Alıp başımı gidesim geliyor bazen buralardan. Karşıdan denizi de görebileceğim bir dağ başına yerleşeyim istiyorum. Domates, biber yetiştireyim avuç içi kadar bir toprakta. Gölgesinde oturacağım bir dut ağacım olsun kapımda. Tek odalı da olsa küçük bir yapı, başımı sokacağım. Sonra bir defa daha düşünüyorum, denizden o denli uzak olmasam mı acaba diye? Küçük bir sahil kasabası olsun istiyorum bu defa. Herkesin herkesi tanıdığı, açıkçası gündemin de çok dert edilmediği bir kasaba. Öğle saatlerinde balıktan dönen bir tekneden taze balık alabilmenin mutluluğu. Otomobilin az, insanın az olduğu bir kıyı diyorum hani. Bu defa da çocuklarım geliyor aklıma. Bütün hayaller suya kapılıp gidiyor bilinmez diyarlara. Çocuklarımın geleceği için, donanımlı birer birey olmaları için kentin içinde kalmalıyım diyorum. Kafamda türlü düşünceler, dönüyorum kitaplarıma. İşte böyle zamanlarda masallardır benim ilacım. İyilerin hiç kaybetmediği, kötülerin bir şekilde cezasını bulduğu masallar. Zaten böylesi şeyler masallarda oluyor artık sadece.
Y. Feyzioğlu, “masallar hayal gücünü besler ve yaratıcılığı geliştirir. Dili geliştiren bir araçtır. Diğer kültürler ile köprü kurulmasını sağlar. Çirkinin içindeki güzelliğin bulunmasını sağlar” diyor.
Çocukluğumda annemden dinlediğim masalların etkisi olsa gerek çirkini de güzeli de fark ediyoruz şimdilerde. Ama şöyle bakıyorum da “bu insanlar hiç masal dinlememişler mi çocukluklarında” demekten alamıyorum kendimi!
Yapı Kredi Yayınları’nın Doğan Kardeş serisinden çıkan iki masal kitabı var önümde. Italo Calvino’nun yazdığı İtalyan Masalları bunlar. İlki “Azıcık Korkutan Masallar”. Türkçeye çeviren Meryem Mine Çilingiroğlu, resimleyen Pia Valentinis. “Büyülü Kuş” ve “Küçüklere Masallar”dan sonra İtalyan masallarına karşı bir ilgi oluşmuştu zaten bende. Dolayısıyla bu kitapları da keyifle karşıladım ve okudum. Neydi masal, “kültürler arası bir köprü.” Şimdi köprüyü geçelim o zaman.
“Ben masalların gerçek olduğuna inanıyorum” demiş Calvino. Bu anlattıkları da gerçekse gerçekten korkunç bu masallar. Kitap altı masaldan oluşuyor. “Kurt Amca”, “Korkusuz Genç İrisi”, “Gümüş Burun”, “Bir Kraliçe İle Bir Haydutun Evliliği”, “Floransalı”, “Ölü Kolu” masalların adları. Masal olur da kurtlar, haydutlar, devler, kötüler olmaz mı? Olur tabi. Hem de en korkunçlarından var. Hatta şeytan da var bu masallarda. Kitabın adında azıcık dese de fazlası da var bu korkuda. Sonunda ise kazanan yine iyilik, sevgi, akıl. Masallara da yakışan bu değil midir zaten? İyiler kazanmayacaksa orada da yaşadığımız dünyadan ne farkı kalır bu masalların. O zaman bu yolculuğumuza ne gerek kalır? Calvino iyi bir masalcı diyerek geçiyorum ikinci kitaba.
“Efsunlu Hayvan Masalları”. Bu kitabı da Meryem Mine Çilingiroğlu çevirmiş dilimize. Gaia Stella ise resimlemiş. Beş masaldan oluşuyor kitap ve masalların adları şöyle: “Fırındaki Gülce”, “Ruhsuz Bedenli Büyücü”, “Karayılan”, “Üç Köpek” ve “Dünyada Kaybolmuş.”
Bugüne değin dinlediğimiz, okuduğumuz masallardan farklı bu masallar. Belki de “efsunlu” olduğu içindir, ne dersiniz? Tabi bu masalların bizim masallarımızla benzer yönleri de var. Sadece iyilerin kazanıyor olmasından söz etmiyorum. İçinde barındırdığı, olayların akışı sırasında karşılaştığımız mucizeler de benzerlik gösteriyor. Bu da masalın genel karakteristiği olsa gerek. Bu kitaptaki “Üç Köpek”i okurken sanki bizden bir masalı okuyormuş hissine kapıldım. Başka masallar da oldu böyle düşündüren fakat hepsinin adını tek tek almayayım buraya. Onu da okuyanlar görsünler.
Masalları okurken o diyarlarda gezmek, oraları yaşamak güzel de kitaplar bitip gerçekliğe dönünce, dönüp de çocukların ölüm haberlerini televizyonlarda görünce dayanmak çok zor oluyor. Şu anda “çocuk ölümleri” diye iki sözcüğü yazmak bile çok zor. Yan yana bu denli yakışmayan başka iki sözcük bilmiyorum ben. Önce çocuklara, sonra da tüm insanlığa masal gibi masal tadında yaşam dileyerek noktalıyorum yazıyı.
Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (21 Eylül 2015)