Tolstoy‘un başyapıtı Anna Karenina, kutulu ve iki cilt olarak Uğur Büke çevirisiyle Can Yayınları tarafından yayımlandı.
Tanıtım bülteninden
“Mutluluk bir kenara, acı çekmeden yaşayabilir miyim? Hayır, yine hayır!” diye yanıtladı kendini hiç tereddüde düşmeden. “İmkânsız! Bizi ayıran hayatın kendisi, ben onun mutsuzluğunun kaynağıyım, o da benim, ne onu ne de beni değiştirmek mümkün. Yapılması gereken her şey yapıldı ama vida yerinden oynadı. İşte çocuğuyla dilenci bir kadın. Ona acıdığımı düşünüyor. Birbirimizden nefret etmek ve dolayısıyla hem kendimize hem de diğerlerine acı çektirmek için gönderilmedik mi bu dünyaya?
Anna Karenina, tüm dünyada roman denince ilk akla gelen iki-üç kitaptan biri. Tolstoy’un eşsiz bir gözlem gücüyle Moskova ve Petersburg soylu yaşamına odaklandığı eser, 19. yüzyıl Rusya gerçekliği ve önemli toplumsal sentezlerle örülü. Aynı zamanda aşka ve ilişkilere dair yazılmış belki de en başarılı roman olan Anna Karenina’da Tolstoy, zengin karakter ağıyla dönemin insan haritasını çıkarıyor.
Değer yargılarına, ezberlere yöneltilmiş en sert eleştirilerden biri olan Anna Karenina’da Tolstoy, sosyeteden köy hayatına, dönemin siyasal olaylarından psikolojik sentezlere geniş bir çevrede gezinir. İlk bakışta 19. yüzyıl Rus toplumunun karnesini çıkarıyormuş gibi görünse de bu romanda yaptığı aslında tüm zamanları ve bütün insanlığı bir ahlak sınavına sokmaktan başka bir şey değildir.
Dünya edebiyatının başyapıtlarından birisi olan Anna Karenina’yı Uğur Büke Rusça aslından çevirdi. Anna Karenina kutulu ve iki cilt olarak okuyucuyla buluşuyor.
LEV NİKOLAYEVİÇ TOLSTOY, 1828’de Rusya’da, Yasnaya Polyana’da doğdu. Toprak sahibi soylu bir ailenin oğluydu. Çocuk yaşta anne ve babasını kaybettiği için akrabaları tarafından yetiştirildi. Özel öğretmenlerden ders aldıktan sonra Kazan Üniversitesi’ne girdiyse de resmî eğitime duyduğu tepki nedeniyle 1847’de evine döndü. Topraklarını yönetmeye ve kendi kendini eğitmeye karar verdi ama çiftçilikte başarılı olamadı. Abisinin önerisiyle orduya katıldı ve Kafkaslara gönderildi. Burada Çocukluk, Ergenlik ve Gençlik’i yazmaya başladı. 1854’te Sivastopol’e atandı ve burada da Sivastopol Hikâyeleri’ni yazdı. 1859’da, köylü çocuklar için açtığı okulda ilerici öğretim yöntemlerini başarıyla uyguladı. Başyapıtları olan Savaş ve Barış ile Anna Karenina adlı romanlarının yayımlanmasından sonra girdiği bunalımın etkisiyle yaşamın anlamına ilişkin soruların yanıtlarını aramaya başladı. Ailesinin rahat yaşamıyla inancının gerektirdiği basit yaşam arasındaki çelişkiye katlanamayan Tolstoy, 1910’da doktoruyla birlikte bir gece evini terk etti; birkaç gün sonra da ıssız bir tren istasyonunda zatürreeden öldü.
edebiyathaber.net (18 Haziran 2018)