Okul müfredatının lalettayin biraz ondan biraz bundan felsefe tedrisatından geçmiş olup da “Aynı ırmakta iki kez yıkanılmaz” sözünü hayatında bir kez dahi duymayan biri yoktur sanırım. Bazı klasiklere yerleşmiş alıntılar vardır. Mürekkep yalamış yedi düvel onu bilir onu söyler. Peyderpey efsane gerçeğe fark atar. Efsane dediğinin, kulaktan duyma bilgilerin uzun bacakları vardır çünkü. Bir koşu geleceği ensesinden yakalar. Böyle böyle cezbedilen gelecek, gerçeğe sadakat sözünden vazcayar. Bir de eski tabirle seza olana bakılır. Yakışana yani. Sen bu sözü dedin kardeşim. Senin ağzına yakışır.
Herakleitos’un “Aynı ırmakta iki kez yıkanılmaz” dediğini biliriz. Dememiştir aslına bakılırsa. Çeviride bir kusur yoksa dediği şu: “Aynı ırmaklara gireriz ve girmeyiz. Biziz ve biz değiliz.” Her şey akar deyişindeki tarihsel mekanizmin keşfinin, Herakleitos’un metinlerindeki düşünce sistemine de uymadığını söyleyebiliriz.
Keza Herakleitos’un Fragmanlar’ı, İncil’in bugüne kalan metinlerinin ne kadar özgün olduğunun bilinmemesi kadar şaibelidir. Tahmini konuşmakta bir beis görmeyeceğimiz husus Herakleitos’un kişiliğidir. Fragmanlar’da karşımıza huysuz, sözünü sakınmayan, yaşadığı dönemin dinsel inançlarıyla, adetleriyle açık açık alay eden bir adam çıkar:
“Budalalar dinlerken sağır gibiler; ‘varken, yoklar’ deyişi onlara ne de güzel uyuyor.”
“Kana bulanarak arındırmaya çalışıyorlar kendilerini, çamura batmış birinin kendini çamurlu suyla yıkaması gibi. Çamurla temizlenen birine herkes deli der. Karşılarındaki tanrı heykellerine yakarıyorlar, konuşur gibi duvarlarıyla evlerin. Ne tanrılar ne de kahramanlar hakkında bir şey bildikleri var.”
“Densizliği yangından daha çabuk söndürmeli.”
“Bu dinsel yürüyüş alayı ve söylenen utanç dolu ilahi Dionysos adına düzenlenmemiş olsaydı, insanlar çok edepsizce davranmış sayılacaklardı. Ama uğruna kendilerinden geçtikleri ve onurlarına Lenaia (Şarap Fıçısı Bayramı) bayramını kutladıkları Dionysos, Hades’in* ta kendisi.”
Günlerden bir gün Herakleitos’tan barış için bir şeyler söylemesi istenir. Bir bardak su içine arpa unu serpip içer. Hiçbir şey söylemeden çeker gider.
Yukarıdaki alıntılar özgün metinlerden alınan kopyaların, kopyalarından bugüne kalabilmiş olanlarıdır. Ayrıca alınan alıntıların da alan kişiler tarafından amaçlarına göre değiştirildiği de söylenir. Eserindeki şaibeler bir yana net bilgilere sahip olmadığımız yaşamöyküsü de muhteliftir.
Yalnız şunu kesinkes söyleyebiliriz ki birçok Marksist, liberal ve hatta postmodern, ezen-ezilen ilişkisi üzerinden metnini kuran düşünürün önceli, Herakleitos’tur. Ingeborg Bachmann, Frankfurt Dersleri’nde öncül ve ardıl isimleri kaba hatlarıyla şu şekil özetlemiştir:
“Nietzsche, bütün bir kuşak için, Andre Gide, Thomas Mann, Gottfried Benn ve daha pek çokları için bir kıvılcım oldu. Brecht için Marx, Kafka için de Kierkgaard aynı işlevi gördüler. Joyce’un ateşini tutuşturan, Vico’nun tarih fesefesinden sıçrayan kıvılcım oldu. Buna Freud’un kıvılcımları ile son zamanlar için, Heidegger’in yarattığı etkiyi eklemek gerekir.”
Bu zincirlemenin bir iki yerine itirazımız olsa da ekleyebileceğimiz bir diğer öncül isimlerden biri Herakleitos’tur. Zincirin en başına koyabileceğimiz Herakleitos’un, kesintili bilgilerle de olsa yaşamöyküsünde en dikkat çeken tarafı egemen sınıfa karşı takındığı tutumdur. “Dönemindeki işgalci Pers güçleriyle işbirliği yaparak zenginleşen tüccar sınıfına ve Yunan’ın geleneksel demokrasi anlayışına sert bir şekilde muhalefet etmiş, böylelikle egemen sınıfın politik oyunlarına alet olmak istememiştir.” (Yaşamöyküsü üzerine Cengiz Çakmak’ın -çevirenin- edindiği bilgi.)
Aynı şekilde Herakleitos’un “Yasa, Bir’in kararına uymaktır” tespiti bugün Carl Schmitt’in “Egemen, istisna durumunu belirleyen kişidir” ve “Bütün yasalar ‘durum yasalar’dır” tespitlerinin arketipidir.
Bugün birçok antropoloğun savaşı ele alışı Herakleitos’un savaşı değerlendirdiği biçime gönderme yaparak başlar:
“Savaş her şeyin babası ve kralıdır: Kimini tanrı, kimini insan olarak ortaya çıkarır; kimini köle, kimini özgür kılar.”
Herakleitos savaşı, kozmik savaş ve antropolojik savaş olarak ikiye ayırır: “Kozmik savaş bir arada bulunan karşıt öğelerin birbirleriyle olan savaşıdır. Bu savaş, oluşun nedenidir. Bu savaşın sonunda nesneler şu ya da bu şekilde ortaya çıkarlar. Antropolojik savaş ise insanın thymos’a (tutku ve arzulara) karşı verdiği savaştır.”
Hatırlarsınız ki bu düşünceler Hegel’den (Barış zamanını atalet olarak değerlendirir), Hobbes’a ve G. Agamben’e kadar benzer düşüncelerin metamorfozlarıdır.
İlk düşünce tohumunu atan Herakleitos’un önemi ilk söyleyenin cesaretinin daha sonrakilerle kıyaslanamaz oluşundandır. İlk söyleyen belasını bulur. Sonrakiler başkaldıran taraf olarak, taraflarını toplamaya koyulur.
* Yer altı ülkesi. Ölüm ve kötülükle eşleştirilir.
Filiz Gazi – edebiyathaber.net (13 Şubat 2012)