Mustafa Naroğlu: “Yazdıklarım hep gerçeğe yakın olaylardan seçildi.”

Ağustos 28, 2024

Mustafa Naroğlu: “Yazdıklarım hep gerçeğe yakın olaylardan seçildi.”

Söyleşi: Aslı Kemal Gürbey

Mustafa Naroğlu öğretmenliğin yanında yazarlık da yapan tecrübeli bir eğitimci. Bugüne kadar binlerce öğrenci yetiştirdi. Şimdi de yazdığı kitaplarla topluma ışık oluyor. Hatay/İskenderun’da yaşıyor. Kalan Yayınları’ndan yeni çıkan kitabı hakkında hocamızla güzel bir söyleşi yaptık. Buyurun söyleşimize…

Merhaba Mustafa Bey. Sizinle ilk eseriniz SERÇEŞME YOLUNDA  zamanı tanışmıştık. Şimdi de SERÇEŞME YOLUNDAAşkın Narı-  eseriniz vesilesiyle bir araya gelmiş bulunuyoruz. Ben sizi tanıyorum ancak sizi tanımayan okurlar için kendinizi tanıtır mısınız?

Öncelikle eserime gösterdiğiniz ilgi ve teveccüh için teşekkürlerimi kabul edin. Dersim ilinin cennet ilçesi Pertek’in harika bir köyünde yaşama merhaba dedim. İlkokula burada devam ederken, Keban Barajı nedeniyle suyun altında kalan köyümüzden ilçe merkezine göç ettik. Ortaokul ve liseyi ilçemde, üniversite eğitimimi de doğunun en güzel illerinden olan Diyarbakır’da tamamladım. Okul yıllarımda şiir ve öykü yazma deneyimlerim oldu. Okuldan sonra turizm  sektöründe bir süre çalıştım. 1992 yılında öğretmen olarak Erzincan ili emrine atandım. Oradan, memleketim olan Tunceli merkeze atamam yapıldı. 2004 yılında eşimle evlenip İskenderun’a yerleştim. Uzun yıllardır İskenderun’da görev yapmaktayım. Mesleğimin yanında şiir, anı, öykü ve deneme yazıları yazarken, bir öğretmen arkadaşın teşvikiyle yazdığım şiir ve anıları 20’ye yakın kollektif kitaplarında yayınlattım. 2024 yılında Kalan Yayınları bünyesinde ilk romanım olan Serçeşme Yolunda’yı okurların beğenisine sundum. Aradan geçen kısa zamanda, elinizde bulunan eserimin 2. cildi okurlara sunuldu. Çok memnun olduğumu belirtmeliyim.

İlk eseriniz SERÇEŞME YOLUNDA romanına ilgi nasıldı?

Romanımı okuyan eş, dost ve arkadaşlardan çok olumlu  geri dönüşler aldım. Bu beni oldukça mutlu etti. Örneğin, kitabı eline ilk defa alan eniştem birkaç gün içinde kitabı bitirip bana başarılı olduğum hakkında olumlu geri dönüşlerde bulundu. Okuyanların büyük kısmı, devamını sabırsızlıkla beklediğini iletti.

Bu yılın Nisan ayında ilk eseriniz olan SERÇEŞME YOLUNDA romanı basılmıştı. Aradan henüz bir yıl geçmeden SERÇEŞME YOLUNDA – Aşkın Narı -nı yazdınız. Çalışkan bir yazar olduğunuza hiç kuşku yok. Merak ediyorum Mustafa Naroğlu nasıl yazıyor?

Aslında doğuştan gelen bir ilgi ve yetenek birlikteliği bu dediğiniz. Çocukluğumdan başlayarak hep okudum. Okudukça daha çok istedim. Gençliğim süresince de kütüphaneden hep kitaplar alıp okudum. Derken, bir yarışmayla şiir aşamam başladı. Üniversitede çok sayıda şiir yazdım, bir de öykü yazdım. Sonra anı çalışmalarım oldu. Burada değinmek istediğim bir nokta var. Şiir yazmak biraz da ilham işi sanki. Önceden belirlemek imkânsız. Anlık olarak zihninizden kopuyor ve kalem vasıtasıyla kağıda diziliyor. İyi ya da kötü fark etmiyor. Genelde, karaladığım şiirlerimi değiştirmeye kıyamıyorum.

Bu yılki Hacı Bektaş Veli Anma Törenleri ile ilgili bir haber okuduğumda da siz aklıma geldiniz. Bir kaç gün sonra da yayınevinden SERÇEŞME YOLUNDA -Aşkın Narı-  romanının çıktığı haberini aldım. Merakla okumaya başladım. Çok beğendim. İnsan kendini bugünkü modern değerlerden azade ederek geçmiş zamanlarda hakikat peşinde koşan bir sufi, bir derviş, bir hak aşığı, bir hakikat arayıcısı olarak hissediyor. Hayal gücünüzü takdir ettim. Hayal gücünüzdeki bu derinliği nasıl açıklarsınız?

Gerçeği söylemek gerekirse, ben bu eserimi tesadüfen yolladım. Asıl romanımı yollamadım. Tesadüfler peşinden yayınevinin ilgisini tetikledi galiba. Hiç ummadığım bir anda, bu aşamaya geldik. İyi de oldu aslında. Hayal demeyelim de, uzun bir araştırma ve yaşanmışlığın kağıda dökülmüş hali bence. Elimi bilgisayar tuşlarına değdirir değdirmez, olayların örgüsü kendiliğinden oluşuyor. Yoğunluk beni esir alıyor bu sırada. Yazdıkça, yeni olaylar şekilleniyor. Burada sizlerle bir anımı paylaşmalıyım. Belki sizlere tuhaf gelecek ama; eserimi yazarken bazı bölümlerde gözlerimden yaşlar geldi.

Alevi-Bektaşi kültürü ozanları, şiirleri ve müzikleri ile bilinir. Mesela Pir Sultan Abdal’ın, Hatayi’nin, Nesimi’nin şiirleri çok güçlüdür. Arif Sağ, Musa Eroğlu, Sabahat Akkiraz gibi dünyaca bilinen yaşayan ses sanatçıları var. Bektaşi fıkraları da çok ünlüdür. Alevi-Bektaşi romanları da vardır ama diğer segmentlerdeki kadar üzerine düşülmemiştir. Hatta bizatihi Alevi-Bektaşi temalı romanların sayısının yeterli olduğu söylenemez. Bunun nedenleri hakkında siz neler düşünüyorsunuz?

Aslında birkaç yazardan okumuştum ama bana pek detaylı görünmedi. Aleviliğin gerçekliği anlatılmamış, sadece olaylar sıralanmıştı. Kendime görev bildiğim konuda eser oluşturmak mutluluk verici. Ayrıca; benim gibi düşünenlerin sayısının da artmasını isterim. Korkulan bir toplulukmuş gibi görülen Alevilerin yaşamlarını diğer mezhep insanlarına en doğru biçimde aktarmak gerçek yazarların işi olmalı. Bu coğrafyada, kendini Alevi diye göstermekten korkan nice insan tanıdım. Onlardaki bu korkuyu gidermeye çalıştım. Umarım her okuyanda, Alevilere karşı oluşturulan düşmanca duyguları terk ettirmişimdir. Sayımız çoğalınca, her şeyin rayına gireceğine inanıyorum.

Mirza Dedenin torunu olan Bektaş, Alevi inancını öğrenmesi ve bu inancı sonraki kuşaklara aktarması için görevli bir yol eri. Atına binerek Deylem’den yola çıkıp Anadolu’ya kadar ulaşıyor. Sonunda ünlü şairimiz Cemal Süreyya’nın memleketi olan Dersim’e varıyor.  Gittiği her yerde halktan çok büyük bir saygı, itibar ve ilgi görüyor. Geçmişte Pir-Talip ziyaretleri böyle capcanlıydı ancak modernlik algısı, kentleşme, asimilasyon gibi nedenler yüzünden geleneksel Pir-Talip ziyaretlerinde de sorunlar çıktı. Eski günlere nasıl dönülür diye sorsam ne dersiniz?

Eski günlere dönmek insanlığın gelişimine yüz çevirmektir kanımca. Büyük değişimden en çok Aleviler pay almıştır. Ama; yüzyıllardır süregelen yol  ve yaşam ritüelleri büyük bir erozyona uğradı. 80’lerden itibaren kente göçen Alevi toplumu büyük travmalara uğradı. Avrupa’ya yerleşmiş göçmen vatandaşlarımız daha bir organize oldu bu dönemde. Demokrasinin hüküm sürdüğü Avrupa toplumlarının yasalara gösterdiği bağlılıktır bunu yaptıran. Keşke bu ülkede de Alevilikle ilgili olumlu adımlar atılsa. Topluluk nezdinde kabul görmüş ehil insanların bir araya gelip yeni bir çatı oluşturması gerekiyor. Yapılacaklar belirlenip eski ritüeller çağa uygun olarak geliştirilebilir. Hem kolay, hem de zor. Fakat eninde sonunda bu yol insanlığın en değerli manevi dayanağı olacaktır.

Bana göre Mustafa Naroğlu, Alevi-Bektaşi roman sahasında adından söz ettiren özgün bir isimdir artık.  Sizinle aynı sahada eser vermek isteyen yazar adaylarına tecrübelerinizi aktarmanızı çok isterim. Sizin aktaracağınız tecrübeler hem onların yazmasını  kolaylaştıracak, hem de cesaretlerini arttıracaktır. Bu sahada yazacak gençlere neler önerirsiniz?

Yazar olarak kabul edilmek bana onur veriyor. Cesaret sahibi gençlerin bu alanda eser vermesini isterim. Bunun bir şartı var bence. Belirli bir yaşa erişmek ve bolca kitap okumak gerekir. Mesela; benim en az üç bin kitabım var. Hepsinden daha fazlasını da okudum. Okuduklarımı akıl süzgecinden geçirirken doğrusunu buldum. Yazdıklarım hep gerçeğe yakın olaylardan seçildi. İnsanın içinde yetenek ve his varsa yapmayacağı iş yoktur. Bende de bu var diye düşünüyorum.

Okurlarınız gibi benim de merak ettiğim bir soru var. İrşat yolunda büyük zorluklara girişen Bektaş’ı, ikinci cildini tamamlamış olduğunuz SERÇEŞME YOLUNDA –Aşkın Narı- ‘nda yoluna devam ettirdiniz. İyi de yaptınız. Yol eri, hak-hakikat aşığı genç Bektaş’ın yolculuğunu devam ettirmek için üçüncü cilt yazılacak mı? Bana göre mutlaka yazılmalı. Siz ne dersiniz?

Henüz karar vermedim. Yayınevi de böyle istemişti. Ama; üçüncü cilt için büyük bir hazırlık yapılması gerekiyor. En az bir yıl sürecek böyle bir çalışma. Eğitim öğretim sürecinde nasıl tamamlanacak? Onun hesabını yapmam gerekiyor. Şimdilik bekleyeyim derim. Süreç neyi gösterirse, o adımlar da atılacaktır.

SERÇEŞME YOLUNDA –Aşkın Narı – romanı sade bir dille yazılmış, spesifik bir dönemi başarılı şekilde betimlemiş, derdi olan  bir roman. Bu eseri okumak beni mutlu ettiği gibi okuyanları da mutlu edecektir. Alevi-Bektaşi edebiyatına bu eseri kazandırdığınız için kendi adıma size teşekkür ediyorum. Söyleşiyi sonlandırırken son sözlerinizi ve duygularınızı almak isterim.

Benim aklımda dört cilt var aslında. Bunu gerçekleştirmek büyük çaba ve araştırma gerektiriyor. Umarım o süreçleri de yaşarız. Bana ayırdığınız kıymetli anlar için, ben de size teşekkür ederim.

edebiyathaber.net (28 Ağustos 2024)

Yorum yapın