Chuck Palahniuk tarafından kaleme alınan ve 1996’da yayımlandığı günden beri çok ses getiren Dövüş Kulübü, 1999 yılında yönetmen David Fincher tarafından beyaz perdeye aktarıldığında kısa zamanda kült filmler arasında yerini aldı. Helene Bohnam Carter tarafından hayat verilen Marla Singer karakterinin hafızalara bu kadar derinden kazınmasında Carter’in başarılı oyuncuğunun etkisi büyük. Filmin geneline hâkim olan Marla’nın melankolik yaşam biçimini izleyiciye kusursuz şekilde aktarmak için Carter’in uzun ve yoğun bir çalışma yaptığını daha ilk sahnelerde anlamak mümkün.
Filmde yer alan ana karakterler Tyler Durden (anlatıcı) çok önemli ama Marla Singer öne çıkan kahraman. Kaybederken kazanan bu karakter birçok izleyicinin ilgisini hemen çekiyor. Marla Singer izleyicilerin olmak istediği ama cesaret edemediği biri. Filmin başında izleyici bir femme fatale ile karşılaştığını düşünüyor ama gerçek öyle değil. Bedeninin her yerinden bakımsızlık dökülen Marla Singer gerçek bir kaybedendir çünkü kaybettikçe mutsuz olmakta, mutsuz oldukça dibe yaklaşmaktadır. Marla Singer, özensiz giyimi, dağınık makyajı ve karışık saçlarıyla hayata karşı durarak kendini güçlü hisseder. Marla aslında bir anti kahramandır ama onu toplumda bir idol haline getiren de budur. Duruşunda, sigara içişinde, bakışlarında var olan melankoli ve bunların beraberinde gelen boş vermişlik Marla’yı ânı yaşamaya iter. Yarını düşünmek Marla Singer’in hayat felsefesinde yer almaz. Her an her şeyi yapabilecek kapasitededir, ölümün kıyısında yaşamayı sever. Onu ayakta tutan duygu, istediği zaman hayatına son verecek olduğunu bilmesidir. Filmdeki replikte bahsedildiği gibi Marla’nın felsefesi her an ölebileceğiydi, asıl trajedi ise ölmemesiydi.
Marla, hayatı boyunca elinde çivilerle kendini gerecek bir çarmıh arar, bulduğunda ise vazgeçer. Henüz kendine yeterince acı çektirmemiştir ve hayatını mahvetmeye devam eder. O, bir insanın hayatını sadece kendisinin mahvedeceğini bilen zeki kadınlardandır. Marla’nın ruhunu ve beynini elde etmek olanaksızdır. Hayatı umursamayan tavırlarıyla Marla günün her anında mutsuzdur hatta tam anlamıyla kronik bir mutsuzdur, içinde bir yerde iyileşmeyen bir yarayla hayatta kalmaya çalışmaktadır.
Dövüş Kulübü’nü kült bir roman yapan üç ana karakterdir ama filmini unutulmaz kılan Marla Singer’dir. Filmde görüldüğü gibi Marla dibe vurmak için hayatta kalmaya harcayacağı güçten daha fazla uğraşır. Marla dibe yaklaştıkça kronik mutsuzluğunun altında bir mutluluk hisseder. Kanla beslenen vampir gibi Marla da mutsuzlukla ve depresif bir hayatla beslenir. Marla’yı istediği zaman kendini öldürebileceğini bilmesi onun hayat felsefesidir. Doğduğu zamanı belirleyemeyen insanın, kendini istediği zaman öldürebileceğini bilmek Marla gibi sorunlu karakterler için sahip olunan en değerli lükstür. Bu karakter yapısına sahip insanlar çözümsüz birçok sorunun cevabının kendine zarar vermekte gizli olduğunu düşünür.
Bazen bir şey yaparsınız, belanızı bulursunuz. Bazen de yapmadığınız şeyler size belanızı buldurur. Marla ise belasını bulmak için her şeyi dener, yapmadığı bir şey kalmasın ve dibe vursun ister. Marla, Noel zamanı zencefilli kurabiye yapıp tanrıdan yeni yıl dileği dileyecek bir kadın değildir, o tanrının ilgisini çekmek için onun nefretini kazanmak ister. Tanrı beni yok sayıyorsa nefretini kazanır ve ilgisini çekerim, diye düşünür.
Ve gerçek hayattaki Marla Singer’lar… Filmde olduğu gibi gerçek hayatta da kimseyi ciddiye almayan, kronik mutsuzluğu ve dibe vurmayı kendine hedef seçen Marla’lar… Kendisiyle birlikte sizi de dibe sürükler. Karşınızdaki kadının daha ne yaptığını anlayamadan kendinizi her şeyden vazgeçmiş bulursunuz. Büyük yalancı, büyük turist Marla sizin hayatınızı kendi hayatına eklemiştir ancak henüz siz farkında değilsinizdir. Artık sizin de bir tümörünüz vardır: Marla Singer.
edebiyathaber.net (17 Mayıs 2022)