Söyleşi: Gamze Güller
2012 Orhan Kemal Öykü Ödülü sahibi Suzan Bilgen Özgün’ün üçüncü öykü kitabı “Maviydi Beklenen” kısa süre önce Vacilando Kitap etiketiyle okurlarla buluştu. Kurgusal karelerle ilerleyen ve hakikatle bağını koparmadan zaman zaman gerçek üstü bir atmosferle, çağrışımları çoğaltmanın peşinde olan kitap için verimli bir editör-yazar çalışması yürüttük. Edebiyat Haber’in yeni köşesi Editör-Yazar söyleşisi için sorularımı sevgili yazarımıza yöneltiyorum.
Öyküleri yazma sürecini bizimle paylaşabilir misin?
Öyküleri yazma sürecim, sen de biliyorsun gene uzun bir döneme yayıldı. Maalesef çok kolay yazabilen bir insan değilim. Yazmak benim için oldukça yoğun konsantrasyon gerektiren bir süreç. Zaman yönetimimi bazen yeterince disiplinli yapamıyorum ama bu sefer önden notlar almamın faydasını gördüğümü söyleyebilirim. Bu süreçte yine okumalar, film izlemeler devam ederken kendi yazdığım yarım kalmış başka metinler de oldu çünkü içime sinmediler tam olarak.
Eski yayınevim el değiştirdiği için dosya hâline geldikten sonra yeni bir yayınevi arayışı içindeydim. Yakın zamanda kurulmuş ve öyküye değer veren bir yayınevi olan Vacilando Kitap ile yollarımız kesişti. Editör olarak seninle çalışmak da hepimiz için bir şans oldu. Dosyanın evveliyatını biliyordun, birbirimizin çalışma temposuna alışıktık ve karşılıklı çok rahatlıkla fikir alışverişinde bulunduk. Öykülerin üzerinden titizlikle geçildi, defalarca okundu. Bütün bunların, dosyanın kitap hâline gelirken son derece olumlu katkıları oldu.
Gelen yorumlardan kitabın adının ve kapak tasarımının sevildiğini anlıyoruz. Süreç nasıl gelişti? Neden “Maviydi Beklenen?”
Dosyayla ilgili birbirimize ilk başta önerdiğimiz isimler vardı ama acele etmeyelim, diye konuştuk. Üzerinde çalıştıkça mavinin hem gökyüzü hem de deniz gibi kavramlarla örtüşerek dosyada önemli bir yer tuttuğunu, sadece bir rengi değil, kaygı ve umudu birlikte içerdiğini düşündüm. Bekleyişteki belirsizlik hem tedirginliği hem de bizlerin tükenmemesini dilediğim ümidini yansıtıyor. Mavi dinginliği ve derinliğiyle çok sevdiğim bir renk, bu özellikleriyle öykü karakterlerinin en derinlerinde sakladıkları duyguları da kapsıyordu. “Maviydi Beklenen” isminin dosyayla örtüştüğüne editör ve yazar olarak karar verdikten sonra ikimizin de içine sinen kapak tasarımı Umut Durmuşoğlu tarafından yapıldı.
Diğer öykü kitaplarında olduğu gibi “Maviydi Beklenen”de de bireysel meseleler, toplumsal meselelerle harmanlanmış olarak göze sokulmadan ve mesaj kaygısı güdülmeden satır aralarında verilmiş, hatta bazılarında sadece hissettirilmiş. Okura takip etmesi için izler bırakılmış diyebiliriz. Bununla ilgili neler söylemek istersin?
Bireysel ve toplumsal beni etkileyen, rahatsız eden, içimi kemiren kısacası bilinçli veya bilinçaltı meselem hâline gelmiş her durum yazdıklarıma sızabiliyor. Ötekileştirme, ötekileştirmeye maruz kalma, göründüğü gibi olmama, sahtelik kitapta satır aralarında değindiğim konulardan sadece birkaçı. Ben okuduğum metinlerde veya izlediğim filmlerde ön planda bireysel konular varken arka planda toplumsal konulara değinilmesini veya tersi durumlarla karşılaşmayı seviyorum. Yazdıklarımın didaktik olmamasına özellikle dikkat ediyorum çünkü okur/izleyici olarak beni iten bu tarz mesajlar, benim öykülerimi okuyanları da itebilir. Ayrıca öykü yazmadaki amacım kimseye de ders vermek değil zaten. Okurken bana takip etmem için izler bırakan, okura her şeyi açık açık sunmayan ama okuru da tamamen metin dışında bırakmayan öyküler tercih ettiğimden, ben de kendi öykülerime bunu yansıtmaya çalışıyorum.
Bu kitapta da öncekilerde olduğu gibi sade ama derinliği olan bir dil kullanıyorsun. Bunun senin yazar dilin olarak artık yerleştiğini ve yetkinleştiğini düşünüyorum. Buna karşın, bu kez gerçeküstü oyunlara daha fazla yer vermişsin. Kadın karakterlerle ilgili de farklılıklar var. Karakter ya da öykü kişileri yaratmaya çok önem verdiğini biliyorum. Bu kez ne değişti senin için? Öykülerinin bundan sonra farklı yerlere evrileceğini söyleyebilir miyiz?
Teşekkür ederim, umarım dille ilgili öyle bir yetkinleşme olmuştur. Karakterlerin inandırıcı ve doğal olması gerçekten önemsediğim bir konu. Öte yandan öykünün diliyle, kurgusuyla, karakterleri ve atmosferiyle bir bütünlük oluşturduğunu düşünüyorum. Bazen bir metin, diliyle veya olay örgüsüyle öne çıkabilir ama söz konusu baskınlık öykünün diğer unsurlarını gölgelerse denge bozulabiliyor.
Çok plan yaparak yazmadığım için şimdi bu öyküde gerçeküstü bir oyun olsun, diye yola koyulmuyorum açıkçası. Örneğin “Kurumsal Kahvaltı” öyküsünü yazarken son yıllarda gündemde olan işsizlik, özellikle genç kesimdeki diplomalı işsizlik gerçeğini, gerçeküstü bir oyunla daha iyi hissettirebileceğimi fark ettim. Öykü buna göre son hâlini aldı.
Maviydi Beklenen’deki kadın karakterler ve kız çocukları yine bazı zorluklar yaşıyorlar ama senin de değindiğin gibi daha farklılar. Bence biraz daha müdanası olmayan, pasif agresif de olsa tepkilerini gösterebilen karakterler ve istemedikleri durumları daha net ifade edebiliyorlar.
İkinci kitabımın üzerinden altı yıl geçti, bu süreçte yaşadığım/yaşadığımız değişiklikler, okuduklarım, izlediklerim doğal olarak yazılarıma yansımaya başladı. Bizdeki değişiklikler yazıyı değiştirebilirken, zaman zaman yazı da bizleri değiştirebiliyor. Bu nedenle, yazacağım öykülerle ilgili fazla öngörüde bulunamasam da araya gene uzun bir zaman girerse farklılıkların olması mümkün gözüküyor.
Kitaptaki tüm öyküler beni etkiledi ama biliyorsun en sevdiklerimden biri “Beş Buçuk Metre.” Bu öyküdeki belirsizlik hâli ve gerilim, kitabın adındaki bekleme hâlini de çağrıştırıyor. Öykünün karanlık köşelerini çok seven biri olarak sormak istiyorum, bilinmezlik ve çelişkiler senin öykü dünyanda nerede duruyor?
Bilinmezlik ve çelişkileri öykünün doğal bir parçası olarak gördüğümü söyleyebilirim. Okurdaki merak ve sorgulama unsurlarını canlı tutma açısından da ayrı bir önem taşıdığını düşünüyorum. Öykü zaten biraz da huzursuz ve tedirgin bir tür. Özellikle insan ruhunun bilinmez köşelerine, görünenin ardındaki belirsiz, loş durumlara ilmek atan öyküleri okumayı da yazmayı da ilginç bulmuşumdur hep. İnsanlık hâllerimiz ortak özellikler taşısa da farklı yaşantılar karşısında gökyüzü kadar sonsuz olabiliyor. Bu sonsuzlukta ego, süper ego gibi belirgin katmanların yanı sıra bilinmez gibi duran zihnimizin en derin bölgeleri, bilinçaltımız, bilinçsizliğimiz, libidomuz yer alabilmekte. Kendi öykü evrenini oluşturmak isteyen biri için bu belirsizlik, sezgisel ve hatta bazen irrasyonel yönüyle değerli bir kaynak içeriyor.
Biraz da “Eylül Güneşi” öykünden bahsedelim istiyorum. Bu öyküde yarattığın çoklu kurgu, okur olarak bizi karakterin hayatının farklı evrelerine tanık ediyor. Geçmişte yaşadıkları, bugün hissettikleri ve hakkında yazılanlar ustaca üst üste bindirilmiş ve karakterin hayatının yarı gerçek yarı hayal bir panoraması sunulmuş bize. Bu öyküyü nasıl yazdın, hatta nasıl kurguladın merak ediyorum.
“Eylül Güneşi” üzerinde çok düşündüğüm öykülerden biriydi çünkü yazmak istediklerim çok uzun bir döneme yayılıyordu. Kurguyu öyle bir hazırlamalıydım ki okur bu uzun dönemi, uzatılmış bir metin olarak algılamamalıydı. Öyküde aşk, dostluk gibi kavramların yanı sıra farklı olana hissedilen korku, tedirginlik gibi duygular da vardı. Bütün bunları dozunda verebilmek çok önemliydi. O dönemde seninle de konuşurken birkaç kez kurguyu değiştirdiğimi ama tam istediğim gibi olmadığından bahsetmiştim. Pandemi sürecinde sitemizin bahçesinde yaptığım uzun yürüyüşlerde kurguyu gene kafamda döndürürken, öykü içinde öyküyle metni en doğru hâliyle yansıtabileceğimi fark ettim. Öykü içinde öykü, kendini öyküde okuyan karakterle birlikte çoklu kurguya dönüştü. Özetle, açık hava yürüyüşlerimin de kurguya faydası oldu.
Kitabın son öyküsü “Maske” bir önceki kitabın “Yıldızlara Bakıyor Bazılarımız”daki “Seçim” öyküsünün devamı niteliğinde. Ele avuca sığmayan, uslanmaz Yiğit bu kitapta da bizi şaşırtmaya devam ediyor. Bu karakteri ve öyküleri yaratmandaki motivasyon neydi? Ve bu öykünün farklı parçalarını okumaya devam edecek miyiz?
Seçim ve Maske öykülerini daha önce yazmış olduğum film senaryosunun sahnelerinden esinlenerek yeni bir kurgu ile yazdım. Yiğit karakterini yaratırken kendimi her zamankinden daha farklı, eğlenceli bir oyunun içindeymişim gibi hissediyordum. Belki bu nedenle de tahminimin üstünde ilgi gördü. Yiğit, bütün iyi koşullarına rağmen kötü olmayı seçmiş, para ve menfaat odaklı bir karakter ama bir yandan dikkatli bir gözlemci, kafası çalışıyor. Onun bu çelişkili hâllerini ortaya koymak da ayrı bir motivasyon oldu benim için. Birçok şeyin göründüğü gibi olmadığını bize hissettiriyor, öte yandan güvenilir bir anlatıcı değil. Okur hep kuşkuyla bakıyor anlattıklarına. Yiğit’in öyküsü belki senaryodaki sahnelerden bağımsız devam edebilir, kendisinin de dediği gibi, onda hikâye çok.
Son olarak hem editörün hem de sadık bir okurun olarak sırada ne olduğunu merak ediyorum. Suzan Bilgen Özgün’den bundan sonra neler okuyacağız?
Bu dosyayı hazırlarken gönlümden ve zihnimden ayrıca bir novella geçiyordu ama öyküler öncelik kazandı. Aklımda uçuşanları novella için hayata geçirebilir miyim, henüz bilmiyorum. Plan yapmayı giderek azaltıyorum galiba. Neyse ki hayaller devam ediyor.
edebiyathaber.net (1 Kasım 2021)