Barbara Stollberg-Rilinger’in “Kutsal Roma İmparatorluğu” adlı kitabı, Prof. Dr. Mete Tunçay çevirisiyle VakıfBank Kültür Yayınları tarafından yayımlandı.
Tanıtım bülteninden
VakıfBank Kültür Yayınları’nın okura sunduğu “Kutsal Roma İmparatorluğu”, Avrupa’da yaklaşık bin yıl hâkimiyet süren imparatorlukla ilgili Türkçe’ye kazandırılan ilk çalışma olarak öne çıkıyor. Tarih profesörü Barbara Stollberg-Rilinger tarafından kaleme alınan bu eşsiz kaynağı dilimize ise tarih alanının en yetkin isimlerinden Prof. Dr. Mete Tunçay kazandırıyor.
“Kutsal Roma İmparatorluğu”, Avrupa’da yüzlerce yıl hüküm süren etkili siyasal oluşuma dair dilimizdeki ilk çeviri eser olma özelliğini taşıyor.
Berlin İhtisas Araştırmaları Enstitüsü Rektörü Barbara Stollberg-Rilinger’nın yazdığı, Prof. Dr. Mete Tunçay’ın çevirisini yaptığı kitapta örgütlenmenin tüm hatları inceleniyor. Birliğin yükseliş döneminden kurallarına, üyelerin bağlılıklarından dağılma sürecine dek detaylar aktarılıyor.
Net sınırları yoktu
Kutsal Roma İmparatorluğu, Papa’nın 962 yılında Alman kralı diye Sakson Prensi I. Otto’ya taç giydirmesiyle sahneye çıkan güçlü bir organizasyondu. Günümüzün Almanya, Fransa, Hollanda, İtalya, Çek Cumhuriyeti, Polonya, Avusturya, Belçika ve İsviçre gibi ülkelerin topraklarında yer alıyordu. Ortaçağ boyunca yayılan bu oluşum, Alman devletleri ve şehir devletlerinin sıkı olmayan bir birliği olarak varlığını sürdürdü, Fransız Devrimi ve Napoléon Savaşları sonrası hayatta kalamadı.
Bu bitişin nedenlerini kitapta sıralayan Stollberg-Rilinger, izleri ve kayıtları okura net ifadelerle aktarıyor: Kutsal Roma İmparatorluğu hazır bir orduya sahip değildi, net sınırları bulunmuyordu ve düzenli vergi politikaları yoktu! Seçkinler meclisinin belirlediği bir lider etrafında yaşadı. Alman geleneklerini takip etti.
Hem Romalı hem de Alman
Stollberg-Rilinger kitapta, oluşumun detaylarına ilişkin “Alman Ulusunun Kutsal Roma İmparatorluğu adının kendisi, bu siyasal kuruluşun bulanık, hatta garip niteliğini ima etmektedir. ‘Romalı’ydı, aynı zamanda ‘Alman’dı; bir imparatorluktu ama bir yandan da özgül bir ‘ulus’a aitti ve her nasılsa ‘kutsal’ sayılıyordu” sözlerini kaydediyor. Kutsal Roma İmparatorluğu ne bir devletti ne de bir devletler konfederasyonuydu! Dahası, yazılı anayasası da yoktu. Kitapta “Egemen bir üst otoriteye, merkezi bir yürütme organına, bürokrasiye, kalıcı bir orduya sahip değildi. Kısacası, Kutsal Roma İmparatorluğu, çağdaş devletleri tanımlayan bütün o niteliklerden yoksundu” diyen Stollberg-Rilinger, imparatorluğun geleneğe ve mutabakata dayanan bir siyasal kuruluş olduğunu belirtirken, yapısının kısmen eski görenekler ve usullere, kısmen de üyelerinin arasındaki anlaşmalara dayandığını söylüyor.
İmparator, prensler, lordlar, ayinler…
Kutsal Roma İmparatorluğu 19’uncu yüzyılın başları gibi geç bir dönemde dahi hâlâ karşılıklı kişisel sadakat bağlarıyla ilerleyen karmaşık ilişkilere sahipti. Tıpkı günümüzün şirketleri gibi oluşumların birliği olan bu imparatorluk, hiyerarşik olarak yapılanmıştı. Stollberg-Rilinger, kitapta şunları anlatıyor: “Üyeleri büyüklük ve toplumsal rütbe bakımlarından son derece farklıydı ve İmparatorluğa çok farklı yollarla bağlanmıştı. Hiyerarşinin en tepesinde imparator ve elektörler duruyordu, daha aşağılarda kiliseye bağlı ve dünyevi prensler, en altta da şehirler ve şövalyeler vardı… Emperyal hiyerarşi boyunca, bir kişisel antlar şebekesi üyeleri birbirlerine bağlamıştı: Emperyal vassallar imparatora, topraklı zümreler prenslerine, şehir kurulları (içlerinden çıktıkları) topluluklarına, köylü uyruklar malikânelerdeki lordlarına vb. taç giymeler, tımar dağıtmalar, selamlamalar, açılışlar, ant içmeler ve yeni görevlilerin yerleştirilmeleri gibi kamusal törenler, bu karşılıklı bağları yaratıyor ve onlara meşruluk kazandırıyordu. İmparatorluk tam da sistemli olarak kodlanmış bir yazılı anayasadan yoksun olduğu için sürekli olarak siyasal bünyesinde yeni hayat üfleyecek sembolik ayin ve törenlere ihtiyacı vardı.”
edebiyathaber.net (29 Temmuz 2020)