Mehmet Güler’e 4 soru | Mehmet Özçataloğlu

Kasım 24, 2021

Mehmet Güler’e 4 soru | Mehmet Özçataloğlu

1. Neden çocuklar için yazıyorsunuz? 

“Çocuk edebiyatı” dendiği zaman iki temel şeye vurgu yapılıyor demektir. Bunlardan birisi çocuk, ikincisi edebiyattır. Konuşurken, yazarken iki öğenin birisi unutulur,  ihmal edilirse, farkına varmadan eksik yazmış, eksik konuşmuş oluruz. 

Yazınsal yeteneğiyle, birikimiyle, gelecekteki belirleyiciliğiyle kalıcı, etkili bir çocuk edebiyatının varlığına, önemine hep inandım.  Bu önem her geçen gün dünyanın her yerinde daha çok fark ediliyor.

Çocuk edebiyatını hiçbir zaman bütünsel edebiyatın alt birimi, minyatürü olarak görmedim.  Tersine,  edebiyatın tek hâkimi, tek gücü olarak da saymadım. Çocuk ve büyük edebiyatını kendi özgül ağırlıklarıyla tartmak doğru olur.  

Gerçek çocuk edebiyatının büyüklerin yaptığı edebiyatın içinden çıkacağına da inanmadım.   Bağımsız çocuk edebiyatı kendi kimliğini kanıtlamadan nice belki öyleydi. Ömer Seyfettin’inin, Sait Faik’in yazdıklarından daha kısa yalın olanlar seçili çocuklara ayrılırdı. Şimdi öyle değil ama. Doğrudan çocuklar için eğitilen yazarlar,  kalemlerini çocuklara adayan gönüllüler varken çocuk edebiyatı kendini büyükler edebiyatının vesayetinden kurtarmıştır. Giderek öz kimliğini oluşturmuştur. Güçlü, etkili bir çocuk edebiyatının doğrudan çocuklar tarafından yapılacağına,  şekilleneceğine bir ölçüde bile inanmaya başladım. 

Özgün, bağımsız çocuk edebiyatının kültür dünyamıza çok büyük yenilikler getireceğine, çocuk gelişiminde başarılı olacağına, kurulacak “çocuklar cumhuriyetinde” belirleyicilik kazanacağına olan güvencim giderek artıyor.  Çağdaş, eğitimli çocuğun geliştirilmiş edebiyatıyla birlikte var olabileceğine olan güvencim güç kazanıyor. Çocuğu hep edilgen, alıcı olarak görmüyorum artık.  Kendi edebiyatını kendi etkinliği içinde yaratan belirleyici özne olabileceğine inanıyorum.

Yaşamsal algısının yaklaşık yüzde doksanını 0-6 yaş arasında edinen çocuğun, edebiyat kültür, sanat algısının da bu yaşlarda kazanılacağına inanırım. Edebiyatı çocuklar için salt büyüklerin yarattığı ve sunduğu bir nesne olarak görmeyelim. Tüketilmesinde olduğu gibi yaratılmasında da çocukların belirleyici olabileceğini düşünelim. Yaratıcılığa dönük “sevgi cumhuriyetinde” çocuğa da,  edebiyatına da çok özel bir yer verilmesini yürekten isteyelim.   Büyükler için yaratılan edebiyatın “çocuk edebiyatı” olmadan nitelikli hale gelemeyeceğine,  bir başka söylemle tek kanatlı kuşun tek başına, hiçbir alanda uçamayacağına inanalım.

Her yazar kalemiyle cennet yaratamaz. Bir başka söylemle her yazar edebiyat yapamaz. Hele de çocuklar için yapamaz. Bizi bu cennete götürecek yolun taşlarını kendi çapımda döşediğime inanıyorum. Elbette ki çok uzun, çok çileli bir yol bu. Başlangıcı var, ama bitişi yok.     İlhan Berk’in deyimiyle çocuk edebiyatı çocukların süt dişleriyle yazılır.  Bu alandaki çabam hiç azalmadı, hatta giderek hızlandı. Bu tutkumun nefes alıp verdiğim sürece devam edeceğine inanıyorum. 

2. Okuduğunuz ilk çocuk kitabı hangisiydi? Sizde ne gibi izler bıraktı?

Ben Anadolu’nun bir köyünde doğdum. Olanaklarımız çok sınırlıydı. Uzun zaman ders kitaplarının dışında kitap görmedim.  Çocuğa dönük edebiyat sözlü edebiyattı.  Büyüklerimizden dinlediğim masalardan,  türkülerden, söylencelerden tanıdım bu edebiyatı. Halk kültürüne ait masalı babamızdan, annemizden, ninemizden dinlerdik.  Halk kültürüne ait türküleri yaratıcıları ozanlardan dinlediğim çok olmuştur.  Âşık Veysel, Talibi Coşkun, Ali İzzet,  Davut Sulari, Zaralı Halil bunlardan birkaçı. İlk kez elime aldığım kitaplar Kerem İle Aslı, Arzu İle Kamber, Tahir ile Zühre gibi yapıtlar olmuştur.  

Köy Enstitüleri’nin devamı olan Pamukpınar  İlköğretmen Okulu’nun parasız yatılı sınavını kazandığımda  kitap denizinin içinde buldum kendimi. Bu durum, cumhuriyetin aydınlanmacılığa verdiği önemin bir göstergesiydi.  Bu kitapların, aydınlanmacılığın halk çocuklarına uzanması özelikle de Köy Enstitüleriyle oldu. Okul kütüphanemizdeki kitaplar özelikle de Mili Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel tarafından kültür dünyamıza kazandırılmış dünya klasikleriydi. Bu klasiklerin içinde neler yoktu ki. Pinokyo’dan,  Robinson Crusoe’den başlayıp Platon’un Devlet’ine,  Homeros’un İlyada’sına, Çehov’a uzanan,  Türk edebiyatında Ömer Seyfettin’den başlayıp Sait Faik sarmalına açılan bir edebiyat deniziydi bu kitap dünyası.   Ailemizden, çarşıdan-pazardan uzak dağ başındaki bu okulumuzda tutuğum, sonradan kaydettiğim günlüklerimi de okumanın, yazmanın, birikmenin ilk başlangıçları olarak sayabilirim…

3. Bu kitabı keşke ben yazsaydım, dediğiniz bir kitap oldu mu? 

Çok etkilendiğim, konu dil, biçem açısından aşırı beğendiğim yerli, yabancı kitaplar elbette ki çok oldu. Ama hiçbir zaman dönüp de “Bu kitabı keşke ben yazsaydım” dediğim hiç olmadı. Çünkü böyle bir yargı o kitabın değerlerine teslim olmaya götürür bizi. Ben teslimiyete karşıyım.   İyi yazılmış bir yapıtım hakkını hep teslim ederim. Ama ona yenilip teslim olmam.  Beğendiğim yapıtı taklit etmeden daha güzelini ben yaratmaya çalışırım.  Güçlü yapıtlar karşısındaki etkilenmem teslimiyetçi bir hayranlığa değil, “Böyle bir kitap da ben yazabilirim, yazacağım da”  yargısına çıkartır beni. 

Burada yerli ve yabancı yazarlardan, onların güçlü yapıtlarından söz etmek,  kocaman listeler oluşturmak olası.  Bunu yaparken bir yazar dostumu yüceltmiş,  bir başkasını unutmuş, istemeden haklarını yemiş olacağım için yazar ve kitap adlarını şimdilik vermek istemiyorum. 

4. Çocuklara yönelik kitaplardan en son hangisini okudunuz? Kitapla ilgili düşüncelerinizi kısaca belirtebilir misiniz? 

Yanıtım biraz daha farklı olsun diye bir şiir kitabı(seçkisi) üzerinde durmak istiyorum. Bu seçki “Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları”na ait.  (Hemen belirteyim ki aynı yayınevinden bir ay önce “Düş Adam” adında bir ilk gençlik romanı da benden yayımlandı. (Kitabımı görmenizi elbette ki isterim…)

Değerlendireceğim kitaba döneyim: Adı; “Şiir Dünyasına Yolculuk.”  Kısacası şairlerimizden seçme şiirler.  

Tevfik Fikret’le başlayan şiirler Mehmet Emin Yurdakul’la, Mehmet Akif’le açılım gösteriyor. Tam yetmiş sekiz şaire ulaşıyor. 

Baştan söylediğim gibi bu şairlerden üç tane de sondakinin adlarını anımsayalım: Bunlar;

Birhan Keskin

Küçük İskender

Onur Caymaz

Şair listesinin içinde çok özgün olan başka şairler de var elbette ki.  

Bunlardan birisi çok sevdiğim şair yazar Refik Durbaş’tır.  Yakında yitirdik onu. En güzel şiirler içinde uyusun. Şairimiz şiirinde;  “Barış Koyun Çocukların Adını” diye sesleniyor. Seslenişini şu ara başlıklarla sürdürüyor: “Oyun koyun çocukların adını, Emek koyun çocukların adını, Sevinç koyun çocukların adını, Umut koyun çocukların adını Mutluluk koyun çocukların adını, Devrim koyun çocukların adını.”  Bu güzel şiirinde şairimiz çocuklara annelere, babalara seslenirken ne şiirden, şiir dilinden,  ne de şiirin yüce duygusundan vazgeçiyor… Hüseyin Yurttaş dostum; Ninni şiirine şöyle başlıyor: “hadi ört üstünü küçüğüm/uykunun yelkenlerini aç/açıl düşlerin denizine/kaç/kaç…” Erdal Alova şu şiiriyle adeta nefesimi kesiyor: “Yol boyunca gelincikler/Çiçeklerin çingenesi//Kırmızı önlüklü/Okul çocuklarım benim/Yakaları siyah!”

Şiir yazanımız çoktur da, okuyanımız azdır.  Ne acı ki çocuklarımız için de geçerli bu durum.  Kitaptaki şiirlerin bütününü okuduğumuzda hem içimiz şiir yağmuruyla yıkanıyor, hem de Türk şiirinin ustaları, aşamaları hakkında derli toplu bilgilere ulaşıyoruz. Şairlerin ortak duygudaki farklılıklarını duyumsuyorsunuz. Çocuklar için şiir yazmayı deneyeceklere çok geniş duyarlıklar, somut örnekler sunuyor kitap.

Güzel, zengin Türkçemizin yaratıcılıkları masallarla da verilebilir, öykülerle de, şiirlerle de. Yeter ki düşünceyi, duyguyu damıtmasını bilen ustaların yüreklerinden, ellerinden çıksın o güzel ürünler…

edebiyathaber.net (24 Kasım 2021)

Yorum yapın