Üzerinde yaşadığımız topraklar eşsiz zenginlik ve güzelliklerle bezeli bir coğrafyaya ait. Katman katman tarihin üzerinde yaşıyoruz. Son yapılan kazılarda 8.000 yıl öncesine ait materyaller bulundu. Peki, bundan çocuklarımız ne kadar haberdar? Ebeveynler çocuklarının ellerinden tutup tarihle buluşmalarını sağlıyorlar mı? Ya da yaz tatillerinden sadece deniz-kum-güneş gereksinimini karşılayıp dönüyorlar mı?
Eğer durum böyle ise çocuklar bu kitabı mutlaka okusunlar isterim. Okusunlar ki tanısınlar bu toprakları. Göremedikleri yerleri en azından hayallerinde canlandırabilsinler.
Betül Avunç’un “İkiz Gezginler”i Peri ve Ege, İstanbul’dan Bodrum’a bir gezi gerçekleştiriyorlar. Gezi esnasında gördükleri, öğrendikleri dikkat çekici. Ayrıca mitolojik hikâyelerle daha da keyifleniyor bu gezileri. Boğaziçi’nin İnek Geçidi olduğunu, ayçiçeklerinin neden hep güneşe dönük olduklarını öğrenince de çok şaşırıyoruz. Cesur yüzücü Leandros ve Troya’nın tahta atı heyecandan yerinde oturtmayacak çocukları. Bunlarla birlikte kanatlı koçun sırtında uçan çocukların başlarına ne geldi, Kral Midas’ın her tuttuğu neden altın oldu, Lidyalılar parayı nasıl icat etti, diye meraklananlar bu kitapta yanıtları bulabilirler. Sadece bu kadar da değil. Daha neler neler…
İkiz Gezginler Peri ile Ege, antik çağ efsanelerinin izini sürerken çok eğleniyorlar. Eğlenirken öğreniyorlar, öğrenirken de öğretiyorlar. Adnan Binyazar’ın bir sözü düşüyor hatırıma: “Edebiyat öğretmez ama edebiyatın öğrettiğini de hiçbir şey öğretemez,” diyordu bir yerde. Bu kitap da işte böyle bir şey.
“İkiz Gezginler: İstanbul’dan Bodrum’a” Tudem Yayınları tarafından yayımlanmış. Aynı yayınevinden sözünü etmek istediğim bir başka kitap ise “Babam ve Ben”. Patrick Modiano yazmış, Jean Jacques Sempe resimlemiş. Pıtırcık’ı bilenler Sempe adına yabancı değiller zaten. Modiano da henüz çok taze olan ödülü, Nobel’le adından söz ettiriyor bugünlerde.
2014 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Modiano bu kitapta 1960’lı yılların Paris’ine götürüyor bizi. Öykünün anlatıcısı Catherine, New York’ta bale öğretmeni. Ve babasıyla geçirmiş olduğu çocukluğunu anlatıyor. Annesinin adının çok az ve sadece mektup göndermiş olarak geçmesinden olsa gerek sanki hiç yok gibi. Bu yüzden baba-kız ilişkisine yoğunlaşıyoruz kitapta. Hatta öyle ki Yeşilçam’da izlediğimiz filmlerdeki gibi annesiz bir kızı izlediğimizi düşünebiliyoruz. Babasıyla ortak noktası ise her ikisinin de gözlük takıyor olmaları. Dans ederken çıkardığı gözlükleriyle keskinliğini kaybeden dünyasını babasıyla paylaşmak Cathrine’e farklı bir haz veriyor. “Gözlüklerimizi çıkarırdık. Etrafımızdaki her şey yumuşak ve sisli hale gelir, zaman dururdu. Kendimizi çok iyi hissederdik. (s. 10)”
Catherine’in babası Georges Certitude, nakliye işiyle uğraşmaktadır. Fakat çocuk gözüyle Catherine bu durumu çözememiştir ve onun için müthiş bir gizemdir babasının yaptığı iş. Bununla birlikte kitaptaki her olay somut bir sonuca bağlanmadığından okuyucun kafasında yeni pencereler açabiliyor. Bu da Modiano’nun kurgudaki ustalığını gösteriyor.
Bu kitap sadece çocuklara değil kızı olan babalara da değişik duygular yaşatacaktır.
Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (13 Ekim 2014)