Her temsil, iktidarlaşma nüvesini içinde barındırır. Bir temsil ilişkisi geliştirilmeye başlandığı an, iktidar açısından talihsiz bir kırılma yaratır. Kadim problemdir bu durum. Sosyolog Max Weber’in “Karizmanın kurumsallaşması” kavramı bu konuda açıklayıcıdır. Politik veya dini düzlemde dezavantajlı bir topluluğu temsil ettiğini ileri sürenler karizmatik bir çıkış yaparlar. Daha sonrasında iktidarı ele geçirdiklerinde “kurumsallaşma” sürecine girerler. Cioran da “İktidarı arzulamak, insanlığın uğradığı en büyük lanettir. Şeytan, iktidar hırsı olan bir melekti sadece.” Diye belirtmiştir. Ortadoğu bu anlamda trajik deneyimlere sahne olmuştur.
Bir şeyi tanımlamak; onu sınırlamak, damgalamak, kendinin kılmaktır. Temsil de, temsil ilişkisi kurulan kişileri belli bir çerçevede tanımlamayı gerektirir. Yüzlerce varolma eğilimini tek bir kanala senkronize etmeye neden olur. Siyaset felsefesi, siyasal antropoloji açısından da bunlar önemli tartışma konularıdır.
Politik ya da dinsel özgürleşme hareketlerinin temsil ilişkisi kurmaları pratik düzlemde birtakım sorunlar yaratır. Farklı düşünsel – bedensel özerkliğe sahip bireylerin bir temsil ile sınırlandırılması, özgürleşme açısından talihsiz bir kırılma yaratır. Devlet, bu anlamda en üst düzeyde kurumsallaşmış temsil ilişkisi kuran örgütlenmedir.
Edebiyat, özellikle de minör edebiyat bu temsil ilişkisi konusunda bize nasıl özgürlük patikaları yaratabilir?
Minör edebiyat, farklı yaşam olanaklarını keşfetmemizi sağlayarak “ortak birşeyleri olmayanların ortaklığını”nı kurar. Varlığın farklı kudret derecelerini ortaya çıkararak otoriter temsil ilişkilerini geçersiz kılar. Minör edebiyat bu anlamda estetik bir direniş sergiler. Sanatın gücü de bir anlamda buradadır. Temsil ilişkisi ile sesi kısılanların özgürlüğe kavuşmalarında patika yollar yaratır. Katip Bartleby: “Yapmamayı tercih ederim” diyerek bir çatlak yaratmış ve kendine özgü bir patika yol bulmuştur. Dönüşüm romanında, Gregor Samsa böceğe dönüşerek; devlet, toplum, aile için geçerli olan bütün temsil ilişkilerini geçersiz kılmıştır. Yeraltından Notlar’ın kahramanı da kapatılmaya karşın her türlü temsil ilişkisini reddetmiştir. Örnekler çoğaltılabilir. Bu ve benzeri edebi eserler, insanlara mümkün dünyaların en iyisini araştırma noktasında rehber olurlar. Minör edebiyat da bir temsil odağı olmadan özgürleşmeye dair sorgulayıcı bir perspektif çizmektedir. Otoriter örgütlenmelere karşı her zaman bir “umut ilkesi” vardır. Bu umut ilkesini büyütmek, buralardan özgürlüğe dair yeni hikayeler yaratmak ise bizim elimizdedir. Düşünsel – bedensel özerkliğimizi geliştirmemizin yolu da bu mücadeleden geçmektedir.
Minör edebiyat, major olandan bir “kaçış çizgisi” yaratarak, yaşamın çatlaklarından beslenir. Bu noktada özgürleşme önemlidir. Özellikle bu durum Spinoza çalışmalarında belirginleşir. Spinoza’da özgürlük bir kudret derecesidir. Ethica’da bununla ilgili ayrılmış bölümler vardır. “Doğa ve/ya Tanrı” görüşü temelinde, doğadaki yeğinlik anlayışı Spinoza’da önemlidir. Spinoza’ya göre insanlar doğaya rağmen bir şey yapamazlar. “Tabiat, uluslar değil bireyler yaratır.” Demiştir. Bu noktada “Conatus” kavramı önemlidir. Conatus, “varlıkta kalma çabası”dır. Spinoza’ya göre her varlık gücü ölçüsünde varlıkta kalmaya çabalar. Spinoza’da özgürlük son derece pratik bir düzleme aittir. Deleuze’ün “Spinoza, Pratik Felsefe” kitabında bu konu temel olarak ele alınır.
Minör edebiyat, bir özgürleşme edimidir ve bunun en estetik formudur. Düşünsel anlamda kritik üretip bunu estetik bir şekilde insanlara sunarak tekilliklerin özgürleşme pratiğini gün ışığına çıkartır. Otoriter olmayan temsil ilişkisinin olanaklılığını ele alır. Bu noktada eleştirel teoriden beslenir. Her daim bir yolda olma, göçebe olma halidir. Bütün holistik ideolojilere, insan varlığını bir tanıma ikame edip donuklaştıran sistemlere karşı bir eleştiri odağıdır.
Minör edebiyatın ufkunda gidilecek özgürlük yolculuğu ve keşfedilecek pek çok yer bizi bekliyor. Spinoza’dan beri yolculuk sürüyor…
edebiyathaber.net (3 Mart 2023)