“Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk/hiçbir yere gitmiyor” demiş ya şair. Gerçekten öyle mi? Çocukluk hep bizimle mi? Çocukluğumuz için, evet hep bizimle diyebiliriz de çocukluk için sanırım buna aynı yanıtı veremiyoruz. Öyle olsaydı, saf masumiyetimiz de bizimle kalmaz mıydı? Bakalım yaşadığımız topluma, görülebiliyor mu o masumiyet? Kendi yaş grubumuza bakalım yetişkinler olarak. Nerede çocukluğumuzdaki masumiyetimiz? Çok uzaklarda artık. Keşke yanıbaşımızda kalsaydı o saflık da bugün bu toplumu yaşamasaydık hiçbirimiz.
Esra Yazdıç Demir’in Altın Kitaplar’dan çıkan yeni kitabı “Memur Çocuk”u okurken düşündüm bunları. Kültürleri, renkleri, aile yapıları farklı olan üç çocuğun birbirlerinin hayatlarına dokunuşlarını ve bıraktıkları izleri okuyoruz kitapta. İlk kitabı “Burnumun Renkleri” ile Gülten Dayıoğlu Vakfı, roman ödülünü de alan yazar kitabıyla ilgili şunları söylemiş: “Aslı, Celile ve Barış üçlüsünü kurgularken, yargılamadan birbirinin yanında olması, farklılıkları normalleştirmeyi, cesarete ihtiyacı olduğunu düşündükleri kişilerin elinden tutup yukarı çekmeyi nasıl başaracaklarını anlatmak istedim.”
Kitabın adı ilginç geldi bana. Altında yatan nedeni görünce anlamını buldu. Yazar anne ve babasının mesleklerinden dolayı ülkemizin yedi bölgesinin dördünde yaşamış. Bu durum da yıllar sonra gelmiş kitabın adına konmuş. Aslı da ailesinin gittiği rotada yol almaya mecbur kalan çocuklardan. 869 km.lik bir yolun sonunda hikâyesi başlıyor. Celile ve Barış’ı da hiç sevmese de perde onları buluşturuyor.
Memur Çocuk’un benim için bir sürprizi “Burnumun Renkleri”nden tanıdığım Deniz Toprak Miskoklar oldu. Yıllar geçmiş psikolog kimliği ile bu kitapta da yerini almış. İlk kitabı okuyan herkes için güzel bir sürpriz olacaktır bu.
Bununla birlikte Plüton Sendromu kavramıyla da tanıştım kitapta. Bilenler bilir ama bilmeyenler için bir açıklama yapmayacağım. Okurken görülebiliyor çünkü ne olduğu. Ayrıca ‘vitiligo’ kavramı ile de yeni tanıştım kitap sayesinde. İnsan her yaşta öğrenmeye devam ediyor. Bu öğrenme çocuklar aracılığı ile olunca daha da keyifli oluyor benim için.
Çocukluk demişken dönelim o halde başa. Çocukluk, masumiyet… Bunlar güzel ve kulağa hoş gelen kavramlar. Yaş aldıkça yitirdiğimiz kavramlar. Peki, neden? Dünya bizi neden buna zorluyor, bizi neden dönüştürüyor? Sorular çoğalır ama biliyorum yanıtları gelmez. Yanıtını verecek yüzümüz de yoktur zaten. O halde kitaptaki son satırları yazının son satırları yaparak bitireyim.
“Bazen değişimler zor gelir. Kalbin, aklın, bedenin yorulur ama gittiğin yerde bir sürpriz bekliyordur belki seni. Al onu hayatına ve asla çıkarma.“
edebiyathaber.net (12 Şubat 2024)