Söyleşi: Gönül Ekici
Bu yıl Bilgi Yayınevi’nden Al Söyle Beni isimli şiir kitabı çıkan Mesut Örs ile kendisi ve kitabı üzerine bir söyleşi yaptık.
Merhaba, öncelikle sizi tanıyalım. Mesut Örs kimdir?
Merhaba. 1971 doğumluyum. Memleketim Torosların yamacında bir köy olan Çömelek. Mersin’in Mut ilçesine bağlı. Adana’da büyüdüm. 1992 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi’nde öğrenciyken, siyasi nedenlerle tutuklandım ve uzun süren bir hapishane hayatım oldu.
Edebiyata, kitaplara okuma yazma öğrendiğimden beri yoğun ilgim vardı. İlk yazılarımı, şiirlerimi ortaokul yıllarında yazmaya başlamıştım. Böylece yazmak, benim için kendini ifade edebilmenin vazgeçilmez bir aracı haline geldi. Şiir dışında, güncel makaleler, kitap ve tiyatro oyunu tanıtımları yazıyorum, yazdıklarım şimdiye kadar Gezite.org, KaosGL, Mimesis, Edebiyat Haber, Kitap Eki, BirGün, Evrensel gibi site, dergi ve gazetelerde yayımlandı.
Kitabınız “Al Söyle Beni” nasıl ortaya çıktı? Kitabınızdan biraz bahsedebilir misiniz?
Öncelikle “Al Söyle Beni” belli bir tema üzerine şekillenen veya özel bir konuyu işleyen bir kitap değil. İçinde benim otuz yıl önce yazdığım bir şiir de var, yeni yazdığım bir şiir de. Bu yönüyle bu kitaba benim otuz yıllık şiir serüvenimin kısa bir dökümü diyebiliriz.
“Nasıl ortaya çıktı” noktasında kurum olarak Bilgi Yayınevi’ne, kişi olarak üst yöneticilerinden tek tek tüm çalışanlarına teşekkür etmek isterim. Bildiğiniz gibi birçok yayınevi artık yeni şiir kitabı basmıyor. Bilgi Yayınevi yılda iki-üç tane gibi sembolik sayıda da olsa yayın programında yeni şiir kitaplarına yer vermeye başladı. Yayınevi yayın kurulu da şiirlerimi basılmaya değer bulunca kitap ortaya çıkmış oldu. Nazım Hikmet, Attila İlhan, Hasan Hüseyin başta olmak üzere, ilk şiir kitaplarını Bilgi Yayınevi’nin o dar cep boyu baskılarından okumuş biri olarak, kitabımın “Bilgi” etiketiyle çıkmasının benim için ayrıca özel bir değerinin olduğunu da belirtmeliyim.
Şiirlerinizde herkesin hayatına dokunan temalar var: Yoksulluk, yalnızlık, aşk, tutku, Gezi Direnişi, Halepçe Katliamı… Bazen bir ırgatın hayatında buluyoruz kendimizi, bazen de kanlı bir düğüne gidiyoruz şiirlerinizde… Hayatın içine sızan bu şiirler nasıl oluştu?
Kitaptaki şiirlerin otuz yıllık bir sürece yayıldığını söylemiştim. Dolayısıyla bir şiirde çok kişisel, değişik duygudurumları ifade edilirken, başka bir şiirde o gün patlayan bir bombanın yankısı olabiliyor. Siyasetle gündelik hayatı öyle kalın duvarlarla ayırmak pek mümkün değil zaten. Hepsini biz yaşıyoruz. Bir gün tutkuyla âşık olursun, bir gün –hatta belki de daha önce âşık olduğun kişiyle aynı yastıkta yatarken- iliklerine kadar yalnız hissedersin, Gezi’de direniş olur sokağa çıkarsın, Madımak’ta, Halepçe’de üzülürsün… Hepsini aynı kişi yaşayabilir. Yaşadığını yazmak yetiyor aslında bu şiirlerin oluşması için.
Herkes kendi meşrebince yazar illa ki. Siz de kendinize has bir biçim kullanmışsınız. Bunun özel bir nedeni var mı?
Aslında kendime has bir biçim kullandığımı düşünmüyorum. Yazılış tarihleri açısından oldukça geniş bir zamana yayılan şiirler arasında acemi şiirler de var, daha oturmuş olanlar da. Teknik olarak farklı yöntemler de denemişim. Genelde serbest ölçüyle yazılmış şiirler olmakla birlikte, koşma, haiku, diyalog gibi birbirinden oldukça farklı şekillerin denendiği şiirler de var kitapta. Yalnız hepsi için söyleyebileceğim, otuz yıl önce de bugün de dikkat etmeye çalıştığım temel kıstas; sade ve anlaşılır olmak. Söyleyeceğini, okuyan herkesin kendinden bir parça bulabileceği yalınlıkta söyleyebilmek. Belki bu kıstası gözetmenin getirdiği bir üsluptan bahsedebiliriz.
Şiir yazmanın sizin için anlamı nedir? Yazmaya devam ediyor musunuz?
Şiir yazmanın benim için anlamı kendimi ifade edebilmek. Kendimle, insanlarla ve hayatla ilgili duygu düşüncelerimi aktarmanın en güzel ve en güçlü yollarından biri. Yazmaya devam ediyorum. Ama sadece şiir değil. İzlediğim bir oyunun, okuduğum bir kitabın tanıtımını da yazıyorum, bunlar değişik mecralarda yayımlanıyor. Ayrıca kurgusal metinler ve denemeler yazmayı deniyorum.
edebiyathaber.net (5 Ekim 2018)