Lukacs ve Adorno’nun amaçlılık kavramına bakışı ve Kant eleştirisi | Prof. Dr. Onur Bilge Kula

Temmuz 22, 2015

Lukacs ve Adorno’nun amaçlılık kavramına bakışı ve Kant eleştirisi | Prof. Dr. Onur Bilge Kula

onur-bilge-kula-1024x680-596x397Lukacs ve sanatta amaç(sız)lılık sorunsalı

Kant’ın idealist estetik kavramının taşıyıcı kavramlarından biri olan “amaçsallık” kavramına ilişkin olarak Lukacs’ın geliştirdiği eleştirel yaklaşımdan söz etmek gerekir. Lukacs “Estetiğin Bir Ulamı Olarak Tikellik” adlı yapıtının “Kant ve Schelling’de Tikellik Sorunu”[1] bölümünde Kant’ın “Yargı Gücünün Eleştirisi”ni asıl olarak “öznecilik ve bilinemezcilik” kavramlarıyla nitelendirir ve “ortadan kaldırılamaz bütün çelişkileri” öncelikle “felsefi idealizme” bağlar.

Lukacs’a göre, biyolojinin Kant’ın döneminde bir bilim dalı olarak ortaya çıkmasından sonra, burjuva felsefesi, “biyolojik sorunları metafizik düşüncenin araçlarıyla” çözmeye, bir başka deyişle, bu sorunları “mekaniğin yasalarına” bağlamaya uğraşmıştır. Bu bağlamda “yeni görüngüleri” mekaniğin de ötesine giden kavramlarla anlamaya ve anlatmaya yönelmiştir. Kant’ın amaçlılık ya da amaçsallık kavramı da bunlardan biridir ve “bütün çelişkisellikleri” içinde barındırır.

Lukacs, bütün eleştirisine karşın, Kant’ı “gerici çağdaşlarından ve izleyicilerinden” ayırır; çünkü Kant, Lukacs’ın söyleşiyle, “amaçsallığı teolojik öğelere bağlamamıştır.” Aydınlanmanın kuramcısı, ayrıca “yeni bir ulam olan amaçsallığı, nedensel yasallıkları bir yana itmek için” araçsallaştırmamış, tersine bu kavramı ile söz konusu nedensel ilişkileri ve yasallıkları “uyumlulaştırmak” istemiştir. Bu nedenle, Kant, amaçsallığı “rastlantısal olan şeylerin bir yasallığı” olarak tanımlamıştır.

Kant estetiğinin metafizik özelliği en açık ve “ilişkisiz” biçimde “gerekirlik” ve “rastlantısallık” kavramlarının bir birine karşı durmasında görülür. Kant’a göre, “önsel olarak bilinebilen şey, “gerekir”dir. Bunun dışında her şey, “rastlantısal”ın alanına girer. Dolayısıyla, Lukacs’ın çıkarımı böyle, Kant için “gerçeğin her türlü ayrımlaştırması, her türlü özgüleştirmesi”, bir başka deyişle, her türlü “tikel”, her türlü “tekil” kaçınılmaz ve rastlantısal olarak ortaya çıkar. Bunun doğal bir sonucu olarak “rastlantısallığın özgüleştirme ve amaçlılıkta görülmesi”, cansız doğayı yadsımadan ve değersizleştirmeden “biyolojik olanın özgün ulamlarının aranmasının” türevi olarak anlaşılmasıdır. Öte yandan Kant felsefesinde “gerçekliğe ilişkin sorunları bilimin gelişmesi” ile bağlantı içinde görme eğilimi de vardır.

Theodor Adorno’ya göre amaçlılık kavramı

adornoAdorno’nun “amaçsallık” hakkındaki görüşlerini aktarmak konuyu daha da belirginleştirebilir. Adorno’ya göre, sanat yapıtları her şeyden önce amaçsallık ya da amaçlılık ile “var olabilir, varlıklarını koruyabilirler.”[2] Sanat yapıtlarının amaçlılığı, “dışarıdaki gölgesidir.” Sanat yapıtları, “biçimleri açısından amaçlılığa benzerler ve böylece de bütünlük bozumuna karşı korunurlar.” Kant’ın “amaç olmaksızın amaçsal olan şey güzeldir” belirlemesini “paradoks” olarak nitelendiren Adorno, bu belirlemeyi, “öznel-aşkın felsefenin diliyle konuyu sadakatle dile getirmektedir” biçiminde değerlendirir.

Sanat yapıtlarının amaçlılığı konusunda Kant karşıtı bir konumu yeğleyen Adorno’nun açımlaması uyarınca, “devingen tümlük olarak sanat yapıtları amaçsaldırlar.” Bu amaçsal tümlük içinde “sanat yapıtının bütün tekil öğeleri, bütünsel amaçları için, amaç da bütünü için vardır.” Eleştirel Kuram okulunun önde gelen bu temsilcisinin yukarıdaki saptaması uyarınca, “amaçlılık” ilkesi, sanat yapıtında somutlaşan teklikler ile bütün arasındaki diyalektik bağ ve etkileşimdir.

Buna karşın, Adorno’nun anlatımıyla, “görgün gerçekliğin amaç-araç-ilişkisinin dışına çıkan sanat yapıtları, bu niteliklerinden ötürü amaçsızdılar.” Bu ilişkiden uzak olduğu ölçüde sanat yapıtlarının amaçsallığı/amaçlılığı, “biraz hayali/kuruntusal öğelere sahiptir.” Görüleceği üzere, sanat ya da yazın yapıtına toplumsal gerçeklik ve geçerlik niteliği kazandıran başlıca özellik, amaçlılıktır. Kant’ın önemsemediği boyut da budur.

Estetik amaçlılığın, gerçek amaçlılık ile ilişkisi “tarihseldir.” Adorno’nun anlatımı uyarınca, sanat yapıtlarının “içkin amaçlılığı, onlara dışarıdan gelir.” Kolektif olarak yerleştirilen estetik biçimler, “birçok bakımdan amaçsızlaşan amaç biçimleridir.” Sanat yapıtlarının “gizemli kökeni” bu yolu göstermiştir. Sanat yapıtları, köken itibariyle, “doğaya etki etmek isteyen edimin parçalarıydı.” Akılcılığın gelişmesine koşut olarak “buradan ayrıldılar ve gerçek etkilemenin yanıltmasına yöneldiler.” Sanat yapıtlarının, “tortulaştırılmış ve biçimlendirilmiş içerik olarak biçimleri” bir başka anlatımla, “kökeni inkâr edilemez.” Bu ilke, sanat yapıtlarının özgünlüğüdür.

Adorno’nun anlatımı uyarınca, “estetik başarı, biçimlendirilen şeyin, biçimde somutlaşan içeriği uyandırıp uyandıramamasına göre ölçülür.” Biçimleri içeriğe dönüştürme, sanatların genel özelliği arasındadır. Ancak biçimler, “sanki içeriği gerçeklikten alıyormuşçasına sanat yapıtlarında belirginleşmez.” İçerik, “bir karşıt devinim içinde kendisini oluşturur”; “kendisinden uzaklaşan oluşturulara nüfuz eder.” Sanatsal ilerleme, “bu devinimin toplamıdır.” İçerik ile biçim arasında gerçekleşen bu devinim, “içeriğin belirlenmiş olumsuzluğu aracılığıyla içeriğe katılır.” Söz konusu devinim ne denli enerjik olursa, “sanat yapıtları o ölçüde kendilerini içkin amaçsallığa göre düzenlerler.”

Kant’ın “sanatın ve organizmaların teleolojisinin kökü, aklın birliğinde, şeylerde etkinleşen tanrısal aklın birliğinde yatmaktadır” biçimindeki belirlemesi, Adorno’ya göre, “artık aşağı inmelidir.”

Ayrıca, diye ekler Adorno, sanatın teleolojik belirlenimi, sanatçının fantezisi ve bilincinin oluşturularına organik birlik kazandırdığı şeklindeki yalın bilgi üzerinden gerçekliğini korumaktadır.” Sanatın “edimsel amacı, dışsallaştıran amaçlılığı, sanatın dile benzeyen yönüdür.” Dile benzer yön, “amaç olmaksızın, kavramsız olanıdır; niteleyici dilden ayrımıdır.” Adorno, dil-sanat benzeştirmesini şu sözlerle sürdürür: “Şeylerin dilinin idesine, sanat yapıtları sadece kendi öğeleri, eşitsiz öğelerinin düzenlenişi/örgütlenişi ile yaklaşabilir.” Adorno’nun estetik ve yazın kuramına ilişkin görüşleri değişik bağlamlarda yeniden ele alınacaktır.

[1] Georg Lukacs’ın “Über Besonderheit als Kategorie der Ästhetik Estetiğin Bir Ulamı Olarak Tikellik Üzerine” (Aufbau-Verlag, Berlin-Weimar (DDR), 1985) adlı yapıtını “Brecht- Lukacs- Bloch Sanat ve Edebiyat” (Türkiye İş Bankası, İstanbul 2014) adlı yapıtımda ayrıntılı olarak ele aldım.

[2] Theodor Adorno: “Ästhetische Theorie –Estetik Kuramı”; WBG, gesammelte Schriften, Band. 7, Darmstadt, 1998, s. 209- 210

Prof. Dr. Onur Bilge Kula – edebiyathaber.net (22 Temmuz 2015)

Yorum yapın