Haydar Ergülen’in hangi şiirine gitseniz, sonunda içiniz durulur, sakinleşirsiniz, önce içinizle sonra dışınızla barışır, huzurun ve dinginliğin uçsuz bucaksız bahçesinde gezinirsiniz. Şiirler aşka dair de olabilir nefrete dair de, ölüme ağıt da olabilir umuda davet de, kederi de anlatabilir sevinci de, yaşamı ya da ölümü de… Duygudan duyguya geçer, ama ne hissederseniz hissedin sonunda ulaşacağınız yer barıştır, insanlıktır, “diğerkamlık”tır… Yaşama, kendinize ve en çok da başkalarına daha iyimser, daha affedici ve daha yapıcı olursunuz.
En üretken şairlerimizden olan Ergülen’in yüzlerce düzyazısı da şiirlerine benzer. Zaten her biri buram buram şiir kokar. Şiirlerindeki sözcüklerle dansını düzyazılarında sürdürür. Onun yazılarında her sözcük yeni anlamlar, yeni yolculuklar, yeni pencereler edinir. Dilin zenginliği ne demektir onun şiir ve yazılarında görürsünüz.
Geçtiğimiz aylarda yayımlanan, düzyazılarının yer aldığı “……Meğer!” isimli kitap okurunu böyle zengin bir yolculuğa çıkarıyor. Meğer her sözcüğün başka başka duyguları, başka başka kokusu, başka başka ezgisi varmış, meğer her sözcük hem zıddını hem de umulmadık yakın ve uzak birçok anlamı içinde barındırırmış. Meğer sözcüklerin ne çok penceresi varmış.
Affetmek, birilerine ya da bir şeylere bağımlılık, erkeklik-kadınlık, ölüm, intihar, hakikat, iyimserlik, kaygı, merak, vefa, dostluk, şefkat…. Ve daha nicesi. Ergülen, bir sözcükten diğerine bazen kederli, bazen hüzünlü, bazen öfkeli, bazen isyankar, bazen bağışlayıcı, en çok da “diğerkam” bir yolculuğa çıkarıyor okurunu.
Meğer “merhamet”in kolları ne çok şeyi sarabilirmiş, ne çok şeyin ona ihtiyacı varmış: “Eski Türk filmlerine, yazlık sinemalara, çekirdek çitlemelere, mehtaplı gecelere, ay mehtabına, açıkhavaya, çay bahçelerine, esas oğlanlara, esas kızlara, tahta sandalyelere, çocukluk uykularına, yıldızlı rüyalara merhamet,” diyor Haydar Ergülen.
“‘Nerelisin?’ diye sorsalardı, ‘Merhametliyim’ diye yanıt verseydim, ‘İçinden mi?’ diye soran olursa da, ‘içindenim’ deseydim sevine sevine. Ve herkesi şehrime davet etseydim, ‘Merhamete gelin!’ deseydim.”
Merhametin karşısında “acımak”ı yerden yere vuruyor. Kelimelere yüklediğimiz anlamların, nasıl da iktidarın dili olduğunu, nasıl da insanları birbirinden uzaklaştırdığını, insanlığımızı nasıl unutturduğunu anlatıyor. “……Meğer!” sayesinde biraz da insanlığımıza, birbirimize yaklaşıyoruz.
Meğer “mutluluk” o kadar da önemli, “mutsuzluk” o kadar da olumsuz değilmiş.
“Korkarım ki mutlulukta beni aşan bir şey var. Kendimi münasip görmediğimden de değil, ama işin doğrusu sanırım pek bilmediğim bir şey mutluluk. Ben mutluluk yerine daha sıradan ama bana kalırsa, birey ve toplum olarak, büyük insanlık için, sevinç ve iyilik önermek istiyorum.”
Meğer kazanmak öyle pek de iyi bir şey değilmiş.
“Kazanmak, saflığı kaybetmektir önce.”
Kitabı okurken aslında en çok da şairin dünyasına konuk oluyoruz; şiirlerinin ardındaki yaşam ve düşünce biçimine tanık oluyor, o muhteşem şiirlerin nerelerden doğduğunu fark ediyoruz. Örneğin “Kaygılı İyimserlik”, Haydar Ergülen’i en güzel anlatan yazılardan biri. Sık sık Gümüşlük Akademisi’ndeki atölyelerine katıldığımdan kendisini doğrudan tanıma şansına da sahip oldum. Onun hemen her konudaki iyimserliği konusunda onu tanıyan herkes hemfikirdir. Yazısında ise neden kaygılı iyimser olduğunu, kaygının insan olmak için gerekliliğini, güzelliğini ve faydalarını şiir gibi anlatıyor.
Haydar Ergülen kadınları en güzel anlatan şairlerden biri olduğu kadar, şiir ve yazılarında kadınlardan yana duruşunu en sevdiğim insanlardan biri. Ne şiirinde ne yazısında eril dili görebilirsiniz. Canlı cansız her şeye karşı adil ve eşitlikçi tavrını kadınlar konusunda daha hassasiyetle gösterir. Bu tavra sahip olmayan erkekleri de en güzel eleştirenlerden biridir. Kadın, şiirinin ve yazısının konusudur malzemesi değil. Kadını yüceltirken yükseklere çıkarıp uzaklaştırmaz daha da yakınlaştırır, daha da insanlaştırır.
Evet her yazı buram buram şiir kokuyor. Sadece Haydar Ergülen’in üslubu, ifadeleri nedeni ile değil, neredeyse her yazıya eşlik eden şairler ve şiirler nedeni ile de. Ergülen, “…… meğer!” derken çoğu dostu olan şairle anılarına, onların cümlelerine, dizelerine de yer vererek onların desteğini alıyor bir parça. Sadece şairler değil, yazarlar ve kitapları da konuk oluyor yazılara. Yazılar tadından yenmiyor yani…
Kitabın kapak tasarımı da şiir gibi, Melis Rozental’a teşekkür ve tebrikler. Kitabı, okumadığım zamanlarda bile, yanımda taşırken, elimde tutarken, bir masa üstünde dururken bile varlığını hissettiren, hatta okuru yanında olması ile memnun hissettiren, şiirsel bir duruşu var kitabın.
Haydar Ergülen bir yazıda “gülümseme ruhun şiiridir,” diyor, “içi gülmek, ruhu gülmektir,” diyor. Birden, şiirin kendisi olmuş şaire dair bütün tanımları özetleyen tanımı buluyorum, şiirlerinin ve yazılarının okuru “diğerkamlık”a doğru götüren sırrını da:
……Meğer içinin gülüşünü her daim koruyan bir şairmiş o! Şiir ve yazılarından okura ulaşan tüm duyguların, tüm o zenginliğin kaynağı da buymuş Meğer …
Şule Tüzül – edebiyathaber.net (4 Eylül 2018)