Modern zamanların Aşk-ı Memnu’su: Arkadaşlarla Sohbetler | Didem Görkay

Ocak 20, 2021

Modern zamanların Aşk-ı Memnu’su: Arkadaşlarla Sohbetler | Didem Görkay

Son zamanların adından çokça söz edilen yazarlarından, edebiyat otoritelerince yeni Salinger olarak gösterilen Sally Rooney dünyanın sayılı üniversiteleri arasında yer alan Trinity College’den mezun olmuş bir yazar.  Çok fazla ortalıkta görünmeyi sevmeyen Rooney, nadiren verdiği röportajlarda sınırların, özel sermayenin kaldırılması gerektiğini dile getiriyor ve kendini Marksist olarak tanımlıyor. Conversations with Friends ve Normal People adını taşıyan romanlarıyla dünya genelinde hatırı sayılır bir ün kazanan Rooney’in ilk kitabı Arkadaşlarla Sohbetler, MonoKL Yayınları tarafından Pınar Umman’ın nitelikli çevirisiyle yayımlandı. Hakkında hemen her dönem çok sayıda sanat eseri üretilen yasak aşk izleği, Sally Rooner’in özgün dil ve anlatımıyla adeta yeni bir boyuta taşınıyor.

Kitabın ana karakteri yirmi bir yaşındaki komünist şair Frances, öteki karakterler ise onun eski kız arkadaşı ve sonrasında en yakın arkadaşı olan Bobbi, Frances’in ilerleyen sayfalarda âşık olacağı yarı ünlü oyuncu Nick ve yazar karısı Melissa. Bir şiir gecesinde tanışan bu dört karakter, zamanla içiçe geçen bir hayatın parçası olurlar. Bir kültür kenti olan Dublin’de sık sık düzenlenen etkinlikler, kitap lansmanları onların daha çok karşılaşmasını sağlar. Nick ve Melissa çok kan kaybetmiş bir evliliği cihaza bağlı bir beden gibi sürdürmeye çalışmaktadır. Frances, Bobbi ile olan ilişkisini bitirmiş, onunla sadece arkadaş olarak görüşmektedir. Nick ise çok yakışıklıdır ve Frances yasak bir ilişkiye kendini bırakır.  Romanın ben anlatıcısı olan Frances, komünist ve feminist olmasına karşılık zaman geçtikçe kadınca hislerle bir ikileme girer. Aşkını Nick’ten saklamaya çalışır, olayı sadece cinsellik olarak göstermeyi hedefler. Böylece umursamaz görüneceğini, kimsenin onu kırmayı başaramayacağını kanıtlamayı düşünür.  Frances sorunlu bir aileden gelmektedir ve maddi olarak da hayatta kalmak için çalışmak zorundadır. Bunlar onu bir takım ruhsal sorunların içine itmektedir. Çok yalnızdır, geçmişte yaşadığı bir olayı ben anlatıcı olarak anlatırken yalnızlığını şöyle ifade eder: “Kimseye söylemedim, söyleyecek kimsem yoktu.”

Çok sevdiği edebiyatın bir parçası olan şiirlerini, şiir gecelerinde seslendirmekte ama eserlerini yazılı olarak görmek istememektedir. Hiç bir şeye kendini ait hissetmemekte ve hiç bir şeyin kendisine ait olmasını kabullenmektedir. Kocaman bir hiçliğin ortasında aşk karşısına çıkınca dengesini kaybeder. Zamanla Nick’in arkadaşlarıyla tanışmaya başlar ve onun karakter yapısına ters gelen bu insanlarla bazen tatsız çekişmeler yaşar. Hatta Melissa’nın doğum gününde bir sohbetin ortasında turnuvada hangi takımı tuttuğu sorulduğunda kendinden emin bir şekilde bir cevap verir: “Bir kadın olarak benim vilayetim yok.” Sally Rooney, bu diyalog üzerinden Virginia Woolf’un “Bir kadın olarak, benim bir ülkem yok,” sözlerine gönderme yapmaktadır. Frances, komünist düşünce tarzına sahip olsa da her genç gibi lüks bir ev onu da etkiler. “Tabii ki mutfaklarındaki tüm pahalı araç gereçleri gizlice de olsa seviyordum, tıpkı Nick’in kahve makinesini, yüzeyinde ince, koyu renkli bir krema oluşacak şekilde yavaşça bastırmasını izlemeyi sevme gibi.” Zamanla Nick’in sahip olduğu imkânları kullanan Melissa’yı kıskanmaya başlar. Var olmasına rağmen yok görünen bir ailenin getirdiği yalnızlık, yasak aşkın getirdiği suçluluk duygusunun aklının bir köşesinden “Ben buradayım,” diye kendini hatırlatması Frances’i yıpratmaya başlar. Eski sakin hali, yerini dizginlenmesi gereken öfke patlamalarına bırakır. Nick’e olan aşkı yoğunlaştıkça Melissa’dan nefret etmeye başlar. Fransa tatilinde dördünün aynı evde kalması ve Melissa uyurken Nick’le ilişkilerini sürdürmesi ortamın iyice gerilmesine yol açar. İlerleyen zamanlarda Melissa, kocası ve Frances’in gizli ilişkisini öğrenir. Artık her şey, herkes için çok daha zordur.

Sally Rooney’in 2016’da yayınlanan ilk kitabı olan Arkadaşlarla Sohbetler; hayatı ve aşkı sorgulatırken bir solukta okunabilecek, okurların etkisinden uzun süre çıkmak istemeyeceği tarzda bir roman. Sunday Times Yılın Yazarı ödülü başta olmak üzere birçok ödüle layık görülen yazarın bu ilk romanının diziye uyarlanacağı bilgisi de mevcut.

Didem Görkay – edebiyathaber.net (20 Ocak 2021)

Yorum yapın