Esrar, bir popüler kültür unsuru olarak yükseliyor diyemeyeceğiz elbette, zira insanlık tarihinin -çok- uzun bir süresi boyunca kendisi pek de düşüşe geçmedi. Her sosyal statüde yer edinip, o statü içerisinde yeni kültürel kodlar belirleyebilen bu yeşilliğin, haliyle çok uzun, tabiri caizse bir o kadar da “kafa açan” bir hikâyesi var.
Eh, geçmişimiz de bu hikâyelerden nasibini almış durumda elbet! Yıllar yılı “köprü” görevi görmekten ziyadesiyle mesut olduğu addedilen coğrafyamızın esrardan nasibini almadığını düşünmek eksik ve mantıksız olur. Peki esrarın macerasını “arkadaşının arkadaşından” dinlemek yerine, hikâyeyi Osmanlı’dan başlatmak; esrara ve kuru sarhoşlara akademik bir perspektifle yaklaşmak nasıl olur?
İletişim Yayınları’ndan çıkan Hayaller Sancağının Kuru Sarhoşları: Osmanlılarda Esrar ve Esrarkeşler, tam da bu sorunun cevabı niteliğinde bir çalışma. Onur Gezen Osmanlılarda Esrar ve Esrarkeşler boyunca esrarın Anadolu’daki “sırrı”nın peşinden giderken aynı zamanda sarayların en aydınlık salonlarından sokakların karanlık köşe başlarına, sembolik “kahvehane”lerden spiritüel kültürünün önemli kolonlarını oluşturan tekkelere, son derece ilginç ve nadir rastlanır bir Osmanlı panoraması oluşturuyor.
Gezer, son derece eğlenceli ve ayrıntılı bir anlatımla, ilk olarak esrarın “masum” ve “şifacı” tıbbi varoluşundan yola çıkıyor. Şifadan zevke uzanan bu yolculukta kimi zaman yeni kapılar aralarken kimi zaman da gerek akademide gerekse genel kültürde sıkça karşımıza çıkan şeyleri “esrar” cephesinden, yeniden anlamlandırıyor.
Çalışmanın en ilginç duraklarından biri şüphesiz ki, Fuzuli’nin Beng-ü Bade’sine yeniden, farklı bir bakış. Özellikle Türk Dili ve Edebiyatı öğreniminde bu mesnevinin salt alegorik anlamı ve yazıldığı dönemin siyasi atmosferine dair ipuçları için didik didik edilmesi, alışılmış bir akademik süreç. Ancak bu açılardan sıkça irdelenen eserde esrarın, yalnızca ve yalnızca “esrar” olarak bir analize konu olması, -geç kalmış da olsa- edebiyat öğrencileri ve doğal okur için yeni bir bakış açısı bahşediyor. Zira tüm bunların yanı sıra uzun bir eğitim dönemi ya da sadece merak, kuru sarhoşlardan ziyade şarapla mest olmuş sulu sarhoşların peşinden gitmeyi gerektiriyor ister istemez. Bu noktada Gezer, Osmanlı dönemi boyunca esrarı konu edinen edebi formları da çalışmasına dahil ederek sosyal bilim öğrencileri için yeni araştırma kapılarını aralıyor.
Gezer’in çalışma içindeki yönelimi aslında Doğu Edebiyatı ile Batı Edebiyatı arasında, esrarın oluşturduğu kültürel, düşünsel ve estetik motivasyonu da karşılaştırma imkânı yaratıyor. Bu karşılaştırmayı yapmak dünden kalan kültürel hazineye ve bugünün kuru sarhoşlarına sosyal ve politik bir zemin kazandırıyor.
Osmanlılarda Esrar ve Esrarkeşler böylesine etraflı ve zor bir işin altına girerken “yüksek zihin”leri, dini, lokasyonları ve ritüelleri de es geçmiyor elbette. Hazza ulaşmak adına durmadan kendini revize eden “mühendislik harikası” donanımları, içinde mükemmelen işleyen sistemi bir “sır” gibi saklayan paravan mekânları bugünle karşılaştırmak çok farklı bir deneyim haline geliyor. Bu deneyim sayesinde esrar ve esrarkeş adı ağza kolayca alınabilir, üzerine düşünülebilir bir şey haline geliyor ki bu son derece önemli; çünkü söz yoldan çıkaracak kadar haz veren şeylere geldiğinde literatür neredeyse komik bir kamu spotuna dönüşmekte gecikmiyor.
Dolayısıyla okur için bu farklı bakış açısı, özellikle güncel sanat ve popüler kültürün kıssadan hisse esrarkeş stereotipini sahici bulmayarak bir kenara ittiği günümüzde daha da mühim bir anlam kazanıyor. Gezer’in renkli ve ayrıntılı çalışması boyunca amaçladığı bu ve amacına ulaştığı gönül rahatlığıyla söylenebilir.
İletişim Yayınları’ndan çıkan Hayaller Sancağının Kuru Sarhoşları: Osmanlılarda Esrar ve Esrarkeşler, farklı akademik çalışmalara müptelaher okurun kitaplığında bulunması gereken bir çalışma. Bu sefer adeta İletişim Yayınları’nın nefis sloganı, Onur Gezer’in keyifli çalışmasıyla bir selamlıyor bizi: Okumak iptiladır, müptelalara selam!
Büşra Uyar – edebiyathaber.net (16 Kasım 2020)