Cinlere perilere ister inanın ister inanmayın, hele bir de gece okursanız kendinizi pek tekinde hissedemeyeceğiniz bir kitap: “Beş Sevim Apartmanı: Rüya Tabirli Cinperi Yalanları”.
“Kırmızı Zaman”, “Şahbaz’ın Harikulade Yılı 1979”, “Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey” isimli romanları, en son 2011’de yayınlanan hikaye kitabı “Deli Kadın Hikayeleri”nin yanı sıra biyografi, derleme, söyleşi kitapları da bulunan Mine Söğüt’ün ilk romanı “Beş Sevim Apartmanı”. İlk baskısı 2003 yılında yayınlanmış.
Söyleşilerinde İstanbul’dan beslendiğini dile getiren Mine Söğüt, bu kitabında da Cihangir Pürtelaş Sokağı’nda sıradan bir apartmanda yaşananları konu ediniyor. Apartman görünüşte sıradan olmakla birlikte, hem geçmişi ile hem de romanın anlattığı olayların geçtiği şimdi ile sıra dışı yaşamlara ev sahipliği yapıyor. Akıl hastaları, onlarla ilgilenen ve akıl sağlığı ilgilendiği delilerden pek de farklı olmayan Doktor Samimi, cinler ve periler Beş Sevim Apartmanı’nın ömrünün son demlerine konuk oluyorlar. Kitabın kahramanları deliler ama kim akıllı kim deli ki bu yaşamda? Beş Sevim Apartmanı’nda yaşayan “soluk sarı perdeli penceredeki adam”ın dediği gibi: “Marifet tadı alarak yaşamakta. Bazen akıllı, bazen deli…”
Kitaptan ara sıra başımızı kaldırıp dünyanın ve ülkenin haline baksak, şaşılacak olan kitaptakiler değil, böyle bir dünyaya katlanabilen ve yaşamlarını hala aynı düzende sürdürebilen akıllılar, kendini akıllı sananlar. Üstelik kitabın kahramanları, onlardan kitap kahramanı diye söz ediyorum, deli demeye dilim varmıyor aslında, öyle akıllıca laflar ediyorlar ki:
“Bana sorarsan dışarıda suskunluğuna devam et. Sırlar insanı değerli kılar.”
“Zamanın göreceli olduğunun bir yerlerde yazdığını o gün bilmiyordum, bugün de bilmem. Ama içimde hissederim. Zaman benim oyuncağım. Onu ince parmaklı, ince kemikli, ince damarlı elimin içine alır, hiçbir avucun sahip olamayacağı sertlikteki avucumun içinde kıvır kıvır çeviririm, ezerim, sindiririm. Zaman benden korkar. Ben zamanı bir hayal ustasının hüneriyle parmaklarımda oynatırım.”
“Olduğuna inanmadığınız bir şeyi yok edemezsiniz. Ama bir şeyin varlığını zedelemek istiyorsanız ona olan inancı yok ederek işe başlayabilirsiniz.”
Kitabın ilginç bir yanı da, kitap boyunca ara ara karşımıza çıkan rüya tabirlerine yer verilmesi:
“Rüyasında kendini âşık gören kimse aklını yitirecek demektir. Rüyada aşk, şuur dünyasının kralıdır. İçine girdiği ruhu isterse atlıkarıncalarla gezdirir, isterse dipsiz uçurumların kasvetine düşürür. Nasıl isterse…”
“Rüyada yazı yazan bir kimseyi görmek hileye işarettir. Birileri onu kandıracak ya da o birilerine kanacak demektir. Hileden kaçmak için hep uyanık kalmak gerekir.”
İnternette kitaba dair yazılanlara şöyle bir baktığımda, bazı okuyucuların bu kitap ile Elif Şafak’ın “Bit Palas” ve “Mahrem” isimli romanları arasında kurgusal, dilsel ve biçimsel benzerlikler bulduğunu gördüm. Ben bu düşünceye katılmıyorum. “Bit Palas”ta da olaylar bir apartmanda geçiyor, ancak bu benzerlik dışında ne yazarların dili, ne kurgu ne de biçimsel özellikler arasında bir benzerlik gördüm. Kaldı ki dünyada olayların bir apartmanda ya da apartman dairelerinde geçtiği yüzlerce roman sayabiliriz. “Mahrem” ile “Beş Sevim Apartmanı” arasında ise anlatım ve üslup açısından bir benzerlik olduğunu düşünmüyorum.
Ben daha çok “Beş Sevim Apartmanı” ile yazarın diğer kitapları arasında benzerlikler olduğunu düşünüyorum. Mine Söğüt’ün yaşamı sorgulayan ve sorgulatan tarzı ilk romanında da karşımıza çıkıyor. Kahramanlar sadece bu kitabın içinde değil, yazarın tüm roman ve hikâyelerinde birbirlerinin akrabası gibiler. Yaşamdaki duruşları, bakış açıları, hayatı sorgulayışları ve buldukları cevapların peşinden nasıl gittikleri, yaşamdaki tercihleri ile kitaplar boyunca tutarlılıklarını koruyan kişilikler. Deli ya da akıllı, çıldırmış ya da tutuk, tutkulu ya da sakin, mutlu ya da umutsuz olmaları bunu değiştirmiyor. Yazarın her bir romanı ve hikâye kitabı birbirinden bağımsız olsa da, kitapları üzerinden yapılan bir yolculuk her kitapta okuyucuyu daha derin bir yerlere götürüyor. Zaten bu nedenle, “Beş Sevim Apartmanı” da, Söğüt’ün diğer romanları gibi, anlatım ve kurgunun okuyucuyu kendine tutsak ettiği, yazarın diğer kitaplarının peşine düşürdüğü bir roman.
Ben, ilk romanı ile değil de, “Şahbaz’ın Harikulade Yılı 1979” romanını okuyarak Mine Söğüt’ü keşfettim ve tabii diğer kitaplarını okumam kaçınılmazdı. “Beş Sevim Apartmanı” ilk yayımlandığında okusaymışım ve Mine Söğüt kitaplarından geçen yıllar içinde eksik kalmasaymışım desem de, yaşamda her şeyin bir zamanı var, benim için de zaman bu zamanmış demek ki. Mine Söğüt kitaplarına henüz yolu düşmemiş okuyuculara tanışma vesilesi olursa bu yazılar ne mutlu bana.
Kitabın kapak resmi, kitabın içeriğini haber veren çok etkileyici bir çalışma, okuyucuyu kitabın içine çağırıyor. Tüm Mine Söğüt romanlarında olduğu gibi bu resim de yine yazarın eşi karikatürist ve ressam Bahadır Baruter’e ait.
Okurken tedirgin eden bir kitap. Sadece cinler perilerden dolayı değil. Mine Söğüt Beş Sevim Apartmanı’ndan bir sene sonra yayımladığı “Kırmızı Zaman”da diyor ki“İnsanlar delilerden uzak dururlar çünkü kendi içlerindeki delinin uyanmasından korkarlar.”
Şule Tüzül – edebiyathaber.net (27 Ağustos 2014)