Hamza Çelikel, “Hikâye Satan Tavşan”da, “kusur”lar, “eksik”ler yüzünden başkalarına “kötü gözle” bakmanın yanlışlığını, herkesin kendine ait bir dış görünüşü olduğuna vurgu yaparken, karşımızdakileri olduğu gibi kabul etmenin doğallığını kitabının kurgusu içerisine serpiştirerek anlatıyor.
Her şey Hikâyeci Tavşan’ın o sihirli cümlesiyle başladı: “Biliyorum, Mori Adası’na gitmek istiyorsunuz.” Bu cümlenin muhatapları, kumsalı hınca hınç dolduran kırık kanatlı ötleğenler, yamuk gagalı ağaçkakanlar, kabuğu çatlamış kaplumbağalar, zar zor ayakta durabilen kangurular ve bazı yönleriyle türdeşleri tarafından “eksik” ve “hor” görülen hayvanlardan oluşuyordu. Hepsi bir an önce okyanusa açılan ilk sandalla Mori Adası’na giderek, “eksiklikleri”ne çare aramak, onları gidermek için kendilerine verilen reçeteyi uygulamaya koyup hayatlarına “normal” hayvanlar gibi devam etmek istiyordu. Ancak para timsali Hikâyeci Tavşan’ın derdi, kumsalındaki otellerinde bir gümüşe kalan hayvanlardan daha fazla para kazanmaktı. Bu yüzden de devamlı hikâyeler uyduruyordu.
Ağzı öyle bir laf yapıyordu ki; hikâyesini anlatmaya başladığı anda kumsaldaki tüm hayvanlar onun ağzının içine bakıyor, hikâye bitmesin diye bekliyor, bittiğindeyse yenisi için bir gün daha konaklamak zorunda kalıyorlardı. Bu sayede de Hikâyeci Tavşan servetine servet katıyordu.
Yine bir hikâyeyle “eksik” hayvanların gönlünü fethetmek için hazırlık yaparken bu defa aklına Mori Adası’nda geçen bir hikâye anlatarak bu coşkulu kalabalığın hevesini daha da artırmak geldi. Ve kulak kepçesi olmayan küçük fil Gündegül’ün hikâyesini anlatmaya başladı. Ancak Hamza Çelikel’in yazdığı, Esra Burak’ın resimleriyle süslediği, Timaş İlk Genç Yayınları’ndan çıkan “Hikâye Satan Tavşan” kitabının omurgasını oluşturan Gündegül’ün hikâyesi, Hikâyeci Tavşan’ın daha önce anlattıklarına hiç benzemiyordu. Çünkü Gündegül, tıpkı Mori Adası’na gitmek isteyen “eksik” hayvanların izleyeceği yolu izlemesine izleyip, reçetesini uyguladıktan sonra kulaklarına kavuşsa da farkına vardığı şey bambaşkaydı. “Olduğun gibi görünmenin” doğallığı, farklılıkların dünyayı zenginleştirmesi, herhangi bir özelliğinden dolayı birilerini hor görmenin hiç de iyi bir davranış olmadığını keşfetti. Böylece herkesin olduğundan daha da mutlu olabileceğinin farkına vardı.
Hikâyeci Tavşan’ın Mori Adası’nda geçen hikâyesinin kahramanı Gündegül, kulak kepçeleri olmadığı için etrafındakilerin dalga konusu olduğu, herkesin arkasından güldüğü bir fil yavrusu. Henüz küçük yaşında milletin ağzına düşmekten o kadar sıkılmış ki; çareyi Mori Adası’na giderek kendisine verilen reçetedekileri yerine getirip kulak memelerine kavuşmaya, etrafındakilerin de ağızlarını kapamaya inat etmiş. Bir şekilde Mori Adası’na geçen Gündegül, başka filler tarafından bir sınava tabi tutulur. Soruları bilen küçük fil, sırtında bir salyangozla dağları, tepeleri, ovaları aşmış. Bir sürü hayvanla karşılaşmış. Kimse onun kulak kepçelerinin farkına bile varmamış. Varanlar da sesini çıkarmamış. Yavaş yavaş bu duruma alışan Gündegül, herkesin bir “özgünlüğünün” olduğunu işte o zaman kavramış. Dönüş yolunda karşılaştığı “eksik” hayvanlara da bu şekilde yaklaşmış. Onların “kusur” olarak gördüklerinin aslında kendilerine has bir özellik olduğunu anlatmış. Bundan sonraki hayatına da bu şekilde devam ederek hem kendini hem çevresini mutlu etmiş. Hamza Çelikel, “Hikâye Satan Tavşan”da, “kusur”lar, “eksik”ler yüzünden başkalarına “kötü gözle” bakmanın yanlışlığını, herkesin kendine ait bir dış görünüşü olduğuna vurgu yaparken, karşımızdakileri olduğu gibi kabul etmenin doğallığını kitabının kurgusu içerisine serpiştirerek anlatıyor.
edebiyathaber.net (25 Haziran 2024)