I
Milan Kundera, 1 Nisan 1929 günü o dönemki Çekoslovakya’nın Brno şehrinde dünyaya gelir. Müzik, edebiyat ve sinema alanında eğitim görür. Eğitimi devam ederken Komünist Parti’ye üye olur ancak ilerleyen yıllarda partiden ihraç edilir, sonra yeniden kabul edilir ve tekrar ihraç edilir. Bu döngü devam ederken Türkçeye Şaka olarak çevrilen romanını yazar ve kitap 1967 yılında yayımlanır.
Kitapta, Ludvik isimli ana karakterin, yaptığı bir şaka sonucunda yaşadıkları anlatılmaktadır.
Ludvik, kız arkadaşına, “İyimserlik, insanlığın afyonudur! Sağlıklı ruh, hıyarlıktan başka bir şey değil. Yaşasın Troçki!” yazan bir kartpostal gönderir ve Stalinci bürokratların yapıp ettikleri nedeniyle başına gelmeyen kalmaz.
Şaka’nın yayımlanmasının ardından, Çekoslovakya, Sovyet işgaline uğrar ve yaşam Milan Kundera için gittikçe zorlaşır. Tüm zorluklara rağmen Kundera, üretmeye devam eder. 1969’da Yaşam Başka Yerde, 1971’de ise Ayrılık Valsi isimli romanları yayımlanır.
Stalinizmin etkisindeki Çekoslovakya’da barınamayacağını anlayan Kundera, 1975’de Fransa’ya iltica eder ve ülkesine bir daha geri dönmez.
Fransa’ya yerleşmesinin ardından Kundera, adını duyurmasını sağlayan üç büyük romanını yazar: Gülüşün Ve Unutuşun Kitabı, Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği ve Ölümsüzlük. Ölümsüzlük aynı zamanda yazarın Çek dilinde yazdığı son kitabıdır. Ölümsüzlük’ten sonraki kitaplarını (Yavaşlık, Kimlik, Bilmemek ve Kayıtsızlık Şenliği) Fransızca kaleme alır ve kendisinin Fransız Edebiyatı içinde değerlendirilmesini ister.
II
Kundera’nın yazmış olduğu Şaka, 1969 yılında; Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği ise 1988 yılında sinemaya uyarlanır. Her iki uyarlama da Kundera’yı tatmin etmez ve eserlerinin tekrar sinemaya uyarlanmalarına engel olur.
Kendi ülkesinde yasaklanan ve ana dilinde yazdıklarıyla kimseye ulaşma şansı bulamayan Milan Kundera, çeviri sürecinde de büyük şanssızlıklar yaşar. İlk romanı Şaka’nın çeviri macerasını, yazmış olduğu Roman Sanatı isimli kitabında şu cümlelerle özetler:
“1968’de ve 1969’da Şaka, bütün Batı dillerine çevrildi. Ama ne sürprizler çıktı ortaya! Fransa ‘da çevirmen romanı, üslubunu süsleyerek yeniden yazmış. İngiltere’de editör bütün yinelemeli bölümleri kesmiş, müzikal bölümleri çıkarmış, ana bölümlerin sırasını değiştirmiş, romanı yeniden düzenlemişti. Başka bir ülkede çevirmenime rastladım: Tek bir Çekçe sözcük bilmiyordu. “Nasıl çevirdiniz kitabı?” diye sordum. “Yüreğimle, ” diye yanıtladı ve cüzdanından çıkardığı bir fotoğrafımı gösterdi. O kadar sempatik bir insandı ki, telepatiyle gerçekten bir yapıtın çevrilebileceğine inanacaktım az daha. Daha kolaydı tabii işi; Arjantinli çevirmen gibi o da yapıtın Fransızca yeniden yazımından yararlanarak çevirmişti kitabı. Roman bir başla ülkede Çekçeden çevrilmişti. Kitabı açtım. Karşıma Helena’nın monoloğu çıktı. Kitabımda her biri bir paragraf oluşturan uzun tümceler birçok tümceye bölünmüştü… Şaka’nın çevirileri müthiş şoke etmişti beni. Neyse ki daha sonraları sadık çevirmenlere rastladım. Ama ne yazık ki, pek sadık olmayanlara da… Oysa benim gibi artık fiilen Çek okuyucusuna sahip olmayan bir yazar için çeviriler her şeydir. Bu nedenle birkaç yıl önce kitaplarımın çeşitli ülkelerdeki yayınlarını bir düzene sokmaya karar verdim. Bu bazı tartışmalara yol açtı ve epey yorucu oldu tabii. Eski ve yeni romanlarımın bildiğim üç ya da dört yabancı dilde okunması, denetlenmesi, yeniden gözden geçirilmesi yaşamımın bir bölümünü bütünüyle kesintiye uğrattı…”
Roman Sanatı’nda kısaca özetlediği tecrübeleri nedeniyle ince eleyip sık dokuyan Kundera, yazdıkları hakkında da pek kimseye söz hakkı bırakmamış, Roman Sanatı, Saptırılmış Vasiyetler, Perde ve Bir Buluşma adlarıyla dilimize çevrilen deneme kitapları aracılığıyla kendi poetikasını açıklamaya çalışmıştır.
III
İlk basımı Eylül 2017’de yapılan “Bir Düşün Sonu” isimli kitap bize Milan Kundera hakkında yeni bir bakış açısı kazandırma iddiasıyla yayımlandı. Kitabı, Gaziantep Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünde akademik çalışmalarını sürdüren Zekiye Antakyalıoğlu kaleme almış.
Antakyalıoğlu; Bir Düşün Sonu’na, Kundera ve onun benimsediği roman anlayışı hakkında bilgi vererek başlıyor. Devamında, Kundera romanlarında öne çıkan kimi kavramları belirliyor ve bu kavramlar ışığında tüm kitaplarının detaylı analizlerine geçiyor. Bu analizlerle Milan Kundera’nın yapıtları hakkında, derli toplu bir bakış açısıyla yarı akademik bir üslupla yazılmış çok önemli bilgiler elde etme şansına kavuşuyoruz.
Kitabın son bölümü ise Kundera’nın yayımlanan son romanı olan Kayıstsızlık Şenliği’nin incelenmesine ayrılmış.
IV
Milan Kundera, donanımlı okurlara seslenen bir yazar. Bu anlamıyla çoksatar değil hepsatar kategorisine giren eserlere sahip. Yazdığı tüm kurmaca eserler, isimlerinden de anlaşılabilecek belirli konuları merkezine alıp o konular üzerinde derinlemesine düşünüldüğünü hissettiren bir içeriğe sahipler. İnsanlığın varoluşu; ölüm ve ölümsüzlük karşısında insanlık; bizi biz yapan kimlikler; bellek, unutma ve hatırlama; otoriter rejimler ve karşısında ezilen insanlar; özgürlük gibi temel kavramlar etrafında yazılmış romanlara sahiptir Milan Kundera.
Bu kitaplarında, kimi zaman anlatıcı olarak yarı görünür bir şekilde karşımıza çıkar, kimi zaman da kendi romanlarına adıyla sanıyla doğrudan girer ve okurlara seslenir. Antakyalıoğlu, Kundera’nın bu tercihlerini göz önünde tutarak yazarın eserlerini “romanesk denemeler” olarak adlandırır. Bu yönüyle Kundera, öncü bir yazardır ve roman sanatını farklı noktaya taşıyan bir kişidir.
Kundera’nın kitapları biçim olarak da özenle tasarlanmışlardır ve birbiriyle paralellik kurabileceğimiz benzer biçimsel unsurlara sahiptirler. Antakyalıoğlu, tek bir paragrafla bu biçimsel detayları çok güzel özetler:
“Yazmış olduğu on bir romanda tuhaf bir simetri vardır. Romanlarından yedisi yedişer bölümden oluşur. Kundera’nın kendisi de yedi saplantısı olduğunu verdiği bir röportajda belirtir. (…) Yazdığı ve bir müzik terimi olup ‘müzik eseri’ anlamına gelen opus olarak adlandırdığı on bir romanı arasında bana göre Magnum Opus’u olan Ölümsüzlük ise, ilginç bir tesadüf ki Kundera’nın yedinci romanıdır.” (s. 19)
Kundera’nın kitaplarındaki yedi rakamı yalnızca bölüm sayılarında karşımıza çıkmaz. Birçok romanında karakter sayısı yedi veya katları kadardır. Romanın ana karakteri çoğunlukla tüm romanları içinde paralel bölümlerde benzer sonları paylaşırlar. Bu anlamda Kundera, okurlara sürprizler yapma derdinde değildir. Yazar, evrensel anlamda düşündüğü insanlık hallerini, benzerlikler ve tekillikler üzerinden tartışmaya açmak ve okurlarına insanı anlatmak derdindedir.
V
Yukarıda, Bir Düşün Sonu’nda özel bir bölümün Kayıtsızlık Şenliği’ne ayrıldığını belirtmiştim.
Kayıtsızlık Şenliği, Kundera’nın 1999’da yazdığı Bilmemek isimli romanından tam on dört yıl sonra yayımlanan kitabı. Kitabı ilk elde, hacim, biçim ve içerik olarak diğer Kundera romanlarına kıyasla oldukça zayıf olarak niteleyebiliriz. Bu durumu Antakyalıoğlu, okuduğu eleştiri yazılarından yola çıkarak şu cümlelerle ifade eder:
“Kayıtsızlık Şenliği okuruyla buluştuğunda bazılarında ilginç biçimde hayal kırıklığı yaratmıştır. Avrupa ve Amerika’nın seçkin gazetelerinde yer alan tanıtım yazıları veya incelemelere baktığımızda eleştirmenlerin, bazen insafsızca, bu kitabı roman sayıp sayamayacağımızı bile tartıştığını görebiliriz. Romanda biçim ve içerik açısından tespit edilen görece eksiklikler ise yazarın ileri yaşına bağlanmış ve hoş görülmüştür. Romana yapılan eleştiriler genellikle romanın içi boş gevezelikler bütünü olduğu, parçaların bütüne yeterince bağlanmadığı, konudan konuya atlandığı, okurun alıştığı tatta bir Kundera mizahından yoksun olduğu veya fikir bütünlüğünün bulunmadığı, ciddiyetten uzak bir eser olduğu, ne söylediğinin pek de anlaşılmadığı yönünde olmuştur. Bunlar kısmen doğrudur.” (s. 146)
Antakyalıoğlu, kitaba yöneltilen sert eleştirileri yukarıdaki cümlelerle özetledikten sonra Kayıtsızlık Şenliği’ne başka bir gözle bakmayı öneriyor ve kanımca oldukça özgün bir bakış açısıyla kitabın aslında bir başyapıt olduğunu göstermeye çalışıyor. Baktığı açıdan değerlendirildiğinde de başarılı oluyor.
Bir Düşün Sonu, yalnızca Kayıtsızlık Şenliği’ne getirdiği bu farklı okuma önerisi için bile kayda değer bir çalışma.
VI
Zekiye Antakyalıoğlu’nun kitabı, Milan Kundera’nın eserlerini okumuş, daha fazlasına ulaşmak isteyenler için yapılmış bir çalışma. Bu yazı vesilesiyle Kundera adını duymuş, merak etmiş okurlara ise Milan Kundera’nın eserlerini kronolojik bir çizgiyi takip ederek okumalarını salık verebilirim.
Milan Kundera’nın dikkatleri çeken ve hemen herkesin ortak görüşle kabul ettiği fikirlere göre en önemli romanları, Fransa’ya yerleştikten sonra kendi dilinde yazdığı kitaplardır. Bu üç kitap içinde kimileri Ölümsüzlük’ü başyapıt olarak kabul ederken kimileri de Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği’ni öne çıkarır.
Benim bu noktada, yazarın kitaplarının kronolojik olarak okunmasını önermemin nedeni de Kundera evrenine giriş kitabı olarak niteleyebileceğimiz Şaka’nın kapıyı aralamak; Kayıtsızlık Şenliği’nin de aynı kapıyı aralık bırakarak dışarı çıkmak için fırsat sunmasıdır. Bu benzetme ekseninde, bir bakıp çıkacağım diyenler, Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği’ni okuyup tek kitapla yetinebilirler.
Onur Uludoğan – edebiyathaber.net (29 Aralık 2017)