Anne Martinetti ve Guillaume Lebeau’nun yazdığı, Alexandre Franc’ın çizdiği “Agatha”, “polisiye edebiyatın kraliçesi”nin hayatı hakkında şu ana kadar yazılıp çizilenleri, eserin yaratıcılarının kendi süzgeçlerinden geçirerek ortaya çıkardıkları, en az Agatha Christie romanları kadar heyecanlı bir biyografik çizgi roman.
Agatha Christie, 1920 yılında yazdığı ilk romanı Styles’daki Esrarengiz Olay’la başladığı yazarlık kariyerine 80 civarında polisiye, dedektif kitabı sığdırdı. Bunların her biri, birbirinden farklı konularla bezenmiş, “Katil kim?” sorusuyla okurun kafasını bulmacaya çeviren, bunu yaparken de kitaplarının kurgusuna gösterdiği önemle eserlerine edebi bir yapı da kazandırarak bu kitapların niteliğini hep tepelerde tuttu. Gizem hep ön plandaydı. Soru işaretleri oradan oraya uçuşuyordu. Olaylar beklenmedik anda gelişiyor, katilin gizemi buna müteakip erteleniyordu. Agatha Christie’nin hayatı da kitaplarındaki kurgudan farksız değildi. Hakkında onlarca kitap yazıldı. Kitapları filmlere, tiyatrolara konu oldu. Anne Martinetti ve Guillaume Lebeau’nun yazdığı, Alexandre Franc’ın çizdiği, Karakarga Yayınları’ndan Kerem Yalçıner çevirisiyle yayımlanan “Agatha”, “Polisiye edebiyatın kraliçesi”nin çalkantılı hayatını çizgilerle anlatan, heyecan dozu en az Christie’nin kitapları kadar yüksek bir çizgi roman.
Kitap, Agatha Christie’nin hâlâ tam olarak çözüme kavuşamadığı meşhur kaybolma hikâyesiyle başlıyor. Chrsitie, 1926 yılında kocası kendisinden boşanmak isteyince kaybolur ve 11 gün boyunca kimse ondan haber alamaz. Konuyla ilgili birçok varsayım mevcut. Kimi bunun bir intihar denemesi olduğunu, kimi inzivaya çekilip kafa dinlemek için ortamdan uzaklaşmak olarak değerlendiriyor. Yazar Andrew Norman Wilson’a göre ise, Agatha Christie, geçici bir psikojenik amnezi yaşamıştı. Yani trans haline girip bir hafıza kaybına uğradı. Olasılığı düşük bir iddiaya göre ise, kocasını öldürmek için bu 11 gün boyunca plan yaptı. Bilen yok.
Bu olayın üstü kapalı da olsa çözüme kavuşup Christie’nin ortaya çıkmasıyla kaldığı yerden devam eden kitap, yazarın en ünlü karakteri, Belçikalı dedektif Hercule Poirot’nun vücuda gelip ortaya çıkmasıyla daha eğlenceli bir hal alıyor. Bunda elbette Poirot’nun muhteşem zekası ve espri yeteneğiyle, Christie’nin bir nevi “yoldaşı” olmasında büyük bir pay var. Christie’nin romanlarını yazarken onunla yaptığı fikir alışverişi, Poirot’nun arada “Bundan iyi roman olur” diye gaz vermesi, ünlü yazara gerçek anlamda yol arkadaşlığı yapmış havası vererek kitabın içeriğini zenginleştiriyor. Bunların yanında Christie’nin bitmek bilmeyen yeni yerleri keşfetme sevdası, gittiği yerlerden yeni kitapları için malzeme toplaması, onun yazmaya ne kadar vurgun olduğunun birer kanıtı.
Dünyanın en çok okunan polisiye yazarı hakkında kitapta söylenmemiş yeni bir şey var mı? Elbette yok. Bunun sebebi de gayet anlaşılır biçimde açık: Agatha Christie, hayatı hakkında belki de en fazla bilgi sahibi olunan yazarlardan biri. Ancak “Agatha”nın bize vaat ettiği şey, çizgilerle kafamızda onun yaşamıyla ilgili yarattığı imge ve Martinetti ile Lebeau’nun bu fırtınalı yaşamı ellerinden geldiğince farklı yorumlamış olması. Bundan geriye de tek solukta okunacak bir Christie hikâyesi kalıyor zaten…
edebiyathaber.net (22 Aralık 2023)