1975 olmalı. Lise öğrencisiyim. O zamanlar cumartesileri okul yarım gün. Okuldan çıkar çıkmaz kendimizi sokaklara atıyoruz. Çoğunlukla da Kadıköy’den vapura binip Beyoğlu’na çıkardık. Rotamızda seks komedi filmleri oynatan sinemalar ve Çiçek Pasajı vardı. Sinema sonrası soluğu Çiçek Pasajı’nda alır. Birkaç Arjantin içerdik.
Balık Pazarı’nı, oradaki birbirinden ilginç mekanları keşfimiz de o günlere rastlar. Önce dünyanın en ilginç meyhanelerinden Pano’yu keşfetmiştik. Pano şarap satardı ve müşterileri yiyeceklerini kendi getirirdi. Cumhuriyet Meyhanesi de çekici görünürdü. Ama cesaret edip buralara giremezdik, çünkü yaşımız tutmazdı. Rakı içmeye de cesaret edemezdik ve bizi kabul etseler, rakı içsek bu kez de öğrenci harçlıklarımızın yetmeyeceğini düşünürdük.
Merak edip de giremediğimiz bir yer de Krepen Pasajı’ydı. Balık Pazarı’nın İstiklal caddesi girişinden yürürseniz balıkçı ve şarküterilerin arasında, sağ kolda daracık bir geçide rastlardınız. Burası Krepen Pasajı’nın girişiydi. Bu koridorumsu giriş o kadar izbe ve karanlıktı ki girmeye çekinirdik. Kokuyu anımsamıyorum. Krepen Pasajı’nın bir adı da Sidikli Pasajı’ymış. Rivayet muhtelif. Müdavimlerinin yoksul kişiler olması nedeniyle bu ismin takıldığını söyleyen de var, Balık Pazarı tarafındaki dar girişin acil ihtiyaçlar için tuvalet gibi kullanılması nedeniyle de bu adın verildiğini söyleyen de.
Seksenli yılların ikinci yarısında genç bir gazeteci olarak Beyoğlu gecelerini keşfederken yolumun ilk düştüğü meyhanelerden biri “Krepende’ki İmroz”du. Krepen pasajı yıkılmış, oradaki meyhanelerden bazıları Çiçek Pasajı’nın arkasındaki Nevizade Sokağı’na taşınmıştı. İmroz onlardan biriydi. Yorgo tipik bir meyhaneciydi. Babacan, sempatik biriydi, mezeler lezzetliydi ve fiyatlar makuldü. Kısa zamanda İmroz’un müdavimlerinden olmuş, Yorgo’nun hoş sohbetlerini dinlemeye başlamıştık. Öyle hoş anılar analtıyordu ki yıkılmadan önce Krepen’e girip bir göz atmadığım için çok pişman olmuştum.
Krepen’in meyhaneleri Nevizade’de yeniden açılırken yerine inşa edilen Aslıhan Pasajı’nın inşaatı bitmiş, kısa bir süre sonra da orada sahaf dükkanları açılmaya başlamıştı. Bu dükkanlardan birinin sahipleri yakın arkadaşlarım öykücü Cengiz Öndersever ve Nurzer Öznur’du. Onların kısa süren sahaflık macerası sırasında da komşu sahaf “Simurg” İbrahim Yılmaz’la dost olmuştuk. O günlerden beri hep aklımda “Krepen Pasajı nasıl bir yerdi?” sorusu dolaşır.
Aslıhan Çarşısı’nda sahaflık da yapmış olan ve halen İzmir’de Hermes Sahaf olarak mesleğini sürdüren Ümit Nar da aynı sorunun peşine düşenlerdenmiş. Üstelik sormakla kalmamış araştırmış da. Sahaflık mesleğinin avantajlarını kullanarak önemli belgelere ve kitaplara da ulaşmış ve sonuçta ortaya “Krepen Pasajı Nerededir? Pera Tarihine Bir Uğrayış…” kitabı ortaya çıkmış. Yayıncısı da sahafların duayenlerinden Emin Nedret İşli’nin Turkuaz Yayınları olmuş.
Ümit Nar tarihi bir kazı yapıyor kitabında ve Pera’nın tarihi içinde Krepen Pasajı’nın yerini, nasıl değişimler geçirdiğini ve yıkılıp yerine Aslıhan Pasajı’nın yapılmasını tanıklıklarla, kitaplarda, edebiyat eserlerinde izini sürerek tatlı dille anlatıyor.
Meşrutiyet Caddesi’ne, Balık Pazarı’na ve Dudu Odaları sokağına çıkışları olan Krepen Pasajı’nın hep gözden ırak, biraz kuytuda kalan bir pasaj olduğunu anlıyoruz. Gözden ırak olduğu için de tarihi doğru düzgün tutulmamış. Adının nereden geldiği bile tartışmalı. Yeşilköy’ün Levantenlerinden Crespin ailesi tarafından yaptırıldığı için mi ismini buradan almış, yoksa pasajda ayakkabı imalatçısı Rum esnafın toplandığı için mi Fransızcadan adının geldiği tartışılıyor. Bana ilki daha doğru geliyor. O zamanlar pasajlar ve apartmanlar sahiplerinin adını alırmış. Krepen adının menşei tartışılırken 1943 yılında, yabancı isimlerin Türkçeleştirilmesine dair kanun çıkarılınca pasajın adı Krizantem olarak değişivermiş. Ama bu adı kimse benimsememiş ve Krepen diye anılmaya devam etmiş.
Ümit Nar, Tarihçi Ayhan Aktar’ın yönlendirmesi ile Şark Ticaret Yıllıkları’nı temin etmiş ve pasaj esnafının birçoğunun adlarını ve mesleklerini bulmuş. Kitapta bunun da listesi bulunuyor. İlk kurulduğunda ağırlıklı olarak kunduracılar, terziler, matbaalar gibi işyerleri varmış pasajda. Hem imalat hem de satış yapıyorlarmış. Pasajın kimlik değiştirmesi ise 1940’larda meyhanelerin burayı mekân seçmesi ile oluyor. Triandafilos, Zararapulos, İmroz, Kadir’in Yeri, Neşe (Bayram’ın Yeri) gibi meyhaneler açılıyor. Kısa bir süre sonra da Çiçek Pasajı’nın kalabalığından kaçan şair, yazar, sanatçı ve ressamların mekânı halini alıyor.
Edip Cansever, Hayalet Oğuz, Tezer Özlü, Tomris Uyar, Turgut Uyar. Oğuz Atay, Pertev ve Dürnev Tunaseli kardeşler, Patriyot Hayati, Mehmed Kemal, Çetin Özbayrak (Altı Punto Çetin), Cihat Burak, Cahide Sonku ve Cevat Çapan hemen akla gelen isimler. Cihat Burak, Tomris Uyar, Edip Cansever ve Oğuz Atay’ın pasajı eserlerine konu ettiğini belirtiyor Ümit Nar. Örnekler veriyor.
Sonra kaçınılmaz son geliyor. Pasaj tarihi eser statüsünden çıkarılıp yıkılıveriyor ve yerine Aslıhan Pasajı yapılıyor. Şunu öncelikle belirteyim, internette sıkça yazıldığı gibi Aslıhan Pasajı Krepen’in yeni hali değildir. İki katlı dükkanlardan oluşan Krepen tamamen yıkılmış yerine ona hiç benzemeyen çok katlı bir işhanı ve iki katlı bir pasaj yapılmıştır. Yeni binayı yapanlar içine bir de mescit açıp meyhanelerin ya da başka içkili mekanların pasajda açılmasını önleyecek tedbiri de almıştır. Bu değişimde hayırlı olan tek şey meyhanelerin yıkıntısından sahaflar çarşısının doğmasıdır.
Yazık ki bir zamanlar kitapseverlerin gözde mekanı olan Aslıhan Pasajı sahaflar çarşısı olma özelliğini kaybetmek yolunda ilerliyor. Her geçen gün sahaflar kapanıyor ve yerine başka mağazalar açılıyor. Var olan sahafların çoğunu da açık bulmak mümkün değil. Pasaj sanki sahaf deposu gibi bir görünümde. Yakında Krepen gibi gözden ırak bir yer haline gelecek.
Krepen Pasajı öyle gözden ve gönülden ırak bir yermiş ki içinin bir fotoğrafı bile yok. Ancak bazı fotoğraflarda küçük parçalarını görebiliyorsunuz. Tabii tasarımcılar buna izin verirse. Ümit Nar büyük emek ürünü bir kitap ortaya çıkarmış ve Krepen’le başlayıp Aslıhan Pasajı ile süren öyküyü ayrıntılı olarak anlatmış. Kutluyorum. Tek eleştirim ise tasarıma.
Günümüz tasarım modası görselleri “pul” gibi kullanmak olsa gerek. Başka kitaplarda da rastladım, tasarımcılar görselleri pul tabir ettiğimiz çok küçük boyutlarda kullanıyor. Görmek, ayrıntılarını anlamak imkânsız hale geliyor. Sanki yazar çok zorlamış da görselleri kerhen kullanmışlar.
Örnek vermek gerekirse, Krepen’in içeriden görüntüsü bulunamıyor demiştik, Ara Güler şahane bir Cihat Burak fotoğrafı çekmiş. Cihat Burak Krepen’de, bir masada oturuyor ve arkada pasaj görülüyor (s. 87). Tabii görebilirseniz. Kitabın tasarımcısı Emel Akgül fotoğrafı 5,5 x 4 cm ebadında kullanmış. Yine de görünür diye endişelenmiş olsa gerek ki sepya zemin rengi vermiş. Matbaa da onun endişesini anlayıp görseli flu basmış. Sonuç; hiçbir şey görmek mümkün değil. Neyse ki Ümit Nar fotoğrafta neler görüldüğünü ayrıntılı olarak anlatıyor da hayal edebiliyoruz. Naçizane önerim bu kıymetli eserin yeni baskılarında görsellerin büyütülmesi ve “net” olarak basılması.
- “Krepen Pasajı Nerededir? Pera Tarihine Bir Uğrayış”, Ümit Nar, Turkuaz Yayınları, 2024.
edebiyathaber.net (4 Aralık 2024)