Murat Akan: “Roman yazarak, öykü anlatarak elbette her şeyi değiştirebiliriz.”

Şubat 7, 2023

Murat Akan: “Roman yazarak, öykü anlatarak elbette her şeyi değiştirebiliriz.”

Söyleşi: Mehmet Özlü

Yakın zamanda Metinlerarası Kitap etiketiyle okurla buluşan “Kuş Kısmak” adlı romanı üzerine Murat Akan ile söyleştik.

Bir söyleşinizde, “Öyküler yazdım, yarışmaya katıldım. Sonra birden yazmaktan vazgeçtim,” diyorsunuz. Sizi yazmaktan kaçıran ve yıllar sonra bir roman yayımlatmaya götüren düşünce ne oldu?

Yazmaya başladığımda bu işin ne kadar güç olduğunu hemen kavradım. Çünkü Tanrı gibi yoktan var ediyordunuz; bu da bir yaratıcılık gerektiriyordu. O da yetmezdi, güzellerin içinde   en muhteşem güzeli yaratmalıydınız. Hemingway şöyle diyor: “Eğer daha önce yazılmış olanları alt edemeyeceksen, herhangi bir şey yazmanın hiçbir anlamı yoktur. Günümüzde bir yazarın yapması gereken, daha önce yazılmamış olanı yazmak ya da ölmüş adamları yazdıkları şeyler konusunda alt etmektir.” İşte bunu anladığımda yazmaktan vaz geçtim; bir öykü ya da bir roman kişisi olarak yaşamaya başladım. Yine Marquez’in son kitaplarından birinin adı, “Anlatmak İçin Yaşamak”tır. Yıllar önce ben bu ilkeyi kendime düstur edindim.  Yani Oktay Akbal’ın “Yazmak Yaşamak” adlı deneme kitabının adını şöyle ilke edindim: yaşamak ve yazmak…

Yaşayarak öğrendim, okuyarak yaşadım. Yine Hemingway’a dönecek olursak; “… Yazmak zaten yeterince zor. Düzyazıyla uğraşmaksa tam zamanlı bir iş ve en iyi kısımlar bilinçaltınızda oluşuyor; bilinçaltınız iş güçle, eleştirilerle, görüşlerle vs. dolu olunca bir halt olmuyor,” diye belirtiyor. O yüzden işiniz yalnızca yazmak olmalıydı. Ne yazık ki benim böyle bir şansım olmadı; o nedenle sadece yazı yazabileceğim ana kadar bekledim. Bildiğim kadarıyla Türk Edebiyatında yalnızca yazarak yaşayan eskilerden Sait Faik, yenilerden de Orhan Pamuk… Sat Faik, esnaf bir babanın oğluydu, Orhan Pamuk ise zengin bir aileden geliyordu. 

Yıllar sonra beni bir roman yazmaya götüren düşünce, çocukluk yıllarımda yaşadıklarım ile sonraki yıllarda yaşadıklarımı anlatmayı istemem oldu. 

Kitap kapağınızda baykuş gibi özel olarak seçilmiş bir hayvan figürü var. Sanki olayları dışarıdan izleyen sembolik bir varlık. Romanın şekillenmesinde baykuşun ne gibi bir katkısı oldu?

Aslında baykuş özel olarak seçilip kapakta yer almadı, zaten hep oradaydı… Yani baykuş da romanın kişilerinden biridir; vurguladığınız gibi olayları ve romanın kahramanlarını izler, uğursuzlukları önceden haber verir… Romanda bu durum şöyle anlatılır: “… Mezarlığın yanından geçerken yakındaki baykuşlar öttü. Bu ses uğursuzluk işaretiydi. Ertesi gün ölecekleri haber verirdi. Kim yaşlıysa, ağır hastaysa o ölürdü. Biz öyle bilirdik.” Tabii uğursuz olan baykuş değildi; bu sevimli kuş ağaçlara, yüksek yerlere konarak herkesin uyuduğu bir sırada gözcülük yapıyor, tehlike çanlarını çalarak insanları uyarıyordu.

Romanın şekillenmesinde baykuşun katkısına gelince, baykuş benim için bir “çocukluk miti”ydi. Romanı yazarken çok kere dışarı çıkarak geceleri baykuş seslerini dinledim, ötüşüp haberleşmelerini kayıt altına aldım. Burada baykuş anlatıcının kendisidir; sesi duyulur ama tıpkı baykuş gibi görünmez.  

Özellikle bir dönemin güzelliklerini dile getirirken diğer yandan siyasi sosyal sorunlarını da işliyorsunuz. Sizce bir roman yazmak veya hikâye anlatmakla bir şeyleri değiştirebilir miyiz?

İnsanlığın tarihinde Tek Tanrılı dinler dönemi kutsal kitaplarla başlamıştır. Tanrı’nın elçileri insanlara kitaplar yoluyla seslenmişler. Özellikle Tevrat’ta, sonra İncil’de daha sonra da Kuran’da ne anlatılıyor? Tabii ki insanların ilk hikâyeleri… Bugün Davut ile Yusuf’un kıssalarına baktığımızda, iyi ile kötünün çatışmasını görürüz. Temel tema bu iki kavramın üzerine oturtulmuştur. Kuran nasıl başlıyor? Alak suresi, Kuran’ın kronolojik olarak inen ilk suresidir. Bu surede şöyle deniyor: “Ayetler 3-5: Oku! Kalemle (yazmayı) öğreten, (böylece) insana bilmediğini bildiren Rabbin sonsuz kerem sahibidir.” Buradan hareketle kutsal kitapların milyarlarca insanı değiştirdiğini söyleyebiliriz. 

Aya çıkılmadan yüzyıl yüzyıl önce Jules Verne, “Aya Seyahat” romanını yazmıştır. Burada anlatılan hikâyenin nasıl bir mucizeye yol aştığına ben kendi hayatımda şahit oldum; İstanbul Sanayi Mahallesinde ufak bir dükkânın vitrininden bakarak ayda yürüyen insanları izledim. 

Orhun Anıtları’ndaki kitabeler, “Onuncu Yıl Nutku”nu yazarken Atatürk’ün ilham kaynağı olmuştur. 

Modern romanın babası sayılan “Don Quıjote”, tüm dünya edebiyatını derinden etkilemiş; çağdaş romanın önünü açmış, postmodern anlatılar ortaya çıkmıştır.  

Öyleyse bir roman yazarak, bir öykü anlatarak elbette her şeyi değiştirebiliriz; ancak burada kritik olan şey, “okuma alışkanlığı genimizin”olup olmadığıdır!.. 

Son olarak Kuş Kısmak romanı yayımlandıktan sonra neler düşündünüz? Kitap artık yazarından bağımsız düşünülebilir mi?

Yaratmanın ne kadar güzel bir şey olduğunu düşündüm. Düşündüklerinizin ve duyumsadıklarınızın okuyucular tarafından da algılanabileceğini hayal etmek beni heyecanlandırdı. Kendimi bir anne gibi hissettim, epey sancı çekmiş, sonunda doğurmuştum. Yayınevimin gönderdiği ilk baskıyı kollarımın arasına aldım, elimi başının üzerinde gezdirdim, yüzünü okşadım, kollarımda salladım, salladım… 

Kitap dağıtımı çıktığı andan itibaren artık yazarından bağımsızdır; özgürce okuyucuların arasında dolaşır. Yazar da artık bir okuyucudur; o da kitabi okuyarak yeniden yaratır…  

edebiyathaber.net (7 Şubat 2023)

Yorum yapın