Prof. Dr. Bernard Freydberg’in “Modern Felsefenin Karanlık Tarihi” kitabı Öznur Karakaş çevirisiyle VakıfBank Kültür Yayınları’ndan yayımlandı.
Tanıtım bülteninden:
VakıfBank Kültür Yayınları’nın yayımladığı “Modern Felsefenin Karanlık Tarihi” Antik Çağ’dan modern zamanlara uzanan bir felsefe tarihi okuması sunuyor. Türkçe’de ilk kez yayımlanan kitapta ABD’li felsefeci Prof. Dr. Bernard Freydberg, düşünce sistemlerinin karanlıkta kalan oluşum sürecini felsefecilerin görüşleriyle gün ışığına çıkarıyor.
VakıfBank Kültür Yayınları (VBKY) tarafından yayımlanan “Modern Felsefenin Karanlık Tarihi”, ABD’li felsefeci Prof. Dr. Bernard Freydberg’ün Türkçe’de yayımlanan ilk eseri olarak okurla buluşuyor. Kitapta, modern Batı felsefesinin karanlıkta kalan literatürü detaylıca inceleniyor.
Türkçe çevirisi Öznur Karakaş’a ait kitapta Freydberg, Antik Çağ felsefecilerinden modern çağın düşünürlerine kadar uzanırken Sokrates, Kant, Hegel, Spinoza, Platon, Heidegger, Hume, Berkeley, Herakleitos, Locke, Leibniz ve Descartes gibi felsefecilerin görüş ve çalışmaları ayrıntılarıyla aktarılıyor.
Dersler Kant’la sona erer
Kitapta, modern felsefe tarihi derslerinin genelde önemli şahıslar üzerinden bir ilerleme şeklinde anlatıldığını ifade eden Freydberg, bunun bir anlamda doğru olduğunu söylüyor. Freydberg, Descartes’la başlayan çoğu dersin rasyonalistler ile ampiristleri kronolojik olarak gruplandırarak devam ettiğini ve her iki kesimi birleştirmeye çalıştığı düşünülen Kant’la sona erdiğini belirtiyor. Yazar, “Her iki kesim de ayrı ayrı ya da birlikte aklın rolünü takdir etmiştir. Bu dönemin bütün önemli düşünürleri, aklın rolünün belirlenmesinin modern felsefenin esas konusu olduğunu teslim eder” diyor.
Descartes’ın zihin-beden ikiliği
Freydberg, modern felsefenin önemli kurucusu olarak görülen Descartes’ın düşüncesinin, Anglo-Amerikan ve Kıta Avrupası filozofları tarafından zihin-beden ikiliği isimli bir doktrine sahip olduğunun düşünüldüğünü vurguluyor. Ancak ona göre, Descartes’ın öne sürdüğü zihin ile beden arasındaki ciddi fark, nicel, daha doğrusu matematiksel bir fark! Freydberg, kitapta şöyle devam ediyor: “Bölünebilirlik ve bölünmezlik matematiksel kavramlardır. Düşünen töz (res cogitans) ile uzamlı töz (res extensa) arasındaki meşhur Latince ayrıma başvurmak suretiyle zihin ve beden arasındaki bu ciddi fark, res cogitans için olan ve onun içindeki bir farka tekabül eder. Bu şekilde ele alınan bedenler saf geometri nesnelerinden ne eksik ne de fazladır.”
Leibniz’in mantıksal modeli…
Descartes ile Leibniz’in matematiğe muazzam ve kalıcı biçimde katkı sunduklarını belirten Freydberg, “Descartes, analitik geometriyi icat etmiştir; Leibniz ise kalkülüsün mucitlerinden biri olup sonrasında formal mantık olarak anılacak olan disipline ciddi katkılar sunmuştur. Evren, her iki düşünürde de rasyonel ve tümdengelim üzerinden işleyen bir düzendir. Bu noktadaki farksa Descartes’ın matematiksel ve Leibniz’in mantıksal modelinden kaynaklanır. Her iki modelde de bu zorunlu düzeni bozabilen hiçbir şey meydana gelmez. Her ikisi de kendi sisteminde mekanik etkin nedenselliğe yer verir” sözlerini kaydediyor.
Locke kartezyen sisteme karşı
Freydberg’e göre, büyük filozoflar arasında John Locke’ta, retorik tumturaklı ifadeler mühim görüşlere ve ara ara beliriveren ilhama karışıyor. Locke’un 1690’ın başlarında yazdığı “İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Bir Deneme” isimli eserinin Kartezyen sistemi yıkma çabasının gücü felsefede hâlâ hissediliyor. Lockeçu zihnin boş bir levha (tabula rasa) olduğunu belirten John Locke, “İde, zihnin düşündüğü anda (ki her zaman düşünmez) düşünür olması gereken şeyden başkası değildir. Bütün ideler, duyulardan ve düşünceden gelir ki, bu ikincisi tamamen zihnin kendi operasyonlarını gözlemlemesinden ibarettir” diyor.
Berkeley: “Var olmak algılamaktır”
George Berkeley’in, Locke’un töz kavramının ve töz çıkarımının yapılmasını sağlayan soyut ideler mefhumunun ne kadar boş olduğunu ifşa etmekten epey keyif aldığını söyleyen Freydberg, şöyle devam ediyor: “Esse est percipi (Var olmak algılamaktır) salt bir taahhüt değildir. Daha ziyade, çok daha titiz bir ampirizmi savunur. Bu ampirizm, Locke’un bahsettiği empeiros’u çok daha yakından sınırlandırır. Algı ve varlık geri kalan her şeyi dışlayacak şekilde birleştirilir. Algı, maddi töz gibi bir şeye değil, sadece zihindeki idelere yol verir.”
edebiyathaber.net (6 Ağustos 2020)