Sosyoloji doktoru ve gazeteci Merdan Yanardağ’ın Türkiye’de önemli bir boşluğu dolduran kitabı İçtihad Kapısı: İslam Dünyasının Süren Ortaçağı yayımlandı. Kitap bütünsel olarak İslam dünyasının geri kalmışlığının nedenlerini sorunun kökenlerine inerek açıklıyor. Hem bu açıdan, hem de Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasal durum bakımından, kitap dikkatle okunmayı ve üzerinde düşünmeyi hak ediyor.*
Yanardağ’ın kitabı yedi bölümden oluşuyor. Giriş bölümünde Amerikalı yazar Robert R.Reilly’nin Müslüman aklın mühürlenmesini bir başka deyişle içtihad kapısının kapatılmasını onun sözleriyle aktarıyor. Reilly’e göre düşüncenin kapısı iki yolla gerçekleşti. Birincisi insan aklının gerçeğe ulaşma yeteneğinin sınırlı olduğunun ulema ve siyasetçiler tarafından kabul edilmesi ve topluma kabul ettirilmesi. İkincisi gerçeğin bilinemez olduğunun kabulü. Oysa bu anlayış Batı tarafından Ortaçağ sonrasında terk edildi. Ortaçağ ve öncesinde tamamen dinin tahakkümü altında olan ve doğadaki her olayı inanç ekseninde açıklamaya çabalayan Batı öğretisi, bu skolastik düşünce yapısından reforma dayalı kapitalist düzen kurarak ve aklı özgür bırakarak aşmıştı. İslam dünyasında bugün bile akıl özgür değildir.
Müslüman aklın kapanmasının tarihsel kökenleri 9 ve 10’uncu yüzyıllardaki Eş’ari mezhebinin Mutezile karşısındaki üstünlüğüne dayanıyor. Başka bir deyişle İmam Gazali’nin bilgiyi nakletmekten ibaret düşünce yapısının İbni Rüşd’ün yoruma dayalı görüşüne üstün gelmesidir. Gazali’nin yoruma kapalı dinsel yorumunun kabul edilmesinde otokrat siyasetçilerin, padişahların ve İslamcı diktatörlerin -kendi siyasi rejimlerinin sorgulanmasını istemedikleri için olsa gerek- büyük payı vardır. Bugün siyasi İslamcı terör örgütleri de aynı kaynaktan beslenirler. Ama bunu örtmek için asrı saadet adını verdikleri İslam’ın geçmişteki parlak dönemlerini örnek gösterirler ve bugünkü geri kalmışlığın nedeni olarak İslami düzenin tüm kurum ve kaideleriyle yeterince iyi uygulanmadığı yalanını uydururlar. Bu doğru değildir. İslamcı aklın felsefeden yoksunluğunu ortaya koymadan İslam dünyasının geri kalmışlığını ortaya koymak mümkün değildir. 10’uncu yüzyıldan bu yana geçen sürede İslam dünyasına tek ve gerçekçi bir yorum getiren siyasi ve sosyolojik hareket 1923’te Türkiye’de ilan edilen cumhuriyet rejimi ve ardından anayasaya sokulan laiklik ilkesidir. Bunun değerini bilmek gerekiyor.
Yanardağ’ın ve Reilly’nin getirdiği tespit ve yorumlardan sonra şu soruyu sormak bence doğru olabilir: Nazizm’in tüm dünyada yasaklanması gibi Nazizm ile benzer özellikler taşıyan siyasal İslamcı hareketlerin de yasak edilmesi gerekmiyor mu ?
Demokrasiye Batı icadı diye karşı çıkan, kadın haklarını ortadan kaldıran, düşünce ve ifade hürriyetin yok eden bir anlayışı savunan partilere nasıl izin verilebilir ? Bugün İslam dünyasının neredeyse tamamında otokrat rejimler hüküm sürüyor ve bunların hiçbirinde ifade hürriyeti yok. Bu ülkeler dünyaya hiçbir bilimsel katkı sunamadıkları gibi varolan özgürlüklere karşı çıkıyorlar. Resim, heykel ve benzer güzel sanat etkinlikleri günah olduğu gerekçesiyle dışlanıyor. Türkiye’de de örneklerini gördüğümüz üzere festivaller yasaklanıyor, kitaplar sansürleniyor, heykellere saldırılıyor. Oysa gerçek İslam inanışında bunların hiçbiri günah ve yasak değildir. İslam’ın hala devam eden Ortaçağ’ı bunları yasakmış gibi gösteriyor.
Kuruluşunu Abbasi halifesi Harun Reşid’in (766-809) yaptığı ve adına Beytül Hikmet (Hikmet Evi) denilen felsefe okulları yani medreseler, sahip olduğu tercüme merkezleriyle antik çağın filozoflarının kitaplarını çevirmiş, karanlıkla boğuşan Avrupa’nın bu eserleri keşfetmesi sağlanmıştı. Bu tercüme merkezleri Halife Memun tarafından 830 yılında daha da geliştirildi ve çevirilen kitapların sayısı patladı. Tüm İslam dünyası çeviri kitaplar sayesinde büyük bir aydınlanma yaşadı. Ancak Müslüman aklın kapanmasıyla birlikte çeviriler durdu. Yorum bitti. Bugün tüm İslam dünyasında bir Beytül Hikmet yok. Bir Memun yok. Hatta Nizamül Mülk gibi bir yönetici dahi yok. Tüm İslam coğrafyası büyük bir donmuşluğun ve diktatörlüğün içinde yuvarlanıyor ve bu kaostan çıkmak için hiçbir düşünce üretilmiyor. Neden bu durumdayız sorusuna verilen yanıt daima şudur: Çünkü emperyalistler İslam dünyasının silkinip kendine gelmesine izin vermiyor. Hayır. Nedeni bu değildir. Nedeni İslam toplumlarının kendi kendilerini mahkum ettikleri skolastik gericilik ve diktatörlüktür. İmam Gazali’yi serbest bırakıp İbni Rüşd’ü yasaklayan, İbni Sina’nın kitaplarını yakan anlayıştır. İbni Rüşd bilim ve felsefenin kafirlik olamayacağını, dini kuralların akıl ve mantıkla çelişmesi halinde akla gre yorumlanmasının doğru olacağını savunmuştur. Dinin ve felsefenin birbiriyle çelişmediğini, felsefe ile dinin tutarlı bir şekilde savunulabileceğini ileri sürmüştür. İbni Rüşd akıl mı nakil mi , din mi felsefe mi, şeriat mi hikmet mi sorularına yanıt vermek için çabalamıştır. Bu soruların yanıtı İslam dünyasının sonraki yüzyıllarını belirlemiştir. Dün ve bugün İbni Rüşd’ün yolundan giden kaç Müslüman var ?
Felsefeyi, aklı, bilimi dışlayan, dünyanın yuvarlak olmadığını savunanlar giderek çoğalıyor. Kurbağanın sindirim sistemini öğretmeyi ve öğrenmeyi gereksiz bulanların sayısı giderek çoğalıyor. Darwin’in Evrim Teorisi’ni okumayı dinden çıkmak olarak yorumlayanların sayısı giderek çoğalıyor. Oysa tüm bunlar aklın sistematik çalışma prensibini, bir makinenin uyumunu açıklar ve bu yolla yeni sistemlerin kurgulanmasını öğretir. Ortadoğu İslam coğrafyası aydınlanmanın tüm ilkelerini, tüm eserlerini reddederek yaptığı yanlışın farkında değildir. İslam dünyası büyük bir yanlışın içinde olduğunu kendisine gösterek bir aynaya ihtiyaç duyuyor ama bu aynayı tutacak hiç kimse yoktur. Batı dünyası bunu yapmıştır. Ortaçağ engizisyonunun yaktığı Bruno’dan özür dileyerek yakıldığı yere heykelini dikmeyi bilmiştir. Aydınlanmanın yollarından biri yaptığı yanlışın farkına varmak ve onu düzeltmektir.
Merdan Yanardağ’ın kitabını okuduğunuzda laikliğin ve onun sağladığı aydınlanmanın bir ulusun düşünsel kalkınması için ne kadar önemli olduğunu ve Türkiye’yi diğer tüm İslam ülkelerinden ayırmayı bilen Mustafa Kemal Atatürk’ün ne büyük bir lider olduğunu bir kere daha anlıyorsunuz.
* Dr. Merdan Yanardağ “İçtihad Kapısı. İslam Dünyasının Süren Ortaçağı”. Kırmızı Kedi Yayınevi. Nisan 2022
edebiyathaber.net (16 Mayıs 2022)