Miguel de Cervantes Saavedra, Don Quijote’yi yazarak roman türünün temelini attı. Juan Rulfo’ysa Pedro Páramo’da Nobelli yazar Gabriel Garcia Márquez’in Yüzyıllık Yalnızlık’ta mekan olarak seçtiği Macondo’ya esin kaynağı olan hayaletli köyü Comala’yla ve kullandığı edebi tekniklerle edebiyatın devleri arasında yerini aldı.
“Comala’ya geldim, çünkü bana babamın burada yaşadığı söylendi. Pedro Páramo adında biriymiş. Bunu bana söyleyen annemdi. Ben de öldükten sonra babamı görmeye geleceğime söz verdim. Bunu yapacağımın kanıtı olarak da ellerini sımsıkı tuttum, zira o sırada annem ölmek üzereydi ve ben de her türlü sözü verebilecek durumdaydım. ‘Onu ziyaret etmeyi sakın ihmal etme -diye nasihat etti bana-. Bu isimle ve başka isimlerle tanınıyor. Seni görmekten mutluluk duyacağına eminim.’ O anda bunu yapacağımı söylemekten başka bir şey gelmezdi elimden ve bunu o kadar çok tekrarladım ki, ellerimi onun ölü ellerinden uzun uğraşlar sonucu kurtardıktan sonra bile aynı şeyi tekrarlamaya devam ediyordum.“
Meksikalı yazar, senarist ve fotoğrafçı Juan Rulfo‘nun tek romanı olan Pedro Páramo yukarıdaki paragrafla açılıyor. Bu paragraf sayesinde Juan Rulfo, Hitchcockvari bir yaklaşımla olayların ortasına bırakıyor bizi. Ortasına, evet, çünkü romandaki zaman düz bir çizgi halinde ilerlemiyor.
Yer yer düğüm atıyor zamana Juan Rulfo. Geri dönüş, iç konuşma, bilinç akışı, bakış açısını kaydırma gibi yöntemler de eklenince bu alışılmadık zamandizine esrarengiz bir köyün -Comala’nın- yerlisi bir hayalete evriliyor okur. Zamandan ve üç boyuttan ayrık bir halde, her sayfa çevrilişinde başka bir görüntünün içinde buluyoruz kendimizi. Sorunlu baba-oğul ilişkilerinden ahlaki bitikliğe, kırsal çevredeki şiddetten Meksika İç Savaşı’na savruluyoruz.
Balçıktan bir alan düşleyin. Kitabın açılış paragrafıyla bu alana ilk adımımızı atıyoruz. Bir sonraki adım ise ikinci adımın atılması gereken yere değil beş adımlık mesafe sonrasına atılıyor. Alelade bir yürüyüşe izin vermiyor Juan Rulfo. İkinci adım beş adım sonrasına, üçüncü adım ikincinin sekiz adımlık aralıkta gerisine… Hızla bu balçık alanda oradan oraya sıçrıyoruz. Hız arttıkça zaman durgunlaşıyor ve önemini yitiriyor. Baş döndüren bu sıçramalar toplamının sonunda dönüp ardımıza bakınca karmaşık attığımız adımların aslında düzgün bir izlek oluşturduğunu görüyoruz. Attığımız son adımla vardığımız yer ise şaşırtıcı; Pedro Páramo’nun öyküsünü tamamlatıyor bize.
Fyodor Pavloviç Karamazov’u anıştırıyor Pedro Páramo. Acımasız, toprak ağası, istediğini elde etmek için gözünü budaktan esirgemeyen… İki karakter arasındaki benzeşim, kitaplar arasında kurulan gizli dilin bir göstergesi gibi. Fakat, Karamazov’un aksine Pedro Páramo olaylar karşısında değişmeden kalıyor. O, kötülüğün ta kendisi. Öte yandan Juan Rulfo’nun Pedro Páramo’su F. Scott Fitzgerald’ın Jay Gatsby’sini andıran bir aşık. Pedro Páramo’nun şu sözlerini Jay Gatsby de söylese yadırganmazdı:
“Her şeye sahip olmayı bekledim. Sadece ona ya da buna değil, elde edilebilecek ne varsa hepsine; böylece geriye senden başka arzulanacak bir şey kalmayacaktı.”
Miguel de Cervantes Saavedra, Don Quijote’yi yazarak roman türünün temelini attı. Juan Rulfo’ysa Pedro Páramo’da Nobelli yazar Gabriel Garcia Márquez’in Yüzyıllık Yalnızlık’ta mekan olarak seçtiği Macondo’ya esin kaynağı olan hayaletli köyü Comala’yla ve kullandığı edebi tekniklerle edebiyatın devleri arasında yerini aldı. Pedro Páramo ise İspanyolcanın Don Quijote’tan sonra en fazla tanınan karakteri oldu.
M. Kutluşad Seferoğlu – edebiyathaber.net (16 Ocak 2014)