İnsan onurunun sürekli ayaklar altına alınması!
Filmin tamamına hakim olan izlek bu bana kalırsa.
İnsanın sürekli ezilmesi!
Bunun, sistem tarafından, hiyerarşik olarak düzenli bir şekilde gerçekleştirilmesi. En yukarıdan başlayarak alttaki tüm grupları kapsayacak şekilde kurulmuş bir ezen ezilen ilişkisi. Ezme mekanizmasının, yöneticiden çalışana, yetişkinden çocuğa, rütbeli askerden rütbesiz askere, askerden sivile, şehirliden köylüye, batılıdan doğuluya… sistematik şekilde, hayatın her alanında, zincirleme olarak, değişik şiddet biçimlerine bürünmüş halde ve sonuçta tüm bireyleri, yani toplumu kapsayacak şekilde uygulanması.
Nihayetinde, biçimsiz, pelteleşmiş bir forma dönüşüp, sistemin ve onun uygulayıcısı iktidarın istediği gibi yoğurabileceği, şekil verebileceği, yönetebileceği, insani değerlerini yitirmiş bireylerden oluşan, çürümüş, çamurlaşmış bir toplum…
İşte bunun için kapitalizmin, bireyciliği, sözde özgürlük adına yüceltmesi, ve bunu insanlara bu şekilde yutturması elzemdir.
Çünkü, aşağılanan insan, birey olarak çok güçlü bir karakter değilse, tek başına kendini koruyamaz.
Tıpkı bir çocuğun, bir yetişkin karşısında kendini koruyamaması gibi.
Kapitalist sistemde, bireyler, -örgütlü bir yapı içerisinde yer almadıkça, ki örgütlülük bile bu sistem içinde kurtarıcı değil, koruyucu olabilir sadece- bir üst ve onun üstleri karşısında birer çocuktan farksızdırlar aslında.
Tıpkı sınıfta yapılan arama sırasında, Samet öğretmenin de, eşyaları, onurları, duyguları, -Sevim’in deyişiyle, özelleri- kurcalanan, talan edilen çocuklardan biriymişçesine çaresiz, karşı koyamadan, aşağılanmış bekleyişi gibi.
Aramanın, dersin bölünerek, sınıftaki mutlak erk olan öğretmenin önünde yapılması, idare tarafından ona da verilen bir gözdağıdır aslında.
Ya da karakol komutanının, Samet’in önünde, bağırıp çağırarak fırçaladığı askerin durumu.
Veya aynı komutanın, askerden hallice bir şekilde, Samet’i Feyyaz’dan uzak durması için paylaması.
Ya da Samet’le Kenan’ın ilçe milli eğitim müdürünün önündeki pozisyonları.
Veya Samet’in Sevim’i ve diğer öğrencileri ezdiği sahneler. Sevim’e mektubunu geri vermeyerek onurunu kırması, üstüne yürüyerek sınıftan dışarı atması, hırsını alamayıp, kızın duvara dayanmasına bile izin vermemesi. Sınıfta ayrımcılık yaptığından şikayetlenen çocuğa -ki filmdeki en hesapsız, cesur karakterdi bence- höykürmesi…
Film boyunca bir sümüklü böceğin izi gibi devam eder bu ezme, tahakküm kurma meselesi.
Sadece Nuray’ın duruşu kesintiler yaratır bu izde. Nuray bilinçli, güçlü bir karakterdir. Siyasi bir kişiliktir. Sistem onu da, benliğini teslim alamadığı için, direnişini başka türlü kıramadığı için, kelimenin gerçek anlamıyla parçalayarak, bacağını koparıp, vücut bütünlüğünü bozarak teslim almaya çalışmıştır. Nuray’ın deyişiyle malülen emekliye ayırmıştır. Buna rağmen Nuray, hâlâ kendini var etmeyi sürdürebilmekte, tek bacakla bile diğerlerinden çok daha dik durmakta ve sağlam basabilmektedir yere.
Sistemin bu ezme, bölme parçalama politikasına karşı kendilerini, sözümona “özgür bireyler” oldukları halde koruyamayan kişiler, öz benliklerindeki kırılmayı, örselenmeyi onarabilmek, kendilerini ayakta tutabilmek için farklı yöntemler geliştirirler.
Onuru kırılan Sevim’in, en sevdiği öğretmeni Samet’i, olabilecek en onursuzlaştırıcı suçlamayla, idareye şikayet etmesi mesela.
Beden öğretmeni Tolga’nın, şikayet eden çocukların isimlerini Samet’e söylemesi.
Samet ve Kenan’ın kendilerini kurtarmaya çalışırken birbirlerini harcamaları.
Burada hemen araya bir haber başlığı girmek istiyorum. (Samet’in Nuray’ın evindeyken, film’den bir süreliğine çıkıp gitmesi gibi, ben de çok kısa bir süre için yazıdan çıkıp geri geleceğim)
Haber 13 Şubat 2024 tarihli Diken internet sitesinden:
“Muhbir vatandaş iş başında: 2023’te 140 bin kişi MİT’e bilgi sağladı.”
Muazzam sayı değil mi?
Filmde gösterilen, çocuklara kadar bulaşmış ispiyon, şikayet, dedikodu mekanizmasının gerçek hayattaki azgın işlerliği, muhbirliğin, gammazlamanın toplumda ulaştığı nokta.
Kimsenin kimseye güvenmemesi, herkesin potansiyel tacizci, terörist, hain vb. olarak yaftalanması…
Film hakkında okuduğum değerlendirme yazılarının çoğunda sistemin pas geçilip, Samet’in linç edildiğini, meselenin, günümüzün post modern eğilimleri doğrultusunda bireyselleştirilerek kolayca kapatıldığını gördüm.
Samet kötü, Samet bencil, Samet nihilist, Samet vampir, Samet psikopat, Samet narsisist…Samet şöyle, Samet böyle.
Tamam. Samet’in savunulacak tarafı yoktur. Ancak işin temelinde Samet’in kötü bir insan olması değil, kolektife, dayanışmaya, örgütlülüğe hor gözle bakması yatmaktadır.
Kendisi farkında değildir ama, tam da özgürlük sandığı bireyciliğinin, dayanışmadan, örgütlü yaşamdan uzak durmayı matah bir şey sanan ben merkezci tavrının kurbanı olmuştur Samet.
edebiyathaber.net (9 Mart 2024)