Yourcenar’ın “Alexis ya da Beyhude Mücadelenin Kitabı”* romanı Ada’da okuduğum kitaplardandı. Sessiz bir koyda bir solukta bitirdim. Tutkunu olduğunuz yazarlar öyledir, bir elinize aldınız mı bırakamazsınız yazdıklarını… Sonrasında ise uzun bir yolculuğa çıkarsınız onunla. Yourcenar, benim için böyle bir yazar. Türkçedeki bütün kitaplarını** aynı tutkuyla okumuşumdur. “Ateşler”i okuduğumda da günlerce elimden düşürmemiş, yakın birçok dostuma, öğrencilerime armağan etmiştim… Sarsıcı ‘metin’ler kitabıydı, bence… Meseller anlatıyordu… Bunun ardından gelen “Akan Su Gibi”de onun metaforlarına iyice kaptırıyordunuz kendinizi. “Doğu Öyküleri”ni, “Zenon”u, “Hadrianus’un Anıları”nı, “Bir Ölüm Bağışlamak”ı okuyanlar bunu iyi bilirler..
Bir yazara bağlanmak, ‘benim yazarım’ demek bu anlama gelse gerek! Sindire sindire okursunuz… Elinizdeki kitabın hiç bitmesini istemezsiniz. Şu günlerde de Michel del Castillo ile yolculuğum öylecene sürüyor… Doris Lessing’le de öyle… “Gene Aşk”ını uzunca bir süre bitirmek istemedim…
Yourcenar’a dönecek olursak; bu romanında, yine, tutkularının izinde giden bireyin dünyasını anlatıyor bize. Mektup biçeminde yazılmış. Müzisyen olan Alexis, bir kopuşu, ayrılığın nedenlerini anlatırken geçmişine, iç dünyasına döner. Bir iç dökme, kendini dile getirmedir… Yazarın deyimiyle “bir sesin portresidir”. Sürekli olarak bir itirafın kıyılarında dönenir durur. Kendini anlatmak istediği kişi, terk ettiği eşi Monique uzağındadır artık.. Bu kopuşun nedenini anlatmaya çalışırken geçmişine döner sürekli.
Yourcenar’ın, ilk baskısı 1929’da yapılan kitabın yeni basımına 1963’te yazdığı önsözde altını çizdiği gerçeklik günümüz dünyasının (insanın) temel sorunsallarından biri. Yazar; “Alexis’in özel sorunu bugün eskiden olduğundan daha az kaygı verici ya da az gizli değildir,” der.
Gizlilik… Cinsel özgürlüğün yasaklarla batırılması… O ‘gizli’ kalan dünyanın sanrıları… Alexis ve Monique’in ilişkisine yansıları… Yourcenar, bir ölçüde, bu yansıları da dile getiriyor. Bireyin, bu açıdan, eylemsellik alanı daralınca; sığıştığı yer, uzandığı ilişkinin boyutları, eğilimlerinin anlaşılmamasının getirdiği açmazlar…
Alexis, geçmişine dönerken, bu eğilimlerinin nedenlerini de araştırmaya yönelir. “…aşktan bağımsız olarak tadılan zevki tercih etmesi, uzayan her bağlılıktan sakınması…”Giderek de genç karısı ile kendi arasında oluşan uçurum… Alexis, işte geldiği o kıyıda itiraflarını yazar. “Her şeyi tama olarak aktarmaya çalıştığımızda anlaşılır olmaktan uzaklaşırız daima!” Anlaşılmaktır derdi. Monique’ye yazmasının nedeni de budur. Çocukluğuna uzanışı bu nedenledir.
Ânlardan söz eder: “Hayatımızda bazı anlar vardır; o anlarda, açıklanamaz ve neredeyse korkutucu bir şekilde, ileride olacağımız kişi oluruz.”(s.16) Hayatının sonraki çizgisini belirleyen çocukluk günlerine döner… Müziği uğraş edinişinin kaynağında “sessizlik” vardır. “…her sessizlik söylenmemiş sözlerden oluşur. Belki de bu yüzden müzisyen oldum,” düşüncesini uçlandırdığı nokta ise şudur: “Görüyorsunuz ya, sadece bir icracıyım, aktarmakla yetiniyorum. Ne var ki, aktardığımız sadece kendi huzursuzluğumuzdur: insan daima kendinden söz eder.” (s.20)
Zevk’i, acı’yı dile getirirken de örtüktür. Benliğini sarmalayan duygularla yol alışındaki durumu anlatırken; “size sözünü ettiğim şey de bir hastalık sayılıyor,” der.
Değiştirilemeyen geçmişin belirlediği yaşam çizgisinin izlerine dönüşte, yazdığı bu mektubu bir açıklama olarak görür, Alexis: “Bir savunma halini almasını istemem. Onaylanmayı dileyecek kadar çılgın değilim; kabul görmeyi bile talep etmiyorum: bu çok büyük bir talep. Sadece anlaşılmayı arzu ediyorum.” (s.24)
Döne dura çocukluğunu anlatır. “Güzelliğe çok duyarlı bir çocuk”tur. Sevmek mutlu ediyordur onu. Zamanla aşk’ın aşkınlık çizgisine gelmiştir. “…Çocuklarda aşk, saflığın bir parçasıdır: sevdiklerini sanırlar, çünkü arzuladıklarının farkında değillerdir.” (s.25)
Tutkusal eğilimlerinin ipuçlarını da verir aslında: “Beni kadınlar büyüttü. Çok kalabalık bir ailenin son erkek çocuğuydum; marazi bir yanım vardı: annem ve kızkardeşlerim pek mutlu değillerdi; işte sevilmem için birçok neden. Kadınların şefkatinde öyle çok iyilik vardır ki, Tanrı’ya şükredebileceğimi sandım uzun süre. Çok katı olan hayatımız görünüşte soğuktu; babamdan korkuyorduk, daha sonra da ağabeylerimden; insanları birlikte korkmak kadar birbirine yakınlaştıran hiçbir şey yoktur.” (s.25)
Uzaklaşıp yakınlaştıkları ise onun bağlanıp vazgeçemedikleridir: ıstırap ve zevk. Katmanlarını açar bir bir… (s.28-29) Bunlar, onun, içsel olgunluğa erişme serüveninin dile gelişidir de. Yaşadığı, tanık olduğu her olay, ilişki onun hayatına bir ivme katar.
Müzik ise bunlardan biridir: ”Müzik düşünceleri kolaylaştırmaz, sadece düşleri kolaylaştırır, hem de en belirsiz düşleri. Beni onlardan koparabilecek, ya da belki kesinlik kazandıracak her şeyden korkar gibiydim.” (s.35)
Korku, bir yaşam boyu Alexis’in izindedir. Çekingen ve kapalıdır. Aradığı masumiyetin yokluğunu gördükçe içsel karanlığına gömülür. Bedenin dilini yakalamıştır aslında. O dil hayatını biçimledikçe korkar, mutsuz olur… Değer yargılar tutsak alır onu. Kırgın ve eziktir: “Yasak eğilimlerin ilk sonucu bizi kendi içimize hapsetmektir: susmak ya da bundan sadece suç ortaklarına bahsetmek gerekir. Kendimi yenmek için çaba harcarken ne teşvik, ne merhamet, hatta ne de her iyi niyetin hak ettiği o azıcık saygıyı bekleyemediğim için çok acı çektim.” (s.41)
Bağlandığı yer, kopuş düşüncesini doğurur. Acının sürüklenişindedir çünkü. Alexis, bütün bu iç dökmelerini de sorgular; “İç dökmeler, bir başkasının hayatını kolaylaştırmak amacını gütmüyorsa, zararlıdır dostum.” (s.43)
Oysa, kopup geldiği kıyıda, Monique’ye yazmasının bir amacı da kendi sesini bulmaktır.
O sesi ise yazdıkça ortaya çıkar: “Bağlanmaktan ve acı çekmekten duyduğum karanlık bir dehşet yüzünden, hemen hemen her zaman kendimi sıradan suç ortaklarıyla sınırladım. Bir tutkuya tutsak olmadan da bir içgüdünün tutsağı olmak yeter zaten, ve hiçbir zaman sevmediğime samimi olarak inanıyorum.”(s.48)
Değiştiremedikleri ise onu ürkütür. Yaşadığı zevkin sanrılı arayışın, “işlenen kabahatin”, “manevi aşağılanmanın” burukluğunu da dile getirir. (s.52)
Tutsağı olduğu duygunun bir ‘ben’lik sorunsalı olduğunun bilincindedir:
“Kötü huylarımız yüzünden ıstırap çekmeyiz, sadece onlara boyun eğmediğimiz için ıstırap çekeriz.
Tutkunun bütün safsatalarını tanıdım; vicdanın da bütün safsatalarını
tanıdım. İnsanlar, bazı davranışları ahlaka aykırı oldukları için ayıpladıklarını sanırlar; aslında içgüdüsel tiksintilere boyun eğerler (boyun eğme mutluluğuna sahiptirler).” (s.53)
Burada, artık romanın tümünden söz etmeyeceğim. Alexis’in iç sesinin yansıları romanın sonuna değin süregider…
Yourcenar, romanında, hem çağında (1900’lü yılların başını düşünecek olursak) hem de tabu olan bir konuyu ele alıyor. Bunun insanın dünyasındaki biçimleniş serüvenini dile getiriyor. Gene kendi deyimiyle, yıllarca; ”Bütün biçimleriyle cinsel özgürlük sorununun büyük ölçüde bir ifade özgürlüğü sorunu olduğu belki de yeterince fark edilmedi. Eğilimler ve eylemlerin nesilden nesile çok değişmediği besbelli; değişen ise, tersine, bunların etrafındaki sessizlik alanının genişliği ya da yalan katmanlarının kalınlığı.”(s.6)
“Alexis ya da Beyhude Mücadelenin Kitabı”nı okuyun. Değişenle değişmeyenin ne olduğuna, içsel yolculuğunuzun uç noktalarında nerelere gidebileceğinize daha yakından tanık olun.
Kitapların tanıklığı, bazen, bizleri hayatın tanıklığındaki saflığı görmeye bir davet gibidir. Yourcenar’ın bu davetine katılın, derim.
* Alexis ya da Beyhude Mücadelenin Kitabı, Çev.: Sosi Dolanoğlu, 1999, Metis Yay., 85 s.
** Marguerite Yourcenar’ın Türkçedeki yapıtları:
Hadrianus’un Anıları,Çev.: Nili Bilkur, 1984, Adam Yay., 277 s.
Zenon, Çev.: Müntekim Ökmen, 1985, Adam Yay., 328 s.
Doğu Öyküleri, Çev.: Hür Yumer, 1985, Adam Yay., 98 s.
Bir Ölüm Bağışlamak, Çev.: Hür Yumer, 1988, Adam Yay., 85 s.
Ateşler, Çev.: Sosi Dolanoğlu, 1997, Metis Yay., 107 s.
Akan Su Gibi, Çev.: Muhittin Karkın, 1997, İletişim Yay., 251 s.
Mavi Masal, Çev.: Sosi Dolanoğlu-Hür Yumer, 2000, İletişim Yay., 83
Rüya ve Kader, Çev.: Roza Hakmen; 2008, YKY., 134 s., Yaşantı
Açık Gözler: Marguerite Yourcenar, Matthieu Galey; 2008, Doruk Yay., 391 s.
Feridun Andaç – edebiyathaber.net (17 Mart 2020)