Serdar Uslu ilk kitabı Yermük ve Trafalgar Baldır Bacak İşleri ile okuru kara mizah ve büyülü gerçekliğin sınırlarında eğlenceli bir serüvene davet ediyor. Güçlü edebi dili, kendine özgü üslubu, mitolojik ve felsefi imgelerle bezenmiş kurgusuyla kült bir kitap olmanın ipuçlarını veriyor.
İkinci Dünya Savaşı’nın yeni bittiği zamanlar.. İnönü Türkiye’sinde Tapu Kadastro Müdürlüğü’nün İstanbul şubesinde katiplik vazifesiyle iştigal eden kendi halinde bir memur; Ali Ulvi..Savaşa bilfiil iştirak etmeyip olan-biteni ihtiyatlı bir şekilde takip eden Türkiye gibi yaşamı kıyısından seyreden suya-sabuna dokunmayan bir karakter. Ali Ulvi’nin heyecandan yoksun tekdüze hayatı bir sabah önüne çıkan bir arabacından aldığı gizemli bir zarfla tepetaklak olmaya başlamıştır. Arabacı, Ali Ulvi’ye çalıştığı dairenin şube müdürüne verilmek üzere bir zarf uzatır. Zarfı verirken “Yermük ve Trafalgar Baldır Bacak İşleri’nden gönderdiklerini” demesini ister. Tahmin edileceği üzere şube müdürünün yanına el pençe girip utana sıkıla durumu izah eden katip Ali Ulvi, amirinden esaslı bir zılgıt yer. Büyük bir hayal kırıklığı ile yaşadığı konağa gittiğinde ise kendini daha büyük bir olaylar yumağının içinde bulur. Bir Alman, iki koruması, arabacı ve konak sahibesi ile birlikte hayatının seyrini değiştirecek tuhaflıklar başlamıştır bile.
“Herifi kendi gözlerimle gördüm. Üstünde bir donla yarı üryan bir vaziyette kalmış, cücenin tekini omzuna alıp bir paltonun içine gizlenmiş. Cücenin adı da Püpüş.” Bir cüceyi sırtına alıp geniş bir paltonun içine saklanan kişi Adolf Hitler’den başkası değildir! Evet, Hitler’in ölmemiştir ve ağır bir hezimet aldığı savaş sonrası yeniden Avrupa’ya hâkim olmak düşüncesi ile İstanbul’daki adamları ile birlikte bu sefer yerin altından bambaşka planlar yapmıştır. Planlara kendi halinde bir katip olan Ali Ulvi de katılmıştır. Hedef Arap Yarımadasındaki Yermük’ten Londra’da bulunan Trafalgar’a kadar yer altından tünel kazarak bir yeraltı iktidarı tesis etmektir. Ancak planlar trajik bir şekilde son bulacaktır. Ali Ulvi’nin ise bütün bir ömrü yitip gidecektir. Ali Ulvi başına gelen bu durumu çevresine ve ilgili mercilere ne kadar anlatsa da ona kimse inanmamaktadır. “Zaman, nisyan perdesini örttü üstlerine; yaşadıklarıma ben bile inanmaz oldum.” diyerek içine düştüğü tuhaf olaylar silsilesine bir anlam verememektedir. Ali Ulvi ne yapacağını bilemez, hayal ve gerçeklik arasında kaybolmuştur. Kötülük dünyaya yeniden hâkim olmak üzeredir. Yaşadıklarının gerçekliğinden şüphe ederken gerçek olma ihtimalini de göz ardı edemez.
Serdar Uslu, ilk kitabından çizdiği bu ayrıksı karakter tiplemeleri ile gülme edimine derin, felsefi bir anlam katıyor. Edebiyatta en az ciddiyet kadar mizah ve gülme edimini de kabul edilebilir seviyeye çıkararak dünyanın bazı temel yönlerine gülme aracılığıyla ulaşılabileceğini gösteriyor. İnsanların çaresizliklerini, trajikomik hallerini saçma konularla bütünleştirip okuyucuyu acı gerçeklerle karşılaştırıyor. Bunu yaparken edebiyatın bilinmeyenleri tasarlayan düş gücünden ve büyülü gerçeklikten ustalıkla besleniyor. Bir amaca, kurtuluşa veya umutsuzluğa çare bulmayı düşünmeden, kurguladığı acı gerçekleri kararında bir dozla okura yansıtıyor. Ağır metinlerin –velev ki kurmaca olsa bile- ciddiyetinden sıkılan okura, mutlu sonu olmayan, böyle bir kaygı gütmeyen, neşeli bir dalga ve hızlı bir karmaşa ile onları güldürecek bir hikayenin içine çekiyor.
Bu şaşırtıcı kurmacanın dikkat çeken en önemli yönlerinden biri ise Uslu’nun dile olan hakimiyeti. Uslu, orijinal betimlemeleri, irrite etmeyen argo sözcükleri, nev’i şahsına münhasır söz oyunları ile taklitten uzak yeni bir dil ortaya koyuyor. Mizahın edebiyat evrenindeki yerini bu özenli dil kullanımı ile perçinliyor.
Uslu bu ilk kitabı ile ileride adından çokça söz ettireceğinin emarelerini veriyor. Kara komedi ve büyülü gerçeklikten beslenen, dönemin siyasi iklimini yansıtan diyaloglar içeren, mitolojik ve felsefi imgelerle bezenmiş kurgusuyla eğlenceli bir novella olan Yermük ve Trafalgar Baldır Bacak İşleri okuru farklı bir dünyaya götürüyor. Kötülüğe felsefi bir bakış ile nasıl bakılabileceğinin ipuçlarını veriyor.
Kitaptan
“Yalnızlığımı düşündüm! Çaresizliğim, ruhumun en derin yerine ilişti.
Allahım, Umutsuzları ne budalaca fikirlere muhtaç ediyorsun!”
“Küçük olaylar küçük müdahalelerle yönlendirilebilirler belki ama büyük olaylar daima kendi yollarını izlerler; ne önceden kestirmek elde olur onları ne de bir kez patlak verdiler mi hayra ya da şerre sevk etmek…”
“Karanlığın sonu yoktur dostlarım, karanlığın sonu yoktur. İnsan, dipsiz çukurların tadını bir kere almaya görsün, yeryüzünün bütün iyilikleri kalbine dolsa da iyice derinlere gömülmek sevdasından alıkoyamaz onu. Dünya dönüp duruyormuş; geceler gündüzleri kovalıyor, mevsimler birbiri üstüne devriliyormuş, ne çare! Meçhul yazgısı insanı derinlere çağırıyor.”
edebiyathaber.net (17 Ocak 2021)