Alakarga Yayınları’ndan bu yıl çıkan dumanı üzerinde bir kitap var elimde. Geçti Bitti Meyhanesi. Seyhan Aslan Hanotte’nin ilk kitabı. Uzun yıllar öykülerini, romanlarını okuyacağımızı düşündüğüm bu isme dikkat çekmek isterim.
Sade bir görselle, bir sanat eserinin fotoğrafıyla dizayn edilmiş kitabın kapağı. S. Honette’yi tanımayanlar için yabancı olacak bu kapağın da bir anlamı var. Hanotte’nin uzun yıllardır sürdürdüğü heykel çalışmalarından biri kapaktaki görsel. Yani baştan sona sanatın içinde olan yazar “kitabın dışı da benden içi de,” diyor okuruna.
Kapağı araladığımda öykülerden önce yazarın sesini duyuyorum ve kısa bir cümle ile Seyhan Hanotte’nin dünyasına giriyorum. “Birtakım tek başınalık ve anne öyküleri,” diyor. Benim gibi okurlar için bu merak uyandırıcı. Çünkü bana kalırsa insanlığın kara kutusudur “anne.” Ardından beni kendi dünyasına biraz daha yakınlaştırıp “Kırmızı yemenili dünya güzelime, anneme…” diyor. Kitabı okumak için daha da sabırsızlanıyorum. Öykülerin en başında okura mı anneye mi seslendiği herkese göre değişecek bir paragraflık sunuş var. Bu sunuşla sevgili yazarın öykülerine merakla koşuyorum.
İlk öykü Bir Kırmızı Çiçekli Don, okuru sarsıp düşündürenlerden. “Kırık dökük sesiyle” hem “kanki” hem “anneanne” hem “yarenlik” ile tanıştırıyor bizi. Sonra geçmişine kırmızı çiçek desenleri ile bağlanmış o anneanneyi düşünerek, bizim geçmişe neyle bağlı olduğumuzu sorgulayarak ayrılıyorum öyküden.
Seyhan Hanotte, olay kurgusunu gözümüze sokmadan anlatıyor, anlatmak istediğini de evirip çevirmeden yalın bir dille yapıyor. Hanotte’nin bu pratikliği okuru, öykünün başında değil öykü akıp giderken içine çekiyor. Kitaba adını veren Geçti Bitti Meyhanesi, böyle öykülerden biri. “Annem bıraksa kendimi daha çok severdim ben,” diyerek kara kutumuzu açtıran bir kahraman var. Olay, okudukça dramatikleşen düzlem üzerine başarıyla kurulmuş. Anne bakışlarıyla yaşayan “geçti bitti,” oyunları oynayan kahramanı okur unutmayacağı düşüncesindeyim.
Hanotte öykülerinin, temel anlam yapısında kültürel gerçeklik var. Kitabın bütünlüğünde bu özelliği bulmuş olsam da Tepeler ve Odunlar, Sinek adlı öykülerde ağırlıklı olarak etkilendiğimi söylemek isterim. “Tepelere” köle olmuş adamların, terkedilmiş çaresiz eşleri bugün hala toplumsal bir sorun değil midir? Tepe metaforunun da okurun unutmayacağını düşünüyorum. Sinek ise bütün ömür çalışmaktan hobilerine fırsat bulamamış kız babası kahramanın emekli olmasıyla kızını gelin yapması ve zorunlu masrafların karşılaşmasının tatlı bir çatışması.
Hanotte’nin öykülerine derinlik katan toplumsal kahramanlar ve olaylar öykü kitabını diğerlerinden ayırarak, kalıcı eserler arasına koyduğunu düşünüyorum. Kahramanların ruhuna bizi çekiveren yalın dil, öyküleri sıradanlıktan uzaklaştırıyor. Hislerim, yazarın duyarlı kalemi daha iyisine daha yenisine everileceğini ve Hanotte’nin Türk edebiyatında kalıcı bir yeri olacağını söylüyor.
Okumak için hiç vakit kaybetmeyin bence.
Kaynak: Geçti Bitti Meyhanesi, Seyhan Aslan Hanotte, Alakarga Yayınları, 112 sayfa, Öykü, 2021
Nilgün Çelik – edebiyathaber.net (30 Temmuz 2021)