“Kurgusal” bir yaşamda hınç kültürü | Burak Soyer

Ağustos 26, 2024

“Kurgusal” bir yaşamda hınç kültürü | Burak Soyer

Kültür psikanalisti ve psikanalitik kültür karşılaştırmalarında uzmanlığı bulunan Şahap Eraslan’ın yazdığı “Bir Kültürdeki Yolculuk Çağrışımları” adlı kitap, kişinin kendi için yarattığı “kurgusal yaşamın”, gerçeğe dönüşmesinin ardından ortaya çıkan kriz hâlini ve bu krizin getirdiği hınç kültürünü ele alıyor.

Şahap Eraslan, 1980 darbesi öncesinde Almanya’ya gitmiş. Berlin Teknik Üniversitesi Psikoloji bölümünden mezun olmuş. Daha sonra Humbold Üniversitesi’nde Etnoloji okumuş. Eş ve aile terapisi, klinik hipnoz eğitimleri almış. Uzun bir eğitim sürecinden sonra psikanalist olmuş. Kültür psikanalizi ve psikanalitik kültür karşılaştırmaları konusunda uzman olan Şahap Eraslan’ın yazdığı, “Kıskançlık, Haset ve Hınç: Başka Bir Türkiye Hikâyesi” alt başlığıyla SRC Yayınları tarafından yayımlanan “Bir Kültürdeki Yolculuk Çağrışımları” adlı kitap, hıncın nasıl bir kültüre dönüştüğünü, “kişisel göçmenliği”, “öteki” kavramının düşmanlaştırılmasına değinen, geniş kapsamlı bir “toplumsal düşmanlık” hâlini anlatıyor.

Şahap Eraslan’ın, etkisini hâlâ hissettiğimiz Madımak Katliamı’ndan yola çıkarak kaleme aldığı “Bir Kültürdeki Yolculuk Hikâyesi” yedi bölümden oluşuyor. İlk bölümde hıncın travmatik hikâyesini ele alan Eraslan, burada, Almancaya Fransızcadan geçmiş bir olgu olan ve “sürekli öfke”, “Ressentiment” kavramı üzerinden hınç ve kıskançlık, milliyetçi-şovenist popülizm, haset, intikam, öfke patlaması ve hınç gibi konulara değiniyor. İkinci bölümde, yenilginin, gururun, “arlanma”nın, aşağılanmanın, söz ve anlatının gücünün yarattığı “kültür”ü inceliyor. Sonrasında eşitsizliğe vurgu yaparak, eşitsizliğin ne olduğunu detaylı bir şekilde inceleyerek, bunun yarattığı adaletsizliğin giderilmesine, eşitsizlik yanılgılarına ve eşitsizlik içinde konuşlanmış “belirsizlik”i masaya yatırıyor. Dördüncü bölümü, “Aileden Kopuş, Yedek Aile”: Yurtlar/Cemaatler başlığı altında toplayıp total kurumlarda, yatılı okullarda, cemaatte, cemaatin nasıl oluştuğuna ve cemaat kavramının “aileye” dönüşümünü inceliyor. Beşinci bölümde “öteki” kavramını, ötekinin su yüzeyine çıkmasını/çıkarılmasını masaya yatıran Eraslan, İslam’da yer alan ötekiliğe, ötekinin değersizleştirilmesinin ve düşmanlaştırılmasının nasıl vuku bulduğuna eğiliyor. Altıncı bölümü dini algılama biçimine ayıran yazar son olarak babasız bir toplumun eksikliğinin hissediliş biçimine, toplumda yüceltilen baba figürünün noksanlığından kaynaklanan sorunları göz önüne getiriyor.

Şahap Eraslan, ara ara karşımıza çıkan, “kişilerin kendilerine kurgulanmış bir hayat hikâyesi bulmaları”ndan yola çıkarak, buna, Frued’un mutsuz çocukların fantezilerinde, onlara “özel” bir ideal ebeveyn yaratıp mutlu bir “aile romanı” yazdıklarını belirtmesini de ekleyerek “alternatif bir hayat yaratma ediniminin”, bireyi bir kurgu ve hayal gücüyle oluşturulmuş bir yaşamın içine sürüklediğini ifade ediyor.

Bu kurgusal yaşamın, gerçekle karşı karşıya geldiğinde tökezlediğine, bu tökezlemenin de kişisel bir öfkenin ötesine geçerek hınca dönüştüğüne değinen Eraslan şunları söylüyor: “Zamanla bu anlatılar hayat hikâyesine gerçeklik olarak eklemlendi. Kısacası, kurgusal anlamların çok güçlü ve kalıcı bir yanı var. Halklar da geçmişlerine bakarken kendi hikâyelerinin nasıl başladığına dair ilk hikâyeyi oluştururlar. Rene Girard’a göre bu tür söylencenin başlangıcında (başlangıç, ilk kaynak) bir kriz durumu vardır. Bu kriz diğerlerinden ayrışan (Entdifferenzierung) bir şiddeti doğurur. Mağdurlar ile failler ayrışır. Yani grup krizle ilgili günah keçileri bulur ve krizden bu kişileri sorumlu tutar. “Başlangıç hikâyesi” genelde bir gerçeğe işaret ederken (bu anlamda kriz gerçekten yaşanmıştır) aynı zamanda gerçeklikten uzaklaşır (bir grubu asılsız şekilde suçlu ilan etmek). İşte buna benzer olgular (krizler ve suçlu arayışları) ulus tasarımlarında da mevcuttur. Bu kitapta, siyasal İslamcıların hep kullanageldikleri ve topluma kabul ettirdikleri “kendilerine zulüm yapıldığı” anlatısının bir travma gibi sunulduğunu, dolayısıyla bu anlatının bir “kurgusal travma” olduğunu anlatmaya çalışacağım.” “Bir Kültürdeki Yolculuk Çağrışımları”, işte bu “kurgusal travmanın” kişisel ve toplumsal boyutunu çok yönlü bir biçimde ele alan bir nitelikli bir çalışma.

edebiyathaber.net (26 Ağustos 2024)

Yorum yapın