Mert Tugen : “Ben işlerimde kahkaha attırmasam da gülümsetmeyi, bazen de hüzünle temas ettirmeyi seviyorum.”

Kasım 15, 2024

Mert Tugen : “Ben işlerimde kahkaha attırmasam da gülümsetmeyi, bazen de hüzünle temas ettirmeyi seviyorum.”

Söyleşi: Ayşe Yazar 

Mert Tugeni yıllardır başkalarının hikayelerini resmeden biri olarak gördük. Başkasının dünyasını resmetmekle kendi dünyanızı yaratma ve resmetme deneyiminiz nasıldı?

Hikâyeye başlarken çizmeyi sevdiğim konuları, objeleri düşünüp hikâyeyi bunun üzerine örerek kendi adıma işleri çok kolaylaştıracağımı düşünmüştüm. Her türlü başka birinin kitabını resimlemekten daha kolay olur gibi geliyordu bu şekilde ama aksine konu kendi kitabım olunca, çalıştığım herhangi bir yazardan daha zorlayıcı hatta acımasız oldum kendime karşı. Kendi kendinin patronu olmak her zaman da o kadar havalı bir şey değil yani. Çok fazla deneme çizimleri yapıp vazgeçtim. Bir noktada zaman kaybetmeye başladığımı fark edip kendimi durdurdum ve sürece uyum sağlamaya çalıştım.

Hikâyeyi yaratırken de genelde görsel olarak düşündüğüm ya da çizerken elimle düşündüğüm için doğru cümleleri bulmak, hikâyeyi az ve öz hale getirmek gibi kısımlarda zorlandım. İlk yazdığım versiyon çok uzundu mesela ama törpüleye törpüleye son şeklini aldı.

Bir kitabın giriş cümlesi hem okur hem de yazar için önemlidir. İlk cümleniz nasıl ortaya çıktı? Bu cümle günümüz çocuklarına dayatılan dünyaya bir eleştiri olarak görülebilir mi?

İlk cümle aslında bir paragraftı neredeyse ama bir noktada hikâyenin başlangıcının tek bir cümleyle çok sade ve vurucu olması daha mantıklı geldi. Ve evet, bunu bir eleştiri olarak da görebiliriz tabii ki.

Ben çocuk kitaplarında, Türkiye’de çok örneği olmasa da distopik ya da karanlık dünyalarla temas eden hikayeleri daha çok seviyorum. Kendi işlerimde de çok renkli dünyalar çıkarıyorum görünürde ama karamsar bir durum da oluyor çoğu zaman. Bu yüzden bu kitapta da dünyayı biraz burada bahsettiğim şekilde kurgulamak istedim. Bunu yaparken de yaşadığım yere küçük bir bakış atmak yeterli oldu zaten. Ben Kadıköy’de yaşıyorum örneğin. Burada gerçekten çok sevdiğim sokaklar ve binalar var ama şöyle bir uzaktan baktığınızda göz kanatan detaylarda boğulmamak elde değil. Ve bence şehrin görüntüsü, içinde yaşayan insanların ruh hallerine, bu ruh halleri ve düşünce şekilleri de binalara tesir ediyor uzun süreçte.

Kitaptaki çocuk, neden gitar almıyor da gitar yapıyor?

Ben evde tek başına çok vakit geçiren, biraz garip duran, asosyal karakterleri seviyorum. Bu karakterlerin bir konuda ya da işte takıntılı derecede iyi oldukları anlar olur bazen filmlerde ya da kitaplarda, bu karakteri de biraz öyle hayal ettim.

Bir de müzikle de ilgili olduğum için çalan şarkıyı hiç yeni bir gitardan çıkan temiz bir ses olarak düşünmedim. Elde yapılmış derme çatma bir gitarın çıkardığı bozuk bir ses bazen çok daha gerçek tınlayabilir, insanın içine işleyebilecek hüzünlü ve neşeli sesler çıkarabilir.

Metne dahil edilmeyen ancak çizimlerle verilen detaylar hikâyeyi katmanlandırıyor. Siyah duman çıkan bir baca, onun yanında ayağına ip dolanmış boynu bükük bir kuş, parkta ayağında ayakkabısı olmayan evsiz adam… Ebeveyn okumalarının ve etkileşimli okumaların da etkisini ortaya çıkaran tarzınız üzerine neler söylersiniz?

Çizmeye başladıktan sonra kendimi sadece çocuklara çiziyormuşum gibi şartlamaktansa biraz daha rahat bırakmaya çalışıyorum. Bu detayların bazıları da ana hatları belirledikten sonra çizerken çıkıyor genelde. Zaten yetişkinlerin de okuyup bir şeyler bulabileceği kitapları okumayı ve resmetmeyi seviyorum ben de. Görsel olarak çizmem gereken temel hatlar bittiğinde etrafı hikâyeye uygun şekilde süslemek, detaylar çizerek zenginleştirmek işin en eğlenceli kısmı bu arada benim için. Uzun uzun o detaylarda kaybolup gidebilirim aslında ama kendimi tutuyorum bir noktada.

Kitabın karakteri okul, huzurevi, lunapark, şehrin merkezindeki kalabalık gibi çeşitli alanlarda bir arayış içinde dolanıyor. Onun bu arayışında umut veren ilk yaklaşım bir hayvandan geliyor, şarkıya eşlik edenler kemirgenler oluyor. Sonrasında doğanın eşliği ile karşılaşıyoruz. İnsan en zor değişen unsur mudur? Kitaptaki değişim için neler söylersiniz?

Evet, belki bu da olabilir ama daha çok insanlar günlük yaşamlarının içine, kendi dünyalarına ve dertlerine çok gömüldükleri için bazı detayları görmüyorlar ya da görmek istemiyorlar gibi geliyor. Çocuksu meraklarımızı da zamanla yitiriyoruz. Sokakta bir kalabalık, gürültü, müzik gibi bir durum olduğunda orada hep anlam vermeye çalışan bir kedi, köpek görürüz. Kitapta da biraz öyle bir durum var. Bir de bir karakter hikayesi inşa etmeye çalışıyorsam orada kesinlikle karaktere eşlik eden bir hayvan görmek isterim.

Bina veya sokaklardaki yazılara, simgelere baktığımızda bu yazıların dili veya milliyeti yok. Herhangi bir ülkenin alfabesi ya da sembolü değil bunlar. Niçin böyle tercihiniz oldu? 

Hem karakterin cinsiyeti konusunda hem de hikâyenin geçtiği mekanlar konusunda daha belirsiz, hem burası gibi hem de bambaşka bir yer gibi duran mekanları tercih ettim. Bunu hem hikâyeyi daha evrensel kılabilmek için hem de doğrudan bir yere, ülkeye işaret etmek istemediğim için tercih ettim.

Son cümlenizle kitabın ana karakterinin yarattığı etkinin süreceğini, okuru da bu döngüye kattığınızı görüyorum. Koruda Bir Konseri okurlarınızda hangi etkilerin olmasını hayal ederek yazdınız?

Ben işlerimde kahkaha attırmasam da gülümsetmeyi, bazen de hüzünle temas ettirmeyi seviyorum. Eğer yetişkin bir hikâye yazıyor olsaydım bu kadar umutlu bitirmezdim belki sonunu ama müziğin benim hayatımda ne kadar olumlu etkisi ve yeri olduğunu ve bunun düşündüğümden ne kadar da güçlü olduğunu da göz önünde bulundurarak bir çocuğu bu konuda heyecanlandırmak ve umutlandırmak çok hoşuma gider. Hem kelimelerin hem çizdiğim resimlerin hem de müziğin gücüne sığınarak belki birkaç çocuğun zihninde olumlu anlamda bir yer edinebilir umarım bu hikâye.

Yorum yapın