Ágota Kristóf, Türkiye’de geç keşfedilip çok sevilen yazarlardan. Başyapıtı sayılan üçlemesi, Büyük Defter 1987’de, Kanıt 1988’de, Üçüncü Yalan 1993’de Afa Yayınları’ndan çıkmıştı. Esas ilgiyi “Büyük Defter – Kanıt – Üçüncü Yalan” üçlemesinin tek kitap halinde Yapı Kredi Yayınları’ndan 2010’larda yeniden yayınlanmasıyla gördü. Kült kitap haline gelen eser 10. Baskıya ulaşmış. Yeni baskılar geciktiğinde okurun nasıl tepki gösterdiğini sosyal medyadan izlemek ilginçti. Ágota Kristóf’un YKY’den çıkan bir kitabı da “Dün”dü, o da altıncı baskıya ulaşmış. Bu kitapların çevirmeni Ayşe İnce Kurşunlu.
Can Yayınları iki yeni çeviri ile Ágota Kristóf’un Türkçe’deki külliyatına katkıda bulundu. Öyküler toplamı “Önemi Yok” ve tek biyografik anlatısı “Okumaz Yazmaz” Feyza Zaim’in çevirileri ile yayınlandı. Biri şiir, diğeri anlatı Türkçede yayınlanmamış iki eseri kalıyor. Tabii tiyatro eserleri de var.
Ágota Kristóf 1935’te Macaristan’ın eyaletlerinden Győr-Moson-Sopron’un bir köyü olan Csikvánd’da doğmuş. Babası Kálmán Kristóf öğretmenmiş ve evleri de babasının tek öğretmeni olduğu okulun avlusuna bakıyormuş. Okumaz Yazmaz’a o günleri anlatarak başlıyor. “Okuyorum. Hastalık gibi bir şey bu. Elime ne geçerse ve gözüm neye değerse okuyorum” diye yazıyor ilk satırlarda. O zamanlar daha ilkokul öğrencisi bile değil. Okumayı dört yaşındayken öğrenmiş.
İlk mutlu yıllar, savaş sonrası yaşanan yokluk ve yoksullukla özlemle anılan bir mazi oluyor. Kristóf’un deyimiyle “çocukluğun gümüş ipliğinin” kopması, babanın hapse düşmesi ile dağılan aile, yatılı okullarda geçen yıllar geliyor.
21 yaşındayken, 1956 yılında Macaristan’dan ormandan yürüyerek kaçıyorlar. Tarih öğretmeni olan kocası bir rejim muhalifi ve SSCB’nin müdahalesinden sonra ülkede kalmaları demek hapis ve belki ölüm. Sınırı geçip bilinmeze doğru yürürken Ágota’nın bebeği babasının kollarında uyuyor. Ágota Kristóf da iki çanta taşıyor. Birinde bebek bezi, biberon, mama gibi bebeğin ihtiyaçları var, diğerinde sözlükler.
İsviçre’nin Neuchâtel kentine yerleştiriliyorlar ve burada bir saat fabrikasında çalışmaya başlıyor. Yeni bir ülke, tek bir sözcüğünü bile okuyup anlamadığı için “düşman dil” diye nitelediği Fransızca. Onun gözünde Macaristan’dan ayrılmak, her şeyden önce anadili Macarca’yı kaybetmek ve dolayısıyla yas tutmak anlamına geliyor, diye belirtiliyor biyografisinde.
Bir yandan çalışır, çocuğuna bakarken diğer yandan kursa gidiyor ve Fransızca öğreniyor. Ama hiçbir zaman Fransızca’yı tam olarak öğrendiğine inanmıyor. Sözlüklere bakmadan yazamadığını söylüyor. Okuma ve yazma tutkunu biri olarak dili bilmediği için uzunca bir süre bu iki büyük tutkusundan uzak kalsa da ana diline, Macarca’ya da dönmüyor. Zaten daha sonra, Fransızca öğrenme mücadelesi sırasında ana dilini, Macarca’yı unuttuğunu fark edecektir.
Saat fabrikasında çalışırken bir yandan da şiir yazıyor. Daha sonra ilk tiyatro eserlerini kaleme alıyor ve bunların amatör tiyatrolarca oynanması ile yerel düzeyde de olsa yazar olarak bilinmeye başlıyor.
İlk romanı Büyük Defter’i yazdığında tanıdığı hiçbir yazar ve yayınevi yok. Bir dostunun, romanını en büyük üç Fransız Yayınevi’ne yollaması önerisini belki de bu yüzden üzerinde pek düşünmeden kabul ediyor. Ve beklenmeyen bir şey oluyor. İki yayınevi olumsuz cevap verirken üçüncüsünün editörü romanı yayınlayacaklarını bildiriyor. Bu yayınevi Seuil’dir.
1986 yılında ilk romanı Büyük Defter ile üne kavuştu deniyor ama esas ün İsviçreli velilerin “pornografik” buldukları bu kitabın çocuklarına okutulmasını protesto edip yasaklanmasını istemeleri ile gelmiş. Öğrencilerine Kristóf’un kitabını okutan bir öğretmen şikayetler üzerine tutuklanmış ve dava açılmış. Kristóf’un eserinin bir edebi klasik olduğunu belirtenlerin tepkisi sayesinde dava geri çekilmiş. Öğretmen özgürlüğe kavuşmuş, Üçleme İsviçre ortaokul ve liselerinde okutulmaya devam etmiş ve Kristóf büyük bir ün kazanmış.
“Kısa cümleler, doğru kelimeler, anlaşılırlık ve mizah” Ágota Kristóf’un en önemli özellikleri sayılıyor. Gerçekten de çok etkileyici ve su gibi akan bir anlatımı var Kristóf’un. Yine de bu tercihin yazarın kendisini o dilde rahat hissetmemesinden kaynaklandığını düşünüyorum. Zaten Ágota Kristóf da Fransız dilinin tatmin edici bir otoportre çizmesine izin vermediğini fark ettiği ve her zaman yanlış ve sapkın bir kimlik inşa ettiğini düşündüğünden ölümünden bir süre önce yazmayı bıraktığını açıklamış.
Okumaz Yazmaz, 11 kısacık bölümden oluşan 40 sayfalık bir eser. Ágota Kristóf’un kendine has özlü anlatımı ile bir solukta okunuyor. Ama o kadar etkileyici bir anlatı ki uzun süre o edebi tadı hissediyorsunuz. Diğer yandan da metinde gündeme gelen ülkenizi terk etmek zorunda kalmak, sürgünlük, ana dilini kaybetmek, asla benimsemeyeceği başka bir ülkede hayatta kalmaya ve yaşamaya çalışmak, hiç benimsemediğiniz yeni bir dilde okumak ve yazmak, iyi bir okur ve iyi bir yazar olmak gibi birçok konu hakkında da düşündürüyor.
- Okumaz Yazmaz, Ágota Kristóf, çev. Feyza Zaim, Can yay. Kasım 2023.