Kurtlar Sofrası romanı, “Memleket kurtlar sofrasına döndü mü, isyan haktır,” cümlesiyle bitmektedir. Bu aforizma, Attila İlhan’ın Kurtlar Sofrası’nı kurgularken araştırdığı en temel izleklerinden biridir. Memleket -kurmaca bir düzlemde yaratılsa bile- siyasi, sosyal, ahlaki ve kitle iletişim araçları açısından içinden çıkılamaz bir darboğazın içindedir. Ülke kaynaklarının sömürülmesi, medyanın tekelleşmesi, bu tekelleşmeye direnen azınlığın yaşamı pahasına mücadelesi, eğlence sektörünün -özellikle sinema- içine saplandığı liyakatsizlik ve geniş halk kitlerinin yaşamını idame ettirmede karşılaştığı zorluklar metni kurmaca düzleminden çıkarıp bir dönem romanı kimliğine büründürür.
Bir yolsuzluğu ortaya çıkarmaya çalışırken kafası kesilmiş bir şekilde bulunan gazeteci Mahmut Ersoy’un roman boyunca kurguya, olay örgüsüne, yaşamlara etki eden varlığı ve fikirleri metnin derinlikli bir yapıya evrilmesine katkı sağlıyor. İlhan, romanı salt kronolojik çizgisellikle değil, olayları inceleyen, derinleştiren, neden-sonuç bağı kuran bir içerikle yoğurmuş. Bu açıdan bakıldığında romanın eleştirel yönden yoğun bir incelemeye tabi tutulması, dönemsel özelliklerin ve koşulların ayırdına varılması, Türkiye’de medya-iktidar-ekonomik dönemsel ilişkiler ağının kimi dönemlerde ne şekilde işlediğinin anlaşılması açısından yerinde olabilir. Kurtlar Sofrası; ülkeye, topluma, yasama-yürütme-yargıya, ekonomik işleyişe ve kafa-kol ilişkilerine panoramik bir açıdan bakıyor. İlhan; dilini, anlatımını, olay akışını kurarken ayrıntılar kullanıyor ancak burada yaratmak istediği hep büyük bir resim. Bu resmin iletisi, ülkenin bir kurtlar sofrasına döndüğünün farkına varılması gerçeğine dayanıyor. Yazar, bu izleği bir tür mihenk taşı olarak işlediği izlenimi de veriyor. Akış boyunca öteki yapıtlarına yaptığı göndermelerle metinler arası ilişkiler kurarak romanın iletişimsel, bağlamsal ağlarını ve anlamsal katmanlarını genişletiyor.
Romanda çokça izlek kullanan İlhan, içeriği sıkı bir konu, fikir, yorum ve çıkarım döngüsüyle bezemiş. Arka odaların, kapalı kapıların, öteki ucu başkasınca işitilmeyen telefonların barındırdığı bilgilerin yarattığı kurgu/gerçek ilişkisi, romanın kompleks bir yapıya erişmesini sağlıyor. Siyasi göndermeler, gazeteciler ve gazeteciliğin durumu, İstanbul’un günlük hayatına bütünlüklü bakış, politik durumun farklı görünümleri, geçmişteki siyasal ve toplumsal değişimlere açılımlar getiren geri dönüşler, içeriğin derinliklerini oluşturan farklı izleri oluşturuyor. İçeriğin farklı yansımaları her karakterin kendi bağlamından hareketle oluşturulmuş. Yazarın başarılı şekilde kotardığı ayrıntılar, dil ve anlatımın farklılıklar barındırmasını sağlıyor, özgün bir biçemin ipuçlarını oluşturuyor.
Romanın panoramik olmasını sağlayan farklı yaşam alanları, karakterler ve fikir tortuları dilin kullanımları açısından farklılıklar üretiyor. Diyalogların ağırlıklı olduğu bölümlerde kısa, özlü ve yalın cümleler, anlatımın içeriğin önüne geçmesini engelleyerek metnin iletisinin ön plana çıkmasını sağlıyor. Sinematografik dilin yoğun olarak kullanıldığı bölümlere eşlik eden düşünsel ve duygusal bağlamlar ise dilin değiştiği, uzun cümlelerin ve anlatımın belirginleştiği biçimde işleniyor. Bu açıdan bakıldığında Kurtlar Sofrası, dilsel unsurların varlığı, gerekliliği ve yansıtılması yönünden kendine ait bir kimlik yaratıyor, okura yeni okumalar için alanlar açıyor.
Şiddet olarak tanımlanabilecek bir olayla başlayan roman rengini, yönünü ve alımlanma biçimini daha ilk bölümde belli ediyor. Gazeteci Mahmut, kısa bir süre sonra kendisini ölüme götürecek bir olayın peşine düşüyor. İlk gün, kendisini öngörüsü ve zekâsı sayesinde kurtarıyor. İlk gece yaşananlar, kendi sınıfsal kimlikleriyle konuşan karakterlerin metne verdiği zengin sesler roman boyunca sürüyor. Gazeteciler, sinemacılar, sevgililer, baronlar, külhanbeyler, bıçkınlar, katiller ve sömürücüler hep kendi kültürel kodları ile konuşuyor ve ilişkisel ağlarını sürdürüyor.
Kurtlar Sofrası’nın en temel niteliklerinden biri de tarihsel roman türünün özelliklerini taşıması. Osmanlının son dönemleri, Cumhuriyetin kurucu kadroları ve ruhları; roman boyunca kendine yer bulan temel unsurlar. Yazar bu unsurları roman akışına katmak için bilinç akışı, iç monolog ve geri dönüş tekniklerini kullanarak romanın odak noktalarını zenginleştiriyor. Özellikle Cumhuriyetin ilk yıllarına yönelik geri dönüşlerin görünür kıldığı ilişkiler ağı romanın tanıklık ettiği dönemin daha iyi anlaşılmasını sağlıyor, zamanlar arası geçişkenlik sayesinde romanın panoramik yapısına derinlik katılıyor.
Kurtlar Sofrası’nın merkez mekânı İstanbul. Kentin etnik, kültür, dil ve sosyal tabakalaşma yönünden katmanlılığı romanın kurmaca yapısına önemli bir katkı. Kentin sakinleri romana karakter olarak yansımış sinemacı, berduş, politikacı, harami ve öteki kişilerden oluşuyor. Mekânlar yer yer Ankara ve İzmir üzerinden değişse de olay akışı yine merkezi olarak İstanbul üzerinden ilerliyor. Semt, sokak kültürü, çalışma yaşamı ve kültürel kodlar İstanbul’un mekânsallığına yönelik betimlemeler aracılığıyla görünür oluyor.
Diyaloglar üzerinden gelişen bölümlerde her kimlik kendi özgün kişiliğine uygun olarak konuşuyor. Bu yön romanın dil ve anlatımı konusunda çeşitliliğin, kelime zenginliğinin ve cümlelerin yaratılmasına zemin hazırlıyor. Sokak dilinin başarılı bir şekilde kullanımı yazarın bir kurmaca türü olarak romana ve onun yaratımına hâkim olduğunun göstergesi. Kısa cümleler ve diyaloglardan oluşan yapı kimi kez kendini anlatıcının çıkarımlara dayanan monologlarına bırakıyor. Bu bölümlerde dil şiirselliğe, içerikse felsefeye evriliyor. Bu durum, dilin aynı zamanda canlı ve değişken bir yapıda olduğunu da gösteriyor.
Mahmut Ersoy cinayeti ana izlek olarak doğrudan ya da dolaylı biçimde öteki olaylarla eklemleniyor. Cinayetin gölgesi her yerde; zira karakterler rantın, yolsuzluğun, aşkın ve sömürünün ağında, bütün bunlar bir şekilde Mahmut’la ilintili çünkü bu karakter çok yönlü olarak yaratılmış. Bu durum, olayların farklı açılardan ve kişiler üzerinden anlatılmasına zemin hazırlıyor. Mahmut’un kesik başı birilerinin rüyalarını kaçırıp karabasanlar gördürürken birileri için de cinayeti açığa çıkarmak için bir umut ve direnç kaynağı oluyor, kişilerde yarattığı çelişkiler derinlikli bir kurgunun yolunu açıyor.
Attila İlhan’ın Kurtlar Sofrası romanına toplumsal, siyasal, bireysel eleştirinin yalın bir anlatım ve çözümleme eşliğinde kurgulandığı bir tür kült metin olarak yaklaşabiliriz. İçerik olarak geniş bir perspektife sahip olan roman, dil ve anlatım açısından da zengin bir malzeme barındırıyor. Bütün bu tespitlerden hareketle Kurtlar Sofrası’nı dönem romanı olarak sınırlamak, romanın kurmaca bir yapıt olarak birçok yönünü gözden kaçırmamıza neden olabilir.
edebiyathaber.net (29 Ağustos 2022)