Edvard Munch’un Mahrem Günlükleri adlı kitabı Beyoğlu Kitapevi tarafından Orhan Düz çevirisiyle yayımlandı.
Tanıtım bülteninden:
Çığlık adlı tablosuyla küresel bir kültür ikonuna dönüşen Norveçli ressam Edvard Munch (1863-1944) eserlerinde melankoli, endişe, bunalım, korku ve iç sıkıntısı temalarını ustalıkla işlemiştir. İlk çizimlerinden itibaren benzersiz bir üslup geliştiren Munch, insan ruhunun derinliklerine nüfuz eden bakışı ve dışavurumcu tarzıyla âdeta huzursuzluğun resmini yapmayı başarmıştır.
Munch ressam olduğu kadar yazar olarak da yeteneklerini ortaya koymuştur. Nitekim gençliğinden itibaren anı, kurgu, portre yazıları, şiir ve felsefi deneme tarzında metinler kaleme almıştır. İnsanlık durumunun hem coşkusunu hem de karanlık dehlizlerini şiirsel bir dille günlüklerine yansıtan Munch, yazılarında resimlerini bütünlüyor gibidir. Munch günlüklerinde sadece sanat anlayışını ya da eserlerini var eden unsurları değil, kişiliğinin gizli yanlarını da bazen ironik, komik, sevecen, bazen gotik, romantik sözlerle ve hikâyelerle ortaya koymaktadır. Yer yer Nietzsche’nin üslubuna yaklaşan, kimi zaman ise kendi uçurumundan kaçmaya çalışan Munch’un günlüklerini okuyanlar, ressamın yaşam öyküsünü takip ederek dostluk, aile ve aşk hakkındaki düşüncelerini öğreneceği gibi, onun kronik depresyonunu ve içindeki Çığlık’ı da hissedecektir…
“Benim gözümde hayat bir hücrenin penceresinden dışarıya bakmak gibidir. Vaat edilmiş topraklara asla ulaşamayacağım” —Edvard
YAZAR HAKKINDA
Norveçli ressam Edvard Munch, bugünkü adı Oslo olan Kristiania’da Kraliyet Sanat ve Tasarım Okulunda öğrenim gördü. Çarpıcı psikolojik temsilleri yağlıboyaya taşıyarak dikkatleri üzerine geçti. 1893 tarihli Çığlık adlı çalışması, modern Batı sanatının en bilinen, en beğenilen eserlerinden biridir.
Munch’un çocukluğu kronik depresyon sorunuyla uğraşan bir ailede geçmişti. Yetişkin hayatının başlarında kendisini psikolojik durumunu resmetmeye teşvik eden nihilist Hans Jæger’in etkisi altında bohem bir hayat yaşamaya başladı. Kendine özgü tarzı büyük ölçüde bu dönemde oluştu. Seyahatlerle ve sergilerle dışa açılmayı denedi. Paris’te tanıştığı Paul Gauguin, Vincent van Gogh ve Henri de Toulouse-Lautrec’ten etkilendi. Bu tanışıklıklardan sonra Yaşam Frizi adını vereceği, aşk, kaygı, kıskançlık ve ihanet gibi güçlü duygulardan oluşan bir dizi temayı betimleyen büyük bir resim dizisi oluşturdu.
Munch’un şöhreti ve başarısı onu mutlu etmedi. Başarısız ilişkileri, melankolisi, alkolizm sorunu ve 1908’de geçirdiği bir ruhsal çöküntü onu gündelik hayattan sık sık kopardı. Munch’un uzun yıllara yayılan kesintili klinik tedavi görmesi gerekti. Sonraki yıllarını mahremiyet içinde çalışarak geçirdi. Eserleri Naziler tarafından “yoz sanat” olarak görülüp II. Dünya Savaşı boyunca yasaklansa da, savaş sonrasında giderek artan bir ilgiyle takdir gördü ve Munch, 21. yüzyılda Avrupa’nın kültür ikonlarından birine dönüştü.
edebiyathaber.net (20 Mart 2024)