Arnavut yazar İsmail Kadare’nin yazdığı Piramit kitabı, kendine piramit yaptırmak istemeyen firavun Keops’un, devlet erkânına ikna edilip “Eyvallah” demesiyle yapımına başlanan piramidin inşa sürecini, günümüzde de geçerliliğini koruyan birçok meseleye değinerek anlatıyor.
“Piramit fikri, majesteleri, bir kriz zamanında ortaya çıkmış.” Devam edelim. “…Yani bir kriz zamanıydı”, diye devam etti başrahip. Kroniklerin de ortaya koyduğu gibi firavun iktidarı zayıflamıştı. Bu aslında çok yeni bir olgu değildi. Eski papirüsler talihin böyle birdenbire ters dönüşüne dair örneklerle dolu. Yeni olan bambaşka bir şeydi. Yeni, hatta fazlasıyla ilginç olan, krizin sebebiydi. Bu daha önce görülmemiş bir sebepti. Kriz daha önce olduğu gibi kıtlıktan, Nil’in gecikmesinden yahut vebadan kaynaklanmıyordu. Aksine refahtan kaynaklanıyordu.” Bitmedi. “…Bu sebebin kabul edilmesi çok kolay değildi,” diye devam etti başrahip. “Bu durumu ilk fark eden birçok bilgin, firavuna bizzat yakınlığı bulunan pek çok kişi farkındalıklarının bedelini kelleleriyle ya da sürgünle ödediler. Ancak insanları daha serbest ve ruhen daha rahat kılan refah, onları aynı zamanda yönetime ve firavun iktidarına karşı da daha itaatsiz kılıyordu. Gün geçtikçe bu krizin hepsinden daha tehlikeli olduğu herkes tarafından kabul ediliyordu. Akıllarda tek bir soru vardı: Bu duruma nasıl bir çözüm bulunacaktı?” Bu alıntıdaki sorunun cevabı da şöyle veriliyor Arnavut yazar İsmail Kadare’nin Ketebe Yayınları’ndan Ece Dillioğlu çevirisiyle çıkan Piramit kitabında: “Refahın bozulması gerekiyordu!”
Aslında başrahibin bu açıklamayı yapma sebebi, kendine bir piramit yaptırmak istemeyen Keops’u ikna etmek. Rahibin anlattığı bu hikayenin bir de ‘kılıfı’ var. Ona da bakalım: “Onun aradığı öyle bir şeydi ki insanlar gece gündüz onunla uğraşırken kendilerini bile unutmalıydılar. Ama bu sırada hem tamamlanan, hem de asla tamamlanmayan bir şey olmalıydı. Kısacası sürekli tekrarlanacak bir şey olması lazımdı. Ayrıca görünür olması da şarttı. Böylece yavaş yavaş firavun ve bakanları, papirüslerde belirtildiği gibi, büyük bir mezar yapılması fikrine ulaştılar. Dev bir mezar!” Firavunun çevresindeki ‘aklı başında’ yöneticilerin ortaya attığı tüm bu fikirlerin aklına yatması sonucu Keops, piramidin yapılmasına razı olur ve Mısır’da meyhane müdaviminden en has geometricisine kadar herkes elini ‘taşın’ altın sokar. Çalışmalar başlamıştır. Evet, piramit önceden ülkenin dirliğini, düzenini düzeltmiş, ülkenin insanlarını hem topraklarına hem de firavuna sonsuz itaatle bağlamış olabilir ama bu Keops’un piramidi için de geçerli olacağı anlamına gelmez. Zira piramidin yapımında yüz binlerce insan çalışmaktadır ve mevzu basit bir inşa meselesinden fersah fersah uzak ve bir şekilde de yönetim biçimi ‘diktatörlük’ olduğu için entrika, dedikodu, yalan, kişisel çıkarlar, rivayetler ve elbette bolca kan piramidin duvarlarından sızıp tüm ülkenin kılcal damarlarına kadar ulaşır.
Bizde şiirlerinden ziyade 1963 yılında yazdığı Ölü Ordunun Generali romanıyla tanınan İsmail Kadare, Piramit kitabında ‘zamansız’ bir masal anlatıyor. Yazar, her ne kadar 4000 yıl öncesine ait olan bir konuyu işlese de esas olarak devlet, iktidar, halk üçgenini elinde tutan ‘güç’ün; dönem, yönetim, insan tanımadığını, onu elinde tutanın her şeyine musallat olduğunu Piramit’in satırlarında kalın kalın işliyor.
edebiyathaber.net (31 Ağustos 2022)