Melih Günaydın: “Romanımın derdini oluşturan tüm durumlar gündelik yaşamın içine sızmış ayrıntılar.”

Ekim 24, 2023

Melih Günaydın: “Romanımın derdini oluşturan tüm durumlar gündelik yaşamın içine sızmış ayrıntılar.”

Fotograf: Hava Özdemir

Söyleşi: Serkan Parlak

Yeni polisiye romanı “Buzlar Çözülünce” geçtiğimiz günlerde Düşbaz Kitaplar tarafından yayımlanan Melih Günaydın’la polisiye romanlar ve son romanı hakkında konuştuk. 

İlk romanınızın merkez karakteri Başkomiser Navi ile devam edeceğiniz ve hatta seriye dönüştüreceğinizi beklerken sürpriz yaparak yepyeni bir karakter ve macerayla karşımıza çıktınız. Bu değişimin nedenlerini anlatır mısınız?

Sürgün Avı romanımda ve iki uzun öykümde Başkomiser Navi üzerinden hikâyelerimi izlemiştim fakat seri fikri o dönemde de şimdi de sıcak olduğum bir durum değildi. Elbette Navi okurda bir karşılık buldu ve kendi dünyasında yaşamını sürdürüyor fakat anlatmam gerekenler var. Navi’ye ihtiyaç duyduğumda eminim ortaya çıkacaktır. 

Polisiye romanın her türlü yeniden üretimi, dönüşümü ve deneysellik yaklaşımlarına karşılık belli bir kalıbı var. Siz de romanlarınızı bu yapı üzerinden yeniden üretiyorsunuz. Yeni romanınızda kurgu, dil-anlatım, atmosfer, olay ve karakterler ilk romanınıza göre daha yalın, akıcı ve duru; üzerlerine daha yoğun ve farklı biçimde çalıştığınız hemen fark ediliyor. Romanınızın temel bileşenlerine nasıl çalıştınız?

İlk taslak ve harita ortaya çıktıktan sonra metnin anlatıcısını ve zamanını düşünmeye başladım. Hangi anlatıcı ve hangi zamanı kullanacağımı tespit ettikten sonra metni kaleme aldım. Editörüm ve ben dil üzerine epey tartıştık, zaman kullanımlarıyla ilgili daha iyisini bulmaya çalıştık. Keyifli bir bozum ve yapım süreciydi. Dil üzerine düşündüğümüz anlardaki duyduğumuz haz umarım metne de yansımıştır. Bazen her şey tamam deseniz bile okur farklı düşünebiliyor, onlardan aldığım her geri bildirim çok değerli.

Romanların başlangıcı ve sonu zordur. Buzlar Çözülünce’nin başlangıç ve sonunu nasıl yazdınız?

Romanın açılış sahnesi başından beri belliydi. Ufak tefek değişiklikler dışında başlangıçta ne düşündüysem sonunda da aynısı oldu. Fakat sonu için aynısını söyleyemeyeceğim. Sonuca giderken karşıma çıkan fırsatları değerlendirdim. Final içinde final yapmak istiyordum, başardığımı düşünüyorum. Zaman çizelgesinden sapmadan karşıma çıkan final fırsatlarının hepsini değerlendirdim. Aslında kervanı yolda düzdüm diyebilirim.

Roman sanatı sahnelemeyi de beraberinde getirir. Metnin gücünü biraz da buradan aldığını söyleyebiliriz. Sahne sahne farklı mekânlarda ve şehirlerde ele aldığınız Buzlar Çözülünce’yi hem edebiyat hem de polisiye üzerinden değerlendirir misiniz?

Karakterlerin gelişiminde ve dönüşümünde sadece onların iç dünyasını göstermek, yaşadıklarına tanıklık etmek zayıf bir yaratım sürecini peşinden getirir. Çoğu zaman mekânlar ve kahramanların onlara yüklediği anlam aslında benliklerinin bir tezahürüdür. Polisiyede de durum pek farklı değil fakat olay yeri ve izleği takip etmemiz için yerleştirilen yerler romanın ya da öykünün atmosferini yansıtmak açısından çok önemli. Defne’nin Kartepe’de karşılaştığı manzara doğanın çetin ve mücadele edilemez oluşunu, vakanın zorluğuyla özdeşleştiriyor. Keza Ali’de İstanbul’un keşmekeşliğinde bir nefes mesafesindeki çizimlere odaklanıyor, metro istasyonunda onca derdin ve karmaşıklığın arasında mekânın onu yönlendirmesine rağmen algısını kaybetmiyor. Bu da her iki karakterin psikolojisi ve romanın genel görüntüsüyle ilgili bizlere ipuçları veriyor.

Buzlar Çözülünce’de çocuk resimleri üzerinden ilerleyen bir anlatım da söz konusu. Romandaki çizimleri karakterin gözünden nasıl yorumladınız?

Ali metro duvarlarında gördüğü çizimlere geçmişi ile ilgili anlamlar yüklediği için resimlerin yanından geçen yüzlerce insandan daha farklı bir gözle bakıyor. Çünkü onun çizimlerle ilgili bir derdi var ve bunu hemen en başında anlıyoruz. Çizimler hem kendisi için hem de vaka için kritik bir öneme sahip. Çözüme giderken sadece adli bir olayın peşinde değil Ali, kendi benliğinin de izinde. 

Farklı mecralarda söyleşi ve yazılarınız da yayımlanıyor. Peki Türk edebiyatı ve Dünya edebiyatında başucu yazarlarınız kimler, çok etkilendiğiniz roman ya da öykü karakterleri var mı?

Yeni çıkan kitaplar üzerinden polisiyeye gönül veren arkadaşlarla söyleşiler yapıyorum. Eşimle birlikte kayıt altına aldığımız Ursula’yı Beklerken adlı bir de podcast serimiz var. Deprem nedeniyle 10. Bölümde ara verdik. Orada da Türk Edebiyatına emek veren yazarları konuk ediyoruz. İki süreçte de yazın emekçilerinin deneyimlerini, tecrübelerini dinlemek hem keyifli hem de çok geliştirici. Türk Edebiyatı’nda etkilendiğim yazılarını ve düşüncelerini doyumsuzca takip ettiğim başucu yazarım Semih Gümüş ve onun işaret ettiği yazarlardır. İncelikli bakış açısı benim için daima biricik olacaktır. Dünya edebiyatında modern anlatım tekniklerini düşünen ve onlar üzerine eserlerine kaleme alan yazarları tercih ediyorum, onda da Adam Johnson’ı söyleyebilirim. Attichus Fintch tartışmasız en sevdiğim roman karakteridir.

Bir yanda çizimler, sanrılar ve metaverse evreni… Öbür tarafta cinsiyet eşitsizliği, göçler, ırkçılık, her geçen gün daha da artan temel eşitsizlikler… 

Bu saydıklarınız romanın genel atmosferini oluşturuyor. Teknolojinin hayatımızı kolaylaştıran yönleri olduğu kadar istismarı mümkün kılan yüzü de var. Soruda olduğu gibi dünya üzerindeki tüm olgular ikiye ayrılmış durumda. Çok basit düşünürsek doğru ve yanlış. Polisiye üzerinden düşünecek olursak romanımın derdini oluşturan tüm durumlar gündelik yaşamın içine sızmış ayrıntılar. Polisiye tür olarak da edebiyatın beslendiklerinden faydalandığı için eksenini buna göre oluşturmakta. Ben de bu izleğin peşine düştüm, bahsetmeseydim ağırlığı da niteliği de eksik olacaktı.

edebiyathaber.net (24 Ekim 2023)

Yorum yapın