2004 müydü, 1979 muydu neydi, anamla pazara giderken havada bir leylek gördüm, benden başka da kimse görmedi. Ondan beridir böyle, Güney Manila senin, dağlık Jauja Bölgesi benim geziyorum, hep transit ama, hep bir çiçek koklayımı. Reeldeki yerleşik hayatımı muhayyelat ülkesindeki çeşitli seyahatlerimle kompanse edeyim derken, bir gün, ayaklarım beni Erzurum nahiyesine kadar getiriyor. Çok serin bir su içiyoruz, çok derin bir kuyudan çekilmiş. Bütün bunlar tam da Arnavut mafyasının palazlanmaya başladığı yıllar. Çok çoraplar örülüyor sonradan başımıza, allı morlu çoraplar, el örgüsü, çivit boyalı, üstünde küçük keçiler olan. Keçiler bir çoraptan ötekine derken, buğday tarlalarının üzerinden kayarcasına geçip uzak ülkelerden bize sahte esenlik getiriyorlar. Yardım ve yataklıktan Erzurum nezaretinde bir leylekle ilkokulu baştan okuyorum. Anam keşke Gülderen halamı görmeseydi o gün de, diyorum leyleğe, benim gözüm de böylece sana takılmaz, böyle avare gibi yollara düşmezdim. Leylek sarma sigarasını yere atıp üstüne bastıktan sonra, “Hadi ordan kolpacı,” diyor, “sen böyle seviyorsun.” Ben o gün fark ediyorum, ben herhalde böyle seviyorum. Sabahında nezaretten çıkar çıkmaz havada bir turna, ağzında hurma, Bağdat’ı anlatıyor. Tek gidiş!
https://goo.gl/maps/cygb5di25FSSaCxV7
edebiyathaber.net (25 Ocak 2023)