Nazilerin dünyayı avuçlarına almak istedikleri bir dönemde geçer Kosinski’nin Boyalı Kuş yapıtı. Yahudiler, Çingeneler kıyımdan kaçışıp dururlar, saklanacak delik ararlar. Simon altı yaşındadır, anne babası savaştan sağ çıkması umuduyla onu kendilerinden uzaklaştırmışlardır, ancak kıyım bazıları için artık her yerdedir ve Simon’un bundan yara almadan çıkması neredeyse imkânsızdır. Yine de Boyalı Kuş’un savaş üstüne yazılmış bir yapıt olduğu tam olarak iddia edilemez, belki daha çok şiddetin ya da zalimliğin fotoğrafı nasıl olabilir ile ilgili olduğu söylenebilir.
“Bir gün, yakındaki tepeden gelen sesleri duydum, hemen oraya koştum. Ağaçların ardına saklanıp, köy çocuklarının sincabımı tarlalarda kovaladıklarını dehşetle gördüm. Bütün gücüyle kaçmak, ormana sığınmak istiyor, çocuklar da önüne taş atıp yolunu kesmeye çalışıyorlardı. Minicik hayvan yorulmuştu. Zıplayacak gücü bile kalmamıştı. Sonunda yakaladılar. Sincap debeleniyor, ısırıyor, kendini sonuna kadar savunuyordu. Çocuklar eğildiler, bir bidon benzini üstüne boşalttılar. Korkunç bir şey hazırladıklarını anladım, umutsuzca sincabımı kurtarma yollarını aradım. Geç kalmıştım. Çocuklardan biri omzunda taşıdığı ateş dolu kutudan bir demet yanar çalı aldı, sincaba dokundurdu; hayvan hemen parladı. Alevlerden kurtulmak için zıplıyor, korkunç inlemeleri içimi parçalıyordu. Alevler gövdesini kaplamıştı. Kuyruğu birkaç saniye kadar daha sallandı, kömürleşen minicik gövde yerde yuvarlandı. İşi bitmişti. Çevresine doluşan çocuklar gülüyor, bir sopanın ucuyla yanık gövdeyi dürtüyorlardı.”
Yukarıdaki alıntıyı okurken insanın tüylerinin diken diken olmaması mümkün değil. Bu çocuklar nasıl oldu da bu hale geldi? Nefreti, sevgisizliği ya da acımasızlığı doğarken mi beraberlerinde getirdiler ya da bunun nedeni onları büyüten ebeveynleri mi? İçinde yaşadıkları topluluk-toplum, din-inanç ya da devlet dediğimiz yapı mı onları bu hale soktu? Okur bu soruları sormadan geçmemeli kanımca.
Simon, insanlardan uzak bir yerde kulübesinde yalnız başına yaşayan yaşlı bir kadının yanında bir süre kalır, sağ kalmaya çalışır. Yaşlı kadın ona köylülerden, insanlardan uzak durmasını öğütler. Zira onu yakaladıklarında kedi yavrusu gibi suda boğacaklarını, baltayla parçalayacaklarını söyler.
Ancak Simon köylülerle karşılaşır, hatta zorunlu olarak onlarla temas bile kurar ve bu temas yapıt boyunca da devam eder.
İtiraf etmeliyim ki Boyalı Kuş’u okurken daha önce hiçbir yapıtta olmadığım kadar rahatsızlık duydum, ancak rahatsızlık duyduğum şey yapıtın kendisi değildi, içinde çokça barındırdığı acımasızlık veya şiddetin dozuydu. Okur daha ilk sayfalarda kendini korkunç bir zorbalığın izleyicisi olarak görür ve bu şiddet yapıt boyunca aralıksız devam eder. Adeta okur kendini şiddetin kol gezdiği bir korku filminin içinde düşünür, tabii pasif bir izleyici olarak ve yazar herhangi bir objeden bahseder gibi anlatır olup biten şiddeti.
Jerzy Kosinski Boyalı Kuş’u tamamını kurguladı mı, yoksa biyografisinden esinlenerek mi yazdı, ya da yapıtın kaçta kaçı gerçek veya kurgu, bu soruların hepsi sorulabilir, zamanında sorulmuştur da, ama bence yapıt yine de bu tür sorulardan bağımsız olarak da değerlendirilebilmelidir ve sadece yapıtın çıktığı yerin ve zamanına bağlı kalmadan.
Okur olarak, yapıt ilerledikçe ve o çocukların ailelerini ve başka köylüleri de tanıdıkça sincabın başına bu korkunç belaları getiren çocukları artık eskisi gibi hor görmeyiz ya da belki de yaşaya yaşaya her türlü belayı zamanla kanıksayabileceğimiz gibi burada da şiddeti bir şekilde kanıksarız. Zira yapıtta geçen yetişkinlerin dünyasına girildikçe, onları tanıdıkça “bu yetişkinlerin elinden olsa olsa bu zalim çocuklar çıkar” gibi bir düşünceyi arzu etmesek de kabullenmiş oluruz.
Sonuç olarak Boyalı Kuş yapıtını okumanın kolay olmadığını söylemeliyim, kesinlikle her yiğidin harcı değil, en azından yapıtta şiddetin bu denli alenen işlenmesi bakımından. Şunu da eklemeliyim, bir edebi yapıtta şiddetin dozu nasıl ya da ne kadar olmalıdır sorularına da şuana dek yanıtını verebilen olmadı bildiğim kadarıyla. Yine de Boyalı Kuş, fırsat buldukça ya da başka türlü olabileceği öğretilmediği takdirde insan denen türün bir şekilde birbirine ve başka canlılara edeceği zulmün haddi hesabının olmayacağını göstermesi bakımından önemli.
Kaynak: Jerzy Kosinski, Boyalı Kuş, Çev: Aydın Emeç, E yayınları
Sedat Sezgin – edebiyathaber.net (4 Aralık 2019)