Cambridge Üniversitesi’nde yürüttüğü bilimsel çalışmalarla bildiklerimizi, doğru sandığımız gerçekleri altüst eden Cohen, Kötülüğün Anatomisi adlı yapıtıyla da bunu sürdürüyor. Otizm uzmanı olarak ün yapan otistik çocukların dünyayı algılama biçimlerini anlatmak için mindblindness (zihin körlüğü) terimini geliştiren Cohen, gelmiş geçmiş en büyük iki bilgin, Einstein ile Newton’un otizmin özel bir biçimi olan “Asperger Sendromu” acısı içinde yaşadıklarını ileri sürdüğünde şaşkınlık yarattı. Asperger Sendromu yüzünden İki dâhinin çevreleriyle iletişimde büyük zorluklar yaşadıklarını, sosyal ilişki kurmakta, uzun sohbetlerde beceriksiz olmaların karşın ilgi duydukları konuları takıntı haline getirerek bugün adlarını tarihe yazdıran başarıları elde ettiklerini dile getirdiğinde otizm damgalı kişilere bakış açsını da değiştirdi.
3 yaşına kadar konuşamayan, 7 yaşına kadar da sorulan sorulara önce kendi kendine alçak sesle prova yaptıktan sonra cevap verebilen, yetişkinliğinde uzun sohbetlerden kaçınan, çok kötü bir konuşmacı olarak tanınan Einstein, Görecelik kuramını, E=mc², formülünü; Einstein’dan daha kötü durumda yaşayan, suskunluğu kadar bir konu üzerinde yoğunlaştığında yemek yemeyi unutacak kadar dış dünyadan kopması dillere destan Newton, Yerçekimi yasasını ortaya koydu.
Depresyon, melankoli, mani kadınlara mal edilir. “Erkek olmak bir tür orta düzey otistikliktir” diyerek erkeklerle kadınlar arasındaki evrimsel farklılıklara yönelen Cohen, doğalarında bulunan saldırganlık, şiddet eğilimi yüzünden erkeklerin kadınlardan daha fazla asosyal ve bilişsel konularda daha az başarılı olduğu sonucunu paylaştı. Ona göre erkekler, sosyal açıdan ümitsiz vakadır. Empati yoksunluğunun yol açtığı sosyal ve bilişsel eksiklikler kadınlara oranla erkeklerde daha fazla asperger sendromu, davranış ya da kişilik bozukluğuna neden olduğunu ileri sürüyor, Cohen.
“Empati nedir?” sorusuna şu yanıtı veriyor yapıtında Cohen: “Empati kurabilir olmak diğer kişinin konumunu isabetli bir şekilde anlayabilme ve ‘tam olarak nerede oldukları’ ile özdeşleşebilme anlamına gelir. Başka türlü uyumsuz hedefler arasında kördüğüm haline gelebilecek durumlara çözümler bulabilmek demektir.”
Sınırda kişilik bozukluğu, psikopati, narsisizm, otizm… Bu tanıların konduğu kişilerin ve küçük büyük zülüm yapan kişinin, kişilerin ortak bir noktası var: empati eksikliği. Empati eksikliğinin sebep olabileceği durumlar bazen son derece tehlikeli boyutlara ulaşabilmekte. Verilecek en iyi örnek Nazi “bilim insanları” olsa da, Columbine Lisesi Katliamı, Uganda’daki isyancı askerlerin anneleri çocuklarını öldürmeye zorlamaları gibi dünyanın her yerinden birçok vaka bu durumun ne gibi sonuçlara varabileceğini kanıtlıyor. Sadece bunlar da değil. Dünyayı yangın yerine çeviren irili ufaklı çatışma ve savaş da dahil.
Kötülüğün Anatomisi, ödüllü psikolog Simon Baron-Cohen’in insan zalimliğine dair geliştirdiği beyin temelli yeni teoriyi ele alıyor. Sadece biyolojik değil, sosyal ve çevresel etmenlerin de kötülüğe yani empati erozyonuna neden olabileceğini öne süren Baron-Cohen kötülüğe, yani kendi deyişiyle empati eksikliğine dair süregelen fikirlere yeni bir bakış açısı sunarak literatüre oldukça nitelikli bir kaynak sağlıyor.
İnsanların nörolojik, biyo-kimyasal yapılarından, genetik durumlarına kadar her yönünü dikkate alan incelemeler sonucunda, serinkanlı düşünerek, gerçekleri göz ardı etmeden düşünmeye empatiye çağırıyor.
“Tek yol empati” diyerek sorunu ve çözümü sunuyor Cohen: “Empati aşınması ister küçük olsun (aileler gibi), isterse büyük (uluslar gibi), topluluklarımızın sağlığıyla ilgili önemli bir küresel meseledir. Aileler artık birbirleriyle konuşmayan kardeşler veya birbirlerine karşı berbat bir güvensizlik geliştirmiş çiftler ya da birbirlerinin niyetini yanlış anlayan çocuklar ve ebeveynler tarafından parçalanabilir. Empati olmaksızın ilişkilerin bozulma riskiyle karşı karşıya kalırız, birbirimizin canını yakabilir hale geliriz ve çatışmalar sebep olabiliriz. Empatiyle beraber, çalışmaları çözümleyecek, topluluğun bağlılığını artıracak ve başka birinin acısını sona erdirecek bir kaynağımız olur. Sanırım empatiyi cepte sandık ve böylece onu bir dereceye kadar da görmezden geldik. Bir bilim olarak psikoloji de onu bir yüzyıldır neredeyse görmezden geldi. Edebiyat ve matematiğe odaklanan eğitimciler de onu büyük ölçüde görmezden geldi. Empatinin her çocukta ne olursa olsun gelişebileceğini varsayıverdik. Onu beslemek için az miktarda zaman, emek ve para harcadık. Ona herkesten daha fazla ihtiyaç duymalarına rağmen politikacılarımız neredeyse hiç bir zaman ondan bahsetmiyorlar… yakın zamana kadar sinirbilimciler empatinin ne olduğunu nerdeyse hiç sorgulamamışlardı… 20. yüzyılın büyük kısmı boyunca ortalığı kırıp geçiren ve yatışma emaresi göstermeksizin süregiden Ortadoğu çatışması. Keşke her bir taraf diğerinin bakış açısından bakabilse ve empati kurabilseydi… askeri çözümlerin işe yaramamış olduğu nettir ve ben ileriye dönük tek yolun empati vasıtasıyla olacağını ileri sürüyorum… Empati evrensel bir çözüm gibidir. Empatiye batırılan her sorun çözülebilir hale gelir. İster evlilik içi bir anlaşmazlık, uluslararası bir çatışma, işteki bir problem, arkadaşlıktaki sorunlar, siyasi açmazlar veya aile kavgası olsun, isterse de komşuyla yaşanan bir problem, empati insanlar arası sorunları öngörme, ve çözmede etkili yoldu. Umarım bu kaynağın, sorunları çözmek için (silahlar, kanunlar ve din gibi) alternatiflerine göre daha iyi bir yol olduğuna ikna olmuşsunuzdur. Trilyonlarca dolar harcanan silah endüstrisinin veya düzgünce işlemesi için milyonlarca dolar harcanan hapishane hizmeti ve yasal sistemin aksine empati bedavadır. Dinin aksine doğası gereği empati kimseye zulmedemez.”
Kötülük kavramına yani empati erozyonuna yeni ve farklı bir bakış açısı getiren basit gibi görünse de kitabı okudukça akla yatkınlığı çoğalan öneriler sunuyor. Testlerle kişileri ve toplumu kötülük eğiliminde yoklama fırsatı sunuyor. “İnsanların en dehşet verici türlerine dair daha güçlü bir anlayış oluşturmamız için oldukça önemli bir adım” olarak bu kitap içinde din, felsefe ve bilim ışığında yolunu bulmaya çalışan insanlığın unuttuğu, yitirdiği ya da farkına varamadığı savaşı değil barışı, huzuru sunan empatiyi anımsatıyor.
Yaşar Öztürk – edebiyathaber.net (31 Ağustos 2016)