmamız gereken uzanıp onu yakalamak.’ Lev iç çekti. Yüzme antrenmanında bir haftayı geride bırakmıştı. Bu fikir tamamen babasına aitti. Bay De Bruin oğlunu Boris Kwikzilver’ın efsanevi yüzme okuluna yazdırmıştı. Lev’in havuzda deneme amaçlı bir-iki tur yüzmesi gerekiyordu. Açıkçası deneme yüzüşü tam bir fiyaskoydu. Bu işten hiç anlamıyordu. Yine de Kwikzilver ondan çok memnundu. Bravo, çok iyi, mükemmel diye bağırıyordu. Bay De Bruin kulaklarına inanamıyordu. En büyük yüzme şampiyonu onun çocuğundan bahsediyordu. Oğlunun yeteneği vardı. Oğlu ünlü olacaktı!”
Bu arada herkes Boris’in harika biri olduğunu düşünse de Lev onun kaba, kötü, acımasız bir antrenör olduğunu fark eder. Ne var ki buna kimseyi inandıramaz. Fakat bir gün Lev, yüzme antrenmanı çıkışında Boris’in korkunç sırrını öğrenir. Çok geçmeden, Lev ve arkadaşı Lita, korkunç yüzme antrenörünün gerçek yüzünü ortaya çıkarmak için kolları sıvarlar.
Peki, nedir bu korkunç sır? Antrenör Boris, fok bakım merkezinin de sahibidir aynı zamanda. Orada fokları koruduğunu, yetiştirdiğini söylemektedir. Aksine inanmak da olası değil zaten. Dünya şampiyonu bir yüzücüden kötü bir davranış beklemek olamaz. Ve bu yetiştirme ve koruma işlerini de gönüllülerden topladığı yüksek miktardaki yardımlarla yapmaktadır. Herkes bu işi böyle bilse de Lev, olayın aslını görecek ve çözecektir. Sonrasında uyarmak ve olanları göstermek ise başlı başına bir serüven. Heyecanlı ve heyecanlı olduğu kadar da eğlenceli bir kitap “Korkunç Yüzme Antrenörü.” Kitabın yazarı Jozua Douglas. Resimleyen Elly Hees ve dilimize kazandıran Hasan Türksel. Yazarın yerli olmaması fakat kitapta anlattıklarının bizim davranışlarımızla örtüşüyor olması ilgimi çeken bir başka nokta oldu. Öyle ya bize anlatılanlar, filmlerden izlediklerimiz hiç de bu davranışlar değil. Korumacı ebeveyn davranışının sadece bizde ve daha doğumuzda olduğunu düşünüyordum ben. Batı kültüründen bir yazarın bu konuyu işlemesi, acaba oralarda da görülebiliyor mu bu ebeveyn davranışları diye düşündürttü beni. Acaba bize gösterilenler, anlatılanlar hep olmasını istedikleri mi? Bunlar bir yana “Korkunç Yüzme Antrenörü çok eğlenceli bir kitap. Bir yüzleştirme kitabı da olabilir aslında. Tabi ebeveynler tarafından okunursa!
Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (11 Aralık 2017)