Fransız astrofizikçi Francis Rocard’ın ‘Yüzyılın Misyonu’ alt başlığıyla yazdığı Mars’a Yolculuk, çoktan hayal olmaktan çıkmış Kızıl Gezegen’e yapılacak olası bir yolculukta insanın nelerle karşılaşabileceğini enine boyuna irdelerken, bu ısrarlı ‘ziyaret’in amacının altında yatan asıl sebebi de göstermeyi ihmal etmiyor.
“Mars’ta hayat var mı?” Bu soru uzaya gözünü diken insanoğlu için nedense hep önemli olmuştur. Galileo’nun yıldızları dikizlemesinden yüz yıl sonra Gioavanni Cassini’nin, 1666 yılında Mars’ı gözlemlerken keşfettiği güney kutup buzullarından beri Kızıl Gezegen’de yaşamın var olduğu öne sürülmüştür. “Su varsa hayat da vardır.” Peki gerçekten öyle mi? Francis Rocard’ın, ‘Yüzyılın Misyonu’ alt başlığıyla kaleme aldığı, Gülşah Ünal tarafından çevrilen, Say Yayınları etiketiyle yayınlanan Mars’a Yolculuk kitabı, aslında uzaya gitme hevesi o kadar da eskiye dayanmayan dünya insanının günün birinde Mars’a insan gönderme girişimi enine boyuna incelemeye koyuluyor.
23 Mayıs 1957 yılında Paris’te doğan astrofizikçi Francis Rocard yine bu bölüm üzerine Universitê Paris-Sud’da doktora yapmış. 1989 yılından itibaren CNES’de güneş sisteminin genişletilmesiyle ilgili bazı programlarda önemli görevler almış. 1998’den beri de Mars’ın keşfine dair görevler üzerinde çalışıyor. Yani işin uzmanı diyebiliriz. Rocard kitabın ‘Giriş’inde Mars’a Yolculuk’un yazılma amacını şöyle açıklıyor: “İnsanın bir gün Kızıl Gezegen’e gideceği fikri ulaşılabilir görünse de bunu nasıl başaracağı hâlâ çok belirsizdir. Bu kitabın kaleme alınmasının amaçlarından biri de budur. Son zamanlarda gerçekleştirilen bilimsel keşifleri ele aldıktan sonra bu norm dışı programın hiçbir şekilde yaşam arayışıyla sınırlı olmayan gerekçelerinden bahsedeceğiz. Ayrıca, Mars’a giden yolda ve Mars üzerindeki çeşitli olası misyonları anlatacağız.”
On üç bölümden oluşan Mars’a Yolculuk, Mars’taki hayat emarelerinin açıklanmasıyla başlıyor. Gezegen alınan numuneler ve NASA’nın referans çalışmaları ilerleyen bölümlerde incelenen diğer konular arasında bulunuyor. Kitabın amacını yanıtlayan asıl soru ise dördüncü bölümde açığa kavuşuyor: Peki Ama Neden Mars’a İnsan Gönderiliyor? Francis Rocard burada ABD’nin uzay girişimi raporuna atıfta bulunuyor. Ancak bu hayli kafa karıştırıcı. Zira konu siyasetçilere bırakılmış ve yapılacak iş kolay değil ama Mars’a yolculuk girişimi için “önümüzdeki elli yıl” gibi net olmayan bir süreçten bahsediliyor. Gerekçeler –bahaneler de diyebiliriz- çok farklı yazılıp çizilse de yazar perde arkasında konuşulan ‘nihai misyonu’ şöyle açıklıyor: “Peki ya insanlığın hayatta kalması argümanının Mars’a insan gönderilmesinin bir gerekçesi olması? Baştan belirtmemiz gerekir, bizim gezegenimiz kaynakların sorumsuzca sömürülmesinin, kontrolden çıkmış kirliliğin ve küresel ısınmanın sonucunda yaşanmaz hale gelirken Kızıl Gezegen ve elverişsiz ortamı, bazılarının öne sürdüğünün aksine muhtemelen hiçbir zaman kolonileşen Dünyalılar için yeni bir El Dorado olmayacak,” ve ekliyor: “Oradaki faaliyetlerin büyük kısmını meşrulaştıracak olan “insanın hayatta kalması” argümanı hariç, insanların keşifteki rolü bugüne kadar somut olarak tanımlanmadı.” Bu açıklama aslında içinde yıllardır gülüp geçtiğimiz komplo teorileri de dahil birçok soruyu da beraberinde getiriyor.
Mars’a Yolculuk kitabı, yolculuğun nasıl yapılacağı, zorlukları, sonrasında neler yapılacağı, Mars’a kurulacak üssün bilinmezlikleri, bu projenin aşamaları ve bu noktada el sıkışan kamu-özel sektör ve nihai engelleriyle insan için çoktan hayal olmaktan çıkmış, bir proje haline getirilmiş Kızıl Gezegen’e yolculuğun bilimsel bir özeti. Ancak önceki paragraftaki alıntı, kitabın asıl olarak nereye dokunduğunun, biz Dünyalıların şu anki durumunu ve gelecekte bizi nelerin beklediğini apaçık ifade ediyor.
edebiyathaber.net (26 Nisan 2022)