Hüseyin Doğan’ın “Mona Lisa’da Gizlenmek” başlıklı kitabı, Rönesans döneminin en önemli isimlerinden İtalyan hezârfen Leonardo Da Vinci’nin yaşamına ve eserlerine alışılmışın dışında bir bakış açısı sunuyor. Özellikle Leonardo’nun son yıllardaki araştırmalarda ortaya çıkan annesinin Ortadoğu kökenli bir Müslüman köle olması, kendisinin de Mısır, Suriye ve Anadolu’da kısa bir süre yaşamasından sonra İslam’ı kabul etmesi ve Anadolu seyahati sonrası eserlerine de bu yönde İslami şifreler koyması üzerinde duruluyor.
Hüseyin Doğan’ın “Mona Lisa’da Gizlenmek” kitabını üç kısma ayırabiliriz. Leonardo’nun çocukluğu, gençliği ve Floransa’dan ayrılmasına kadar olan dönemki; yaşamında derin izler bırakmış olan bu dönemde yaşadıkları, travmaları ve toplumdan ve aileden dışlanmışlığı kitabın birinci bölümünü oluşturuyor.
İkinci kısımda Leonardo’nun Mısır, Suriye ve Anadolu’ya seyahati ile ilgili bilgiler inceleniyor ve Müslüman olmuş olma ihtimali, ya da annesinin dinine olan ilgisi sonucunda İslam’ın yaşandığı ülkelere olan seyahati ve İslam kaynaklı bilgileri nereden elde ettiği ile ilgili yaklaşım üzerinde duruluyor. Çünkü kitabın son ve üçüncü kısmında Leonardo’nun burada öğrendiği İslam ve Kur’an’daki bilgilerin yansımaları seyahat sonrası eserlerine yerleştirdiği İslami sırlar ve şifreler ayrıntılı biçimde inceleniyor.
Annesi Ortadoğulu bir Müslüman
Yazar Doğan, 2002 yılında yapılan çalışmalarla Leonardo’nun annesi Katerina’nın Floransalı bir köylü değil, Ortadoğu’dan getirilmiş bir köle olduğunu ortaya koyan belgelere ulaşılınca, Da Vinci’nin de Müslüman olabileceği ihtimallerinin dillendirilmeye başlandığını anlatıyor.
Ayrıca kitapta Leonardo’nun annesinin Müslüman bir köle olması dolayısıyla çocukluk ve gençliğinde ailesinden dışlandığı anlatılıyor. Leonardo’nun annesinden dolayı dışlanması ve eğitim alma hakkının bile olmamasını yazar şöyle özetliyor:
“Babası Ser Piero Antonio Da Vinci, Leonardo’nun annesi bir köle olduğu İçin onunla resmi olarak evlenmedi. Evlilik dışı bir çocuk olmanın getirdiği zorluklarla çocukluğunu geçiren Leonardo Da Vinci, 14-15 yaşlarına kadar doğduğu kasaba olan Vinci’de, büyükbabasının evinde yaşadı. Bu yaşlara geldiğinde büyükbabası ve büyükannesinin ani ölümleri ile sarsılan Leonardo Da Vinci takvimler 1466 yılını gösterdiğinde, doğup büyüdüğü kasabadan ayrılıp, babası ile birlikte Floransa’ya gitmek zorunda kaldı. Dönemin şartları ve yasaları gereği, evlilik dışı çocukların üniversite eğitimi görme hakkı olmadığından Leonardo Da Vinci, hayatı boyunca çektiği ötekiliği ve yalnızlığı bu konuda da yaşamış ve sistematik bir eğitim alması imkânsız hale gelmişti. Babası kendisine her zaman diğer kardeşlerinden farklı davrandı. Eğitimi ve yetişmesi babasının denetimi dışında, çoğunlukla amcasının katkıları ile oldu. Noterlik bir aile mesleği olmasına rağmen, Leonardo bu geleneğin dışında tutuldu. Babasının yasal mirasçısı dahi olamadı.” (s. 17)
Ortadoğu kökenli köle bir annenin gayrimeşru çocuğu olan ve dışlanmış bir çocuk psikolojisi içinde büyüyen Leonardo, Floransa’da 24 yaşında iken usta ve bağımsız ressam statüsü elde ettiği bir dönemde eşcinsellikle suçlanmış, hatta yargılanıp hapse atılmıştı. Yaşanan bu iftira Leonardo’nun doğup büyüdüğü Floransa’dan bir daha dönmemek üzere ayrılmasına sebep olur. Hüseyin Doğan, Leonardo’nun Floransa’dan ayrılması ile Milano’da bir Dükün hizmetine girdiği zamanlar arasında, yani 1482 – 1486 yılları arasında nerede olduğunun kesin olarak bilinmediğini vurguluyor. Ancak Leonardo’nun notları ve mektuplarındaki bilgilerden yola çıkılarak onun bu kayıp yıllarında, özellikle Floransa’da dışlanması ve eşcinsellik iftiralarından sonraki süreçte annesinin dinine kaydığı ve annesinin geldiği Ortadoğu’ya gittiği ve burada İslam’ı öğrendiği yaklaşımı üzerinde duruluyor.
Leonardo’nun Mısır, Suriye ve Anadolu’ya seyahati
Kitapta, Floransa’yı terk etmesi sonrası Leonardo’nun 1482–1486 yılları arasında Mısır, Suriye ve Anadolu’ya seyahat ettiği aktarılıyor ve aslında tablolardaki şifreler ve sırlar da bu yaklaşım üzerinden hareketle inceleniyor. Leonardo’nun Müslüman ülkelere seyahat ettiğini ise ilk defa 19. yüzyılda tarihçi J. P. Richter, ortaya çıkardığı mektuplarla iddia etmişti.
“İstanbul için Haliç üzerinde bir köprü planladığını ve bu projesini II. Bayezid’e sunduğunu bildiğimiz Leonardo’nun; Mısır, Suriye ve Anadolu’da bulunduğunu ve Mısır’da Müslüman olduktan sonra Suriye üzerinden Anadolu topraklarına geçtiğini iddia eden Richter’in bu teorisinin üzeri nedense örtülür.” (s. 29-30)
Ancak Richter’in bu teorisine ve ortaya çıkardığı mektupların gerçekliği üzerine farklı görüşler ileri sürenler de var. Hüseyin Doğan, bu konudaki karşı görüşün kabul görmesinin temel nedenini Freud’un yazdıklarından kaynaklandığını aktarıyor. Freud, Leonardo ile ilgili çalışmasında “Richter’in, belgeler ve Leonardo’nun mektuplarına dayandırdığı teorilerini değerlendirirken, Leonardo’nun Richter’e kötü bir şaka yaptığını ve mektupların Leonardo’nun hayal gücünün ürünü olduğunu” (s. 31) söyler ve Leonardo’nun Ortadoğu’ya olan seyahatine ait mektuplarındaki bilgilerin hayali bilgiler olduğunu savunur. Ancak yazar Doğan ise psikanalist olan ve tarihçi kimliği olmayan Freud’un uzmanlık alanı dışındaki bir konudaki bu görüşlerinde yanılmış olabileceği ihtimalinin yüksek olduğunu vurguluyor.
Hüseyin Doğan bununla da kalmaz, Freud’un “hayal ürünü ve kötü bir şaka” olarak adlandırdığı mektuplardaki bilgilerin Leonardo’nun görmeden bilemeyeceği detaylı anlatımlar olduğuna ait verilere yer veriyor. Bu mektuplardaki yer tasvirlerinin, coğrafi işaretlerin ayrıntılı anlatımları ise, söz konusu yerler (Anadolu) görülmeden böyle bir anlatımın yapılamayacağını kanıtlar niteliktedir.
Anadolu’dan sonra Milano’da uzun süre çalışan Leonardo’nun daha sonra İtalya’da farklı şehirlerde yaşadığı ve Fransa’da vefat ettiğini biliyoruz. Ancak Hüseyin Doğan, bu kısa Ortadoğu seyahatinin izlerinin Leonardo’nun tablolarında ve çalışmalarında silinmeyecek yer edindiğini aktarıyor. En başta Leonardo, El Cezerî’nin eserlerinden mekaniği, İbn el-Heysem’in optik kitabındaki bilgileri ve İbn-i Sina’nın da anatomi üzerine çalışmalarını okuduğu ve etkilendiği ifade ediliyor.
Kitapta, Leonardo’daki El Cezerî etkisi örnekle şöyle açıklanıyor: “Örnek vermek gerekirse El-Cezerî’nin Leonardo’dan 250 yıl öncesinde yazdığı kitabında yer verdiği “konik vanalar”dan; 1500’lerde, Avrupa’da ilk defa Leonardo tarafından söz edilmiştir. El-Cezerî’nin kitabında bahsettiği dişli çarklar ve esaslarına dair konularda Da Vinci’nin birçok çalışması vardır.” (s. 47-48)
Ayrıca yazar optik konusunda da Leonardo’nun İbn el-Heysem’den etkilendiğini aktarıyor. Hüseyin Doğan, bunları Leonardo’nun Mısır, Suriye ve Anadolu’ya, yani Müslüman ülkelere gitmesinin, orada kalmasının, buradaki kaynaklardan yararlanması ve etkilenmesinin, ilgi alanının tekniğe ve mühendisliğe kaymasının bir kanıtı olarak sunuyor.
Leonardo’nun tablolarındaki sırlar
Kitabın son bölümlerinde ise, Leonardo’nun İslam’dan etkilenmesi sonucu ya da Müslüman olması dolayısıyla bunu açık açık söylemese de tablolarına işlediği, gizlediği ve buradan öğrendiği bilgilere üstü örtülü ve şifreli bir şekilde yer vermesi üzerinde duruluyor. Özellikle en başta Mona Lisa, Kayalıklar Madonnası tabloları ve Son Akşam Yemeği freski ayrıntılı bir şekilde inceleniyor.
Hristiyan âleminde gördüğü kötü muameleden dolayı ve en son da üstüne atılan eşcinsellik iftirasından dolayı dışlanmışlığı yaşayarak İslam’a sığınan Leonardo, bir yandan da intikam alma yolu aramıştır. “Hem de bu Leonardo gibi yaratıcı biri için basit ve kalıcı olmayan bir intikam ve başkaldırı tarzıdır. Onun için bu başkaldırışını yaptığı eserlerine kalıcı olarak birtakım gizemlerle yansıtmalıydı.” (s. 41)
Yazarın Mona Lisa’da gizlendiğini savunduğu İslam kaynaklı şifreler ya da İslam’dan esinlenerek esere yansıttığı özellikler ile aslında Leonardo kendisini dışlayan Hristiyan toplumdan bir anlamda intikam alıyor (basit bir intikam değil, içinde büyük ustalık barındıran bir intikam) ve başkaldırışını gizemlerle süsleyerek asırlara yayıyor. Bu gizemler ki, halen birçok bilim insanını uğraştırıyor.
“Goethe Üniversitesi “Arap-İslam Bilimleri Tarih Enstitüsü”nde görev yapan Prof. Sezgin, iddialarını daha da ileri götürerek: “(Leonardo’nun) Kitabında bulunan her şey İslam Dünyası’ndan geliyor” diyor. Ve ekliyor: “Hâlbuki Leonardo’nun İslam bilginlerinin buluş ve bilgilerini kullandığı kabul edilirse, resimlerinin çözülemeyen sırları aydınlanmış olacaktır.” (s. 58)
İşte bu kitabın yazarı Hüseyin Doğan da buradan yola çıkarak Leonardo’nun resimlerine farklı bir açıdan bakıyor ve resimlerin sırlarını ortaya koymaya çalışıyor.
Peki, Leonardo Müslüman olduysa bunu niye sakladı diye soru soracaklara ise yazar en başta daha önce başından geçenler, dışlanmışlık ve en önemlisi de Ortaçağın içinde bulunduğu Engizisyon korkusu olarak cevap veriyor.
“Leonardo’nun bu tutumu, İtalya’da Hristiyan bir noterin, Müslüman bir köleden evlilik dışı oğlu olarak doğan, okula gitme hakkı elinden alınan, daha sonra eşcinsellikle suçlanan, bu yüzden annesi gibi daima hor görülen ve “Un uomosenzaletterre!” (Okuma yazma bilmeyen cahil) olarak adlandırılarak, söylediği hiçbir şey ciddiye alınmayan bir kişinin, henüz engizisyon mahkemelerinin tüm acımasızlığı ile varlığını sürdürdüğü, bazı suçların ölümle cezalandırıldığı bir dönemde, seçtiği İslamiyet’i saklama çabası yüzünden sessiz kalmış olabileceği olasılığıyla örtüşüyor olamaz mı?” (s. 72)
Mona Lisa
L. Roger-Miles, Mona Lisa tablosunun bir portre olmadığını, tamamen mesaj yüklü alegorik bir tablo olduğunu söylemiştir. (s. 95) Yazar, Da Vinci’nin bu eserine farklı bir perspektiften bakıyor ve okurada farklı bir kapı aralıyor. En başta Da Vinci’nin 4 yıl boyunca Mısır, Suriye ve Anadolu’da yaşadığı ve burada İslam’ı kabul ettiği ya da en azından İslam’ı tanıdığı yaklaşımından hareketle bir dizi görüş geliştiriyor. Da Vinci’nin Müslüman olduğu ya da en azından İslam’ı bildiği tezini 19. yüzyılda Richter öne sürse de zamanla bu yaklaşım Batı’da ört bas edilmiştir. İşte buradan hareketle Hüseyin Doğan bu kitapta Da Vinci’nin Mona Lisa’daki özellikleri Kur’an’da bulunan bazı ayetlerdeki Hz. Meryem ile ilgili tasvirlerden alarak tablosunda yer verdiğini anlatıyor. Yazar bu yaklaşımını da somut örneklerle ortaya koyuyor. Hepsine burada değinmemekle birlikte bir örneği şöyle verebiliriz.
“Leonardo Da Vinci, tablodaki profilin cinsiyeti ve kimliği konusunda özellikle bir belirsizlik oluşturmak istemiştir. Çünkü resimdeki Mona Lisa tasviri üç farklı kişiyi aynı anda betimlemektedir:
- İsa’nın annesi Meryem;
- Leonardo’nun annesi;
- Ve Leonardo’nun kendisi.
Üç farklı şahsiyeti aynı karakterde toplayan Leonardo’ya göre bu üç kişiliğin ortak özellikleri; toplumdan farklı özellikler taşıyan kişiliklerinin yanlış anlaşılmış olması ve dinsel kimlikleri yüzünden toplumdan dışlanmış olmalarıdır. Kısaca ifade etmek gerekirse Mona Lisa herhangi bir kişinin fiziksel tablosu değil, üç farklı kişinin ortak kişilik özelliklerini yansıtan bir tablodur.” (s. 95)
Yazar ayrıca tabloda bulunan özelliklerin Leonardo’nun Kur’an’daki ayetlerde geçen Hz. Meryem tasvirlerine göre yaptığını söylüyor. Bunu da tablodaki özellik ve ayetleri karşılaştırmalı bir şekilde okura sunuyor. Örnek vermek gerekirse, yapılan incelemeler sonucu tabloda ne bir parmak izi, ne de bir fırça darbesine rastlanmıştır. Yazar da, Leonardo’nun tabloyu özel bir teknikle dokunmadan yapmasının sebebinin Kur’an’daki “(Hz. Meryem): Bana bir beşer (insan) dokunmadı.” (Ali İmran, 47) ayeti olduğunu söylüyor.
Bu örnekler ve karşılaştırmalar kitapta devam ediyor. Kitapta incelenen bir diğer tablo ise The Virgin, Child, Saint Anne üçlemesidir. Hüseyin Doğan’ın bu tabloyla ilgili ilginç tespitleri ise şöyle:
“The Virgin, Child, Saint Anne üçlemesi olarak isimlendirilen tabloyu aynı algı ile resmetmiştir. Leonardo’nun, bu tabloda Meryem’i iki farklı cinsiyeti birleştirerek resmettiği anlaşılamamış bir sır olduğundan, Meryem’in annesi Anna denilmiştir. Hâlbuki resimde bilinenin aksine Meryem’in annesi Anna yer almamaktadır. Tabloda, iki Meryem ve İsa figürleri vardır. Dişi Meryem, erkek Meryem’in kucağında oturmakta ve Meryem’in iki cinsiyetinin üst üste ve birlikte verildiği bilinmediğinden, tablodaki diğer figürün Meryem’in annesi Anna olduğu ileri sürülmektedir. Meryem’i kucağına oturtmuş olarak görülen ve Meryem’in annesi olduğu gibi düşünülen kişi, gerçekte Meryem’in annesi olan (H)Anna değil Meryem’in erkeksi cinsiyetinin yansımasıdır.” (s 113)
Kayalıklar Madonnası tablosu ile ilgili ise “Yahya’nın annesi Elizabeth’in Meryem’e: “Karnımdaki, senin karnındakine secde ediyor” dediği anı yansıtıyor. (s. 121)ifadelerini kullanan yazar, bu ifadenin İslam literatüründe anlatılan bir hadis olduğunu belirtiyor.
Bu kitabı özetleyecek bir cümle hangisidir denilirse, şu paragraftaki ifade gösterilebilir: “1486 sonrası eserler olan “Mona Lisa” ve “The Virgin, Child, Saint Anne Üçlemesi”ni incelerken belirttiğimiz gibi, Leonardo’nun bu tablodaki tasvirlerinin de Kur’an kaynaklı metinlere dayandığını görmekteyiz.” (s. 126). Çünkü bu cümle kitabın hem özeti hem de savunduğu ana fikirdir:
Kitapta; Mona Lisa, The Virgin, Child, Saint Anne tablolarından sonra Kayalıklar Madonnası, Son Akşam yemeği gibi Leonardo’nun çok ünlü eserleri bu bakış açısından değerlendiriliyor ve inceleniyor. Ayrıntılı örneklerle, savunulan düşünce somut bilgiler eşliğinde sunuluyor. Bu yazıda hepsine değinme imkânı bulunmuyor, ancak yukarıda birkaç örnekle bunlar üzerinde durulmaya çalışıldı.
Son olarak ise kitapta Mona Lisa tablosundaki anagramlar sonucu Hristiyanlığı ifade eden İtalyanca Cristiano sözcüğüne benzer olarak “İslamano” sözcüğünün gizlendiği üzerinde duruluyor. “İslamano sözcüğünün, Mona Lisa sözcüğünün içerisine gizlenmesi ile Meryem’in Müslüman olduğunu ve dolayısıyla Hristiyanlığın özünün İslamiyet’te aranması gerektiğini anlatmak istediği gibi, annesinin ve kendisinin de Müslüman olduğunu, bu şekilde bir özdeşleştirme ile ortaya koymuştur.” (s. 133)
Buna ilave olarak çıplak gözle görülmeyen, ancak Mona Lisa tablosunun ayrıntılı ve büyütülerek incelenmesi sonucu özellikle gözlerine gizlenmiş olan harflerin anagrama dâhil edilmesi ile yeni şifrelere ulaşan yazar, Kur’an’da Hz. Meryem, İsa ile ilgili ayetlere işaret edildiğini ayrıntılı bir şekilde aktarıyor.
Dr. Javanshir Gadimov – edebiyathaber.net (8 Şubat 2017)